Metiner: Siyasi çözüm projesine Sayın Bahçeli en anlamlı katkıyı sunacaktır

Yeni Şafak yazarı AK Parti Eski Milletvekili Mehmet Metiner, çözüm süreci ile ilgili dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.

Metiner: Siyasi çözüm projesine Sayın Bahçeli en anlamlı katkıyı sunacaktır

Yeni Şafak yazarı AK Parti Eski Milletvekili Mehmet Metiner, çözüm süreci ile ilgili dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.

Yeni Şafak'taki yazısında; PKK'nın çözüm sürecinde silah yığınağı yaparak, bölücü ve çatışmacı pozisyon ürettiğini belirten Metiner, " PKK’nın tamamen silahtan arındırılmasını ve sorunların siyaset marifetiyle çözümlenmesini amaçlayan o birlikçi “çözüm süreci”ni daha çok silah yığmak ve silah üzerinden siyasal sonuçlar devşirmek için kullanma yoluna gittiler. Daha çok bölücü ve çatışmacı bir pozisyon üreterek çözüm sürecini sabote ettiler. 'Hendek-çukur terörü' bunun ifadesiydi. Sonuçta Kürtlere kaybettirdiler."ifadelerine yer verdi.

PKK BUGÜN ABD’NİN BAYRAĞI ALTINDA ABD SİLAHLARIYLA SAVAŞAN BİR ÖRGÜTE DÖNÜŞMÜŞ DURUMDA


Yeni çözüm sürecinin PKK-HDP üzerinden yürütülmesinin felaket getireceğini öne süren Metiner, çözümün Kürt kökenli vatandaşların sorunlarıyla topyekün ilgilenmekten geçtiğini belirtti.


Böyle bir öneriye "Bahçeli’nin MHP’sinin de" katkı sunacağını dile getiren Mehmet Metiner, " Kendi adıma ben PKK/HDP üzerinden sürdürülecek yeni bir çözüm sürecinin felaketten başka bir sonuç getirmeyeceğine inananlardanım. Çünkü karşımızda bir tek PKK yok. Farklı ülkelerin PKK’ları var. Özellikle de Amerika’nın PKK’sı var. Dolayısıyla kendi başına ve kendi bağımsız iradesiyle silah bırakma sürecine kendini katacak bir PKK gerçekliği yok. HDP zaten bağımsız bir siyasi iradeye sahip değil. Öcalan’ın da öyle iddia edildiği gibi Kandil’deki PKK’lar üzerinde artık bir etkisi yok. Kandil Öcalan ismini sadece bir mobilizasyon aracı olarak kullanıyor. Değilse Öcalan’ı Türkiye’ye teslim eden ABD’nin silahlı gücüne dönüştürmezdi kendini. Öcalan yakalandığında ABD’ye lanetler ve tehditler yağdıran PKK bugün ABD’nin bayrağı altında ABD silahlarıyla savaşan bir örgüte dönüşmüş durumda.

Benim önerim şudur: İçeride doğrudan Kürt vatandaşlarımızla topyekun ilgilenmeyi, onlarla birebir konuşup varsa sorunlarını çözmeyi amaçlayan bir çözümcü projeyi acilen hayata geçirmek. Ayrıntıları bu yazının konusu değil. Merak edenlere anlatılır elbet.

Suriye’nin kuzeyinde yaşayan Kürtleri kazanacak yeni bir devlet aklını kuşanmak. Orada PKK’lı olmayan ve bu yüzden PKK’nın zulmüne maruz kalan Kürt partileriyle ve çevreleriyle ilişkilenip onların hamisi konumuna geçmek. Türkiye Kürtlerin de devletidir, Kürtlerin de vatanıdır. Türkiye’nin PKK ile olan haklı mücadelesinin Kürtlerin kazanımlarına karşı bir amaç içerdiği algısını yıkacak daha somut ve görünür pratiklere ihtiyaç var.
“Yeniden kavilleşme”nin siyaseti için yeni bir siyasete acilen ihtiyaç vardır. Söylemde bırakılan değil pratiğe uygun aktörlerle dökülecek yeni bir siyasetin inşası için geç kalınmamalıdır.

Eminim ki Sayın Bahçeli’nin MHP’si de Türkiye’ye ve hepimize kazandıracak bu yeni siyasete en anlamlı katkıyı sunacaktır."ifadelerine yer verdi.


Mehmet Metiner'in YeniŞafak'taki yazısının tam metni şöyle:

Başkan Erdoğan’ın Diyarbakır gezisinde dedikleri ne yazık ki anlamlı tartışmalara konu olmadı.

Siyaseti magazinel boyutlarda ele almayı gazetecilik zannedenler “Serok Erdoğan” hitabı üzerinden bolca konuştular. “MHP bu işe kızar mı?” dedikodusu üzerinden laf çevirip laf çaktılar.

Öncelikle şunu belirteyim: Diyarbakır’a diğer şehirlerimizden ayrı ve özel bir önem atfetmek ne kadar yanlış ve tehlikeli ise Diyarbakır’ı etnisite veya PKK/HDP üzerinden okumak da bir o kadar yanlış ve zararlıdır.
Diyarbakır sadece Kürtlerin yaşadığı bir şehir değildir. Bir “Kürt şehri” de değildir. Şehirlerimizi etnisite temelinde kompartımanlara ayırmak doğru değildir. Diyarbakır’ı “Kürt”, İstanbul’u “Türk” diye zihnimizde ayırırsak kendimize de ülkemize de kötülük etmiş oluruz. Bu zihni bölücülük siyasal bölücülüğe büründüğünde birliğimizden eser kalmaz. Diyarbakır ne kadar Kürlerin şehri ise bir o kadar da Türklerin şehridir. İstanbul ne kadar Türk ise bir o kadar da Kürttür. Bu ülke ve bu ülkenin bütün şehirleri etnik, dini ve mezhebi aidiyeti ne olursa olsun herkesindir/hepimizindir. Bu sözlerim demografik gerçekliği veya etnik aidiyeti inkâr anlamına gelmiyor. Tam tersine aidiyetlerin kabulü ekseninde oluşmuş birlikçi bir anlayışa yaslanıyor.
Serok, anadilim olan Kürtçede “başkan/reis” anlamına geliyor. Ha, bu arada belirteyim, Kürtçe ne kadar ana dilim ise Türkçe de bir o kadar ana dilimdir. Her ikisi de benim dilimdir. Dillerimizin arasına nifak ve düşmanlık sokanların o zehirli dilini kesmek de hepimizin boynunun borcudur. O yüzden Türkçemizin yanında Kürtçemizin de Arapçamızın da vs dillerimizin de kardeşçe boy atıp büyüdüğü zengin bir dil bahçesine ihtiyacımız var. Türkçemiz de hepimizi ortaklaştıran bir dilimiz olsun bizim.

Türkçe “Başkan” denildiğinde sorun olmayacak ama Kürtçe “Başkan” denildiğinde mi sorun olacak? Kim ki bunu sorun kabul ediyorsa o bizden değildir. Birliğimize ve kardeşliğimize kasteden bir ihanet dilinin sahibidir. Ne Sayın Bahçeli ne de MHP camiası böyle bir dilin sahibi değildir. Dolayısıyla MHP’nin bundan rahatsızlık duyacağını varsayıp bunun üzerinden yorum yapanlar hem MHP’ye bilerek haksızlık ediyorlar hem de Cumhur İttifakının arasına siyasi fitne salmak istiyorlar. Bahçeli’nin bu fitneyi bozan ve aynı zamanda “Serok Erdoğan”ın söylediklerine arka çıkan açıklamaları her türlü takdirin üstünde olmuştur.

Serok Erdoğan’ın bir inkâr sorunu olan “Kürt sorunu”nu inkâr politikalarını sonlandırarak çözmesi hiç kuşkusuz tarihi önemde bir zihniyet devrimidir.
“İnkâr biterse isyan biter!” diyen Öcalan’ın Kandil’i ve HDP’si isyanı sonlandırmadılar. Tersine silahlı mücadeleyi derinleştirdiler.

Serok Erdoğan’ın bu tarihsel adımına düşmanlıkla karşılık verdiler.

PKK’nın tamamen silahtan arındırılmasını ve sorunların siyaset marifetiyle çözümlenmesini amaçlayan o birlikçi “çözüm süreci”ni daha çok silah yığmak ve silah üzerinden siyasal sonuçlar devşirmek için kullanma yoluna gittiler. Daha çok bölücü ve çatışmacı bir pozisyon üreterek çözüm sürecini sabote ettiler. “Hendek-çukur terörü” bunun ifadesiydi. Sonuçta Kürtlere kaybettirdiler.
İşin paradoksal yanı, sözde Kürtler adına mangalda kül bırakmayan PKK/HDP canibinin bu ülkede “Kürt sorunu”nun müsebbibi bir zihniyetin sahibi olan CHP ile işbirliği yapıp inkar politikalarını tarihe uğurlayıp “Kürt sorunu”nu cesaretle çözen Serok Erdoğan’ı devirmeye kalkışmalarıydı. Dahası ve en fenası, özünde Erdoğan’ı devirmeyi amaçlayan 15 Temmuz’daki FETÖ’cü darbe teşebbüsüne destek vermeleriydi. Sonrasında da FETÖ’cülerin de içinde bulunduğu Erdoğan düşmanı cephenin içinde kendilerini konumlandırmalarıydı.

Serok Erdoğan, Diyarbakır’da sözde Kürtlük adına ortaya konulan bu ihanetlerin gerçekte Kürtlere sadece kaybettirdiğini yürek diliyle anlattı.

“Biz sizinle yeniden kavilleşmeye geldik” sözü bu anlamda tarihi önemdedir.

“Çözüm sürecini biz bozmadık” sözü, Kürtlere kaybettiren PKK/HDP canibinin suratındaki maskeyi indirip gerçek yüzlerini göstermeyi önceleyen bir anlama sahiptir.

Bu sözü “Çözüm süreci yeniden mi başlıyor?” sorusu ekseninde magazinel alana çekip polemik konusu yapanlar için hemen belirteyim ki bu söz yeni bir çözüm sürecini zinhar işaretlemiyor.
Kendi adıma ben PKK/HDP üzerinden sürdürülecek yeni bir çözüm sürecinin felaketten başka bir sonuç getirmeyeceğine inananlardanım. Çünkü karşımızda bir tek PKK yok. Farklı ülkelerin PKK’ları var. Özellikle de Amerika’nın PKK’sı var. Dolayısıyla kendi başına ve kendi bağımsız iradesiyle silah bırakma sürecine kendini katacak bir PKK gerçekliği yok. HDP zaten bağımsız bir siyasi iradeye sahip değil. Öcalan’ın da öyle iddia edildiği gibi Kandil’deki PKK’lar üzerinde artık bir etkisi yok. Kandil Öcalan ismini sadece bir mobilizasyon aracı olarak kullanıyor. Değilse Öcalan’ı Türkiye’ye teslim eden ABD’nin silahlı gücüne dönüştürmezdi kendini. Öcalan yakalandığında ABD’ye lanetler ve tehditler yağdıran PKK bugün ABD’nin bayrağı altında ABD silahlarıyla savaşan bir örgüte dönüşmüş durumda.

Benim önerim şudur: İçeride doğrudan Kürt vatandaşlarımızla topyekun ilgilenmeyi, onlarla birebir konuşup varsa sorunlarını çözmeyi amaçlayan bir çözümcü projeyi acilen hayata geçirmek. Ayrıntıları bu yazının konusu değil. Merak edenlere anlatılır elbet.

Suriye’nin kuzeyinde yaşayan Kürtleri kazanacak yeni bir devlet aklını kuşanmak. Orada PKK’lı olmayan ve bu yüzden PKK’nın zulmüne maruz kalan Kürt partileriyle ve çevreleriyle ilişkilenip onların hamisi konumuna geçmek. Türkiye Kürtlerin de devletidir, Kürtlerin de vatanıdır. Türkiye’nin PKK ile olan haklı mücadelesinin Kürtlerin kazanımlarına karşı bir amaç içerdiği algısını yıkacak daha somut ve görünür pratiklere ihtiyaç var.
“Yeniden kavilleşme”nin siyaseti için yeni bir siyasete acilen ihtiyaç vardır. Söylemde bırakılan değil pratiğe uygun aktörlerle dökülecek yeni bir siyasetin inşası için geç kalınmamalıdır.
Eminim ki Sayın Bahçeli’nin MHP’si de Türkiye’ye ve hepimize kazandıracak bu yeni siyasete en anlamlı katkıyı sunacaktır.
HDP’ye mecburiyetten ve kerhen oy veren dindar-demokrat Kürtleri HDP’ye mecbur edenlerin vebali ağır olur, biline!

16 TEMMUZCULAR KONUŞSUNLAR

15 Temmuz’u o gece nerede olduklarını bilmediğimiz ama gün ışıdığında boy gösteren 16 Temmuzculara bıraktık.
Varsın onlar konuşup kahramanlık taslasınlar.
Aziz şehitlerimizin ruhu şâd olsun.
Rabbim 15 Temmuz ruhundan uzaklaştırmasın bizi diyorum.