Güneş Gürseler
DR. TUNCAY ÖZVERİM'İN KİTAPLARI...
“Hayata yazarak müdahale etme arzu, telaş ve aşkı”, bu nitelemeyi değerli bilim insanı Prof. Tayfun Atay Cumhuriyet Gazetesi’ne veda ettiği 10 Eylül 2018 tarihli yazısında yapmış ve Özdemir Asaf’ın “Kalmak Türküsü” şiirinden aldığı;
“Neler gördük neler bu güne kadar
Daha gidilecek yerlerimiz var
Bizi buralarda unutamazlar
Kalacak bir türkü söyler gideriz.” dörtlüğü ile de yazısını bitirmişti.
Yazıma bu alıntı ile başlayarak, değerli ağabeyim, kuzenim Dr. Tuncay Özverim’in geçtiğimiz günlerde YAY Yayınları’ndan çıkan iki kitabından söz etmek istiyorum: “Bİ HEVES BEN DE YAZDIM… ANILAR CANLANIR SÖZLERİMDE” ile “NAZIM, VERA, İSTANBUL ve ben…”
Tuncay Özverim, Özdemir Asaf’ın sözünü ettiği, türküsünü yazarak söyleyen, hayata yazarak müdahale etme arzu, telaş ve aşkını duyan farklı insanlardan. Madem dünyaya geldik, yaşıyoruz, çok şey bizim kontrolümüz dışında ve sonunda hep gideceğiz o zaman hayata bir şekilde “müdahale” edebilmeli, “kalacak bir türkü” söyleyip gitmeliyiz.
Aslında bu aşk Tuncay Özverim’in ailesinin diğer üyeleri için de geçerli.
Örneğin askeri hekim olan rahmetli babası Hulusi Özverim’in yayınlanmış mesleki kitapları var. Rahmetli eşi Melda Özverim de, “Mustafa Kemal ve Corinne Lütfü” isimli kitabın yazarı. Melda Özverim bu kitabında, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı öncesinde Sofya’dan, Çanakkale’den başka cephelerden teyzesi Corinne Lütfü’ye yazdığı, halen de ailede bulunan on altı mektubu anlatmıştı.
Tuncay Özverim; öğretmen anne ve askeri hekim bir babanın çocuğu olarak 1936 yılında Ankara’da başlayıp Erzurum, İstanbul, Hatay ve Almanya’da devam eden yoğun bir yaşamı anlatıyor. Her ne kadar “NAZIM, VERA, İSTANBUL ve ben…” düşsel bir hikaye anlatsa da aslında Tuncay ağabeyin kültür birikimini sanata, edebiyata, aşka yaklaşımını ortaya çıkarıyor. “Bİ HEVES BEN DE YAZDIM… ANILAR CANLANIR SÖZLERİMDE” ise gerçek bir hayat hikayesi; 1940’lardan başlayarak İstanbul ve Anadolu’nun, sosyal yaşamını, okullarını, öğrenciliğini anlatıyor. “Daha önceleri neredeydiniz” dedirten etkileyici üslubu ile Tuncay Özverim çok sevdiği, kopamadığı, ayrı kalamadığı İstanbul’u, Beyoğlu’nu, Çiçek Pasajı’nı, tiyatroları, sinemaları anlatıyor. Seksen yılda yaşanan değişimi bu anılarda görebiliyorsunuz. Okuyucunun o dönemleri burnu sızlamadan anımsamaması mümkün değil.
Özverim Ailesi’nin yaşamında en önemli, belki de en belirleyici dönemin Tuncay Özverim’in iki çocuk babası olduktan sonra l964’de elde iki bavul, cepte 800 Mark ile Sirkeci’den Dortmund’a giden trene binmesiyle başlayan Almanya macerası olduğu anlaşılıyor.
Kitap bu bölümü ile 60’lı yıllara damgasını vuran Almanya’ya göç olayını bu gün yaşanılan düzensiz göç olayları ile karşılaştırmamızı sağlıyor. Özverim Ailesi sınırlı olanaklarla başladığı macerada Dortmund’da önemli bir diş kliniği kurmayı, sosyal yaşamda ve sivil toplum örgütlerinde etkin olmayı sağlayabilmiş.
Müziği, tiyatroyu, sinemayı, edebiyatı, fotoğrafı, seyahati, dostlarla sohbeti seven Tuncay ağabey, Beyoğlu Ayhan Işık (eski Yeşilçam) Sokak Özverim Apartmanı’nda anılarının izini taşıyan bir müzeye dönüştürdüğü yuvasında Erdal İnönü’den Ertem Eğilmez’e kadar bir çok siyaset, sanat ve bilim insanının katıldığı sohbet toplantıları ile apartmanda kiracılıklarına imkan tanıdığı sanat örgütleri ile, İstanbul Kitap Fuarı’nı, Sinema Günleri’ni düzenli olarak takip etmesi ile hayata müdahalesini sürdürüyor. Bu müdahalenin gücünü Zeynep Oral, Zülfü Livaneli, Yaşar Kemal, Mehmet Ali Birand gibi pek çok yazar ve sanatçı ile yaşanan anılar ve zengin kültür birikimi ortaya koyuyor.
Örnek almamız gereken bu müdahalenin daha uzun yıllar sağlıkla ve de yeni eserler üreterek devamını diliyorum.5.9.2021