KONTROL İTİMADA MANİ DEĞİLDİR

Geçenlerde Malatya’nın Yeşilyurt Belediyesinin bir organizasyon vasıtasıyla onlarca kişiyi devletin gri pasaportuyla Almanya’ya gönderdiğini basından öğrendik. Gidenlerden büyük çoğunluğu geri dönmemiş. Kafileye sonradan katılan belediye çalışanları gidip yemiş içmiş geri dönmüşler.

İşin Almanya ayağını koordine ettiği söylenen adam fukaranın biriymiş. Böyle bir işi, bırakın finanse etmeyi, hava alanına götürüp getirecek kadar dahi geliri olmayan biriymiş. Yeşilyurt Belediyesinin Almanya’ya gönderdiği adamlar gidiş o gidiş, bir daha geri dönmemişler. Faaliyetin adı da çok şiirsel geldi bana.  "Çevreye Duyarlı Bireyler Yetiştirmek organizasyonu."

Her halde bu yöntem de insan kaçakçılığının yeni bir yöntem olsa gerek. “Resmi evrakla adam kaçırmak organizasyonu.” Bu iş için kullanılanlarsa, belediyeler ve valilik. Valilik belediye’ye güvenmiş, belediye bu işi organize edene itimat etmiş, sonuçta onlarca üç insan yurt dışına kaçırılmış. Hani devlette bir kural vardı. O kural neden işletilmedi? KONTROL İTİMADA MANİ DEĞİLDİR. Devlet bu işin sorumlarını kolayca bulur. Malatya Yeşilyurt Belediyesinde bu işe karışanlar, bu işin takipçileri, işin fikir babaları her halde kolayca çözülür.

Bir folklor ekibi de aynı yöntemle güle oynaya Macaristan’a gidip geri dönmemişti.

Bugün, benim de yazarlığını yaptığım www.tum-haberler.com sitesi konuyu ve olayın boyutlarını tüm yalınlığıyla yerinde , Almanya’da araştırarak gözler önüne sermiş. İddia odur ki bu yolla bine yakın insan yurt dışına kaçırılmış. “İnsan kaçakçılarının Almanya'daki merkezini bulduk” başlıklı haberi (https://www.tum-haberler.com/haber/insan-kacakcilarinin-almanyadaki-merkezini-bulduk-12720) bu link üzerinden ayrıntılı şekilde öğrene bilirsiniz. İnsan kaçakçılığını kişi başı maliyetinin 20 000 Avro olduğuna dair duyumlarını paylaşıyor. 20 000 X 43 = 860 000 avro, İyi para. Acaba nasıl paylaşıldı?

Aynı haberde “HaberTürk gazetesi yazarı Sevilay Yılman'ın verdiği bilgilerle de teyit edilmiş oldu. Yılman, 13 Nisan'da yazdığı köşesinde şu bilgileri veriyor: "Şu an elimde var olan belgeler Tokat/Erbaa, Van/Tuşba, Elazığ/Arıcak, Elazığ/Üçocak ve Bursa/ Yıldırım belediyelerinde Malatya Yeşilyurt Belediyesi ile aynı yöntemle Almanya’nın değişik şehirlerine vize gerektirmeyen hizmet pasaportu/gri pasaportla yüzlerce insanın Avrupa’ya kaçırıldığını ispatlıyor.” Denilmektedir.

Belediyeleri ve dernekleri kullanarak yurt dışına resmen adam kaçırmak her halde gizli salgına dönüştü. Devletin özellikle içişleri bakanı Süleyman Soylu’nun konuyu çok kısa sürede ortaya dökeceğini düşünüyorum.

Ama enteresan olan, bu insan kaçakçıları hangi cüretle ve nereden cesaret alarak devletimizi kötü emellerine alet etmeyi başarmışlar.

Tam Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğanlık organize işler senaryo konusu.

Bekleyelim ve görelim.

İpini koparan saldırıyor

Meral Akşener ve Mansur Yavaş,Çin devletinin 1990 yılında Sincan'ın Barın kentinde Doğu Türkistanlı kardeşlerimize uyguladığı zulmü kınamış.

Ankara’daki Çin büyükelçisi “Çin tarafı, herhangi bir kişi veya gücün Çin’in egemenliğine ve toprak bütünlüğüne herhangi bir şekilde meydan okumasına kararlılıkla karşı çıkmakta ve bunu şiddetle kınamaktadır. Çin tarafı, haklı karşılık verme hakkını saklı tutmaktadır.@meral_aksener @mansuryavas06” Akşener ve Yavaş’ı hedef alarak tehdidinde bulunmuş.

İtalyan başbakanı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a diktatör demekten çekinmemiş.

Yunalıların sövüp saymaları zaten her zaman ayyuka çıkmıştır.

Aşırı mütevazı olmaya gerek yok. Çin Devleti, en büyük ve en acımasız devlettir. Kendi halkını sömürmek için devlet kapitalistliğini uygulayan ülkedir. Çin devleti için insanmış, insan haklarıymış hepsi afakî şeylerdir. Çin demek, benim için cin demektir. Nasıl çarpacağı belli olmaz.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk siyasetçileri ülkemize ve siyasetçilerimize laf söyleyenlere de karşılığını vermelidir.

Rusya Rusya’dır.

ABD’nin aşağılık ve kaprisli politikaları, yıllardır canımız sıkmaya devam ediyor. Dünyanın külhanbeyi, Afganistan’dan kuyruğunu sıkıştırıp tüyme kararı almış. Ama giderken de NATO üzerinden bazı devletleri Afganistan’a jandarma görevlisi olarak bırakacaktır. Bakalım Afganistan’da ABD’nin jandarmalığını hangi ülke yapacak?

Rusya’ya gelince. Rusya ABD gibi şımarık ve hoyratça politikalar izlemez. Sabırlıdır, sabreder ancak bir eylem için karar verdiğinde sürüncemede bırakmaz ve hemen hunharca uygulamaya geçer. Rusya’nın Türkiye ile yakınlığı planlıdır, ekonomik ve stratejiktir. NATO’dan koparacağı, ABD ve Avrupa bloğundan çekip alacağı Türkiye’yi elinde oyuncak edecektir.

Rusya, ele geçireceği Türkiye’ye karşı çok daha hoyratça dış politik oyunlarla Türkiye’yi canından bezdirecektir.

O nedenle Türkiye Rusya’ya kesinlikle sırtını dayamamalıdır. Akıllı ve dengeli bir dış politika izlemelidir.

Türkiye’nin dış politika ataklarının dayanak noktası

Kim ne derse desin AKP dönemindeki TSK’nın aktif olarak dış politika amaçları için kullanılmaya başlaması ve özellikle savunma sanayi alanındaki büyük atılımları, Türkiye’yi kaderinin, coğrafyasının ve misyonunun bahşettiği konuma yükseltmeye fazla fazla yetiyor.

Türkiye’nin savunma sanayi alanındaki üstün başarılı adımları ABD ve AB’yi; Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya ve Afrika’da nasıl huzursuz ediyorsa, Rusya’yı da yakın zaman sonra Asya bozkırlarında da rahatsız edecektir.

Bugün Orta Asya’da Türklük şuuru alabildiğince hızla yükselmekte ve Türk Devletlerini Türkiye’nin de verdiği destekle, ortak bir noktaya, siyasi bir birlikteliğe doğru hızla sürüklemektedir. Türklük şuuru yükselen ve Türk Dünyasının maddi ve manevi gücünü çok iyi kavramaya başlayan Türk Devletlerinin birlik arayışları özellikle Rusya’yı rahatsız etmesi büyük olasılıktır. Bu nedenle Türkiye Rusya ile münasebetlerini sürdürürken Orta Asya Türk Devletleri ile münasebetlerinde Rusya’ya cephe açmaması ve mümkün olduğu ölçüde Rusya’yı da atılan adımlara dahil etmesi, Türk dünyasının geleceği için çok değerlidir. Çünkü Rusya içindeki Türk yurtlarıyla dünyanın en büyük Türk nüfusunun yaşadığı bir ülkedir.

Misak-ı Milli sınırlarını korumak.

Yazmaktan sıkılmayacağım bir konu Misak-ı Milli sınırlarımızdır. Bu sınırlar, Osmanlının son meclisi olan Meclis-i Mebûsan’da 1920 yılında belirlemiştir.

Alınan kararlar özet olarak kısaca şöyledir.( HABERTÜRK gazetesinden alınmıştır.)

1. Mondros Ateşkesi imzalandığı sırada işgal edilmemiş böl­geler kesin Türk yurdudur, parçalanamaz.

2. Kars, Ardahan ve Batum’da (Elviya-i Selase) gerekirse referanduma gidilecektir.

3. Araplar kendi geleceklerini kendileri belirleyecektir. (Arap­ların çoğunlukla yaşadığı yerlerde referandum yapılacaktır.)

4. Batı Trakya’nın geleceği referandum ile belirlenecektir.

5. İstanbul, Marmara ve Halifenin güvenliği sağlandığı tak­dirde, Boğazlar trafiğe açılacaktır.

6. Azınlıklara, diğer ülkelerdeki Türk azınlığa tanınan haklar tanınacaktır.

7. Siyasi, mali ve adli gelişmemizi engelleyen sınırlamalar kabul edilemez. (Kapitülasyonlar)

Türkiye Cumhuriyeti açıkça ifade edemeye bilir ama aydınlara düşen vazife, bu uğurda mücadele etmek milli bir meseledir. Şimdilik Türkiye sınırları dışında kalan ama Misak-ı Milli sınırlarımız içindeki olan bölgelerde yaşayan insanları özellikle Kürtleri, ABD ve AB ve İsrail’in elinden kurtararak Türkiye’ye bağlayacak ve aidiyetlik duygusu yaratacak adımları atmalıdır.

Türkiye’de yaşayan, Türkiye Cumhuriyetine, vatanımıza ve Türk Milletine gönülden muhabbet ve sevgi besleyen Kürt kardeşlerimiz bütün güçleri ile bu bölgelerin Türkiye’ye bağlanması için var güçleri ile çalışacaklardır. Çünkü Ortadoğu’da Kürtlerin Türklerden başka sığınacağı can dostları yoktur. Türkler de Kürt kardeşleri ile birlik beraberlik sağlamadan huzura kavuşamaz. Yeter ki devletimizi bunun bir işaretini versin.

Onun için özellikle Irak ve Suriye bölgesinde kalan Misak-ı Milli sınırlarımızın tıpkı KKTC gibi bağımsızlığına kavuşması ve Türkiye ile birlikte yaşaması en büyük politik hedefimiz olmalıdır. Böyle bir planın hayata geçme süresi elli yılda sürse sabır ve inatla hareket etmek Türkiye’yi bölgesinin ve dünya’nın en büyük devleti yapacaktır. Bunu düşünmemek, buna karşı çıkmak cahillikten de öte bir şey değildir. İleri görüşlü olmamaktır.  

Önceki ve Sonraki Yazılar