Metin Uysal yazdı: Göbeklitepe

Daha önce değerli taşlar ve lamproitler üzerine röportajını yayımladığımız Metin Uysal, Göbeklitepe'yi konu alan bir yazı kaleme aldı. Metin Uysal'ın işte yazısı:

Metin Uysal yazdı: Göbeklitepe

Kitap ve konunun önemi açısından kısa bir açıklama;İnsanlık tarihi hepimiz için merak uyandıran tutkulu bir konu.Geçmişten beri “nereden geldik,nereye gidiyoruz?”veya ne kadar zamandır insan var?vs türlü soru ve konular hep sorulmuş,bulunulan çağın bilgi birikimine uygun cevaplar verilmiştir.

Aynı soru aynı zaman diliminde farklı kültürlerde farklı cevaplar üretmiştir.Hepimiz bir şekilde çeşitli yaratılış destan veya anlatılarını biliriz.Yakın zamana kadar bu inanışların ortak noktası başlangıç zamanının çok eski olmadığı yönünde idi.İnsan ömrü ortalama 60-70 yıldır (geriye doğru gittikçe bu sayı düşer )bu süre bir arı ya göre uzun kabul edilse de dünyanın gerçek yaşı karşısında denizde damla gibidir.Normal bir insanın milyon yıl hele milyar yıl gibi bir süreyi algılayabilmesi nerede ise imkansızdır ancak biz birkaç yüzyılı algılayabiliriz.Bilim ilerledikçe zaman hep geriye doğru kayma göstermiştir.İnsanoğlunun en önemli düşünce ürünlerinden biri olan Din,çeşitli cevaplar vermiştir.Kimi ilkel denilen dinler daha uzak zaman ile evreni(dünyayı)başlatmış (Hint kökenli Bazı inanışlar milyarlarca yıldan bahseder)kimi ise çok mütevazi tarihleri uygun bulmuş.Semavi dinler diye belirtilen dinler ise hemen hepsi günümüzden 6.000 yıl gibi bir sayıyı kabul etmiştir(geriden başlayarak bütün peygamberlerin yaşam süreleri toplanmış bu sayı elde edilmiş)


Günümüzde kesin olarak biliyoruz ki dünyanın oluşumu dört milyar yılın üzeridir,güneşin oluşumu daha eski,Evren’in oluşumu ise daha eskidir.Eskiden beri gerek dünya üzerinde bulunan insan yapısı yapılar dikkat çekmiş,ayrıca toprağın derinlerinde bulunan ve günümüzde yaşamayan canlıların fosilleri hep aynı soruları akla getirmişti ama bu gibi meseleleri Ancak yakın zamanda açıklığa kavuşturduk.İnsanın kendisi bile çok çok eski zamanlarda yaşayıp ve değişip gelmişti.En eski insanımsı fosiller en az iki milyon yıl ötesine aittir.Zamanla birlikte hem kafatası hacmi büyümüş hem bacaklar uzamış,omurga yeni konumuna uyarlanmış,ağız,damak vs değişimi ile konuşma yetisi gelişmiştir.(maymunların ortalama beyin hacmi 400cm küptür.İnsanımsılar sırası ile 450,500,600,700,900,1000,1200,1400 cm küpe ve günümüzdeki miktarına ulaştığı fosillerden çok açık görülmektedir.)

Yakın zamana kadar konu ile ilgili bilim insanları insanın gelişimi ile ilgili şöyle bir varsayımı vardı;insan,neolotik devirde(bu yeni devir anlamındadır)hayvan ve bitkileri “evcilleştirerek” yerleşik hayata geçti diye düşünüyorlardı.Bu düşünce mantıklı görünüyordu.Konunun uzmanları bu durumda en eski yerleşik hayata geçmeyi(yani köy,kent oluşumu)M.Ö.5000 gibi tarihte olduğunu kabul ediyorlardı.Fakat,Göbeklitepe buluntusu bu görüşleri köktenci bir şekilde değiştirmiştir.İnsanın yerleşik hayata geçmeden,büyük tapınak,bina,sunak vs. yapılamayacağı çünkü belli sayıda insanın uzun süre çalışması gerekeceğinden hem zaman hem zaruri olan yiyecek yönünden bunun imkansız olduğu kabul edilmişti.Şimdi son durumla birlikte teori açık vermiştir bu durumda teoride yeni düzenleme gerekecektir.Zira,Göbeklitepe zamanı yaklaşık 7000 yıl geriye çekmiştir.Günümüzden 12.000 yıl önce yüzlerce insanın yıllarca çalışarak yapabileceği bir yapı ortaya çıkmış,yeni sorular gündeme oturmuştur.
Göbeklitepe bulunmadan önce de Anadolu’nun doğu,güneydoğu kesimleri ve Güney’e doğru Yani şimdiki Suriye,Irak,Lübnan,İsrail i kapsayan bölge ilk önemli yerleşim alanları olduğu anlaşılmıştı.Bu bölgede çeşitli yerlerde yapılan kazılarda çok önemli en eski yerleşim yerleri bulunmuştu.

Bereketli Hilal denilen kesimin öneminin farkına varılmış,ilk bitki ekiminin burada yapıldığı da ispatlanmıştı(buğdayın atası,yani yabanisi,arpanın vs ayrıca yabani koyun,keçi,sığır bu bölgenin canlıları idi)Yine de bilhassa Anadolu ilk zamanlarda o kadar önemli görünmüyordu bunda bilimin Batının tekelinde olması ve Batının önyargılarıdır.Batı kafası,Tevratta adı geçen yerlere ağırlık vermiş böylece ölü Deniz yakınlarında “Eriha”gibi eski yerleşim yerleri bulunmuş bu bölge de en eski yerleşimler olduğu düşünülüyordu.Fakat arkeolog James Mellart 1958 yılında Konya ilinde ki Çatalhöyük’ü bulması ile birlikte bu düşünce yavaş yavaş değişecektir.Bu yerde çanak çömlek yoktur bunun anlamı buranın eski bir yerleşim alanı olmasıdır.1663 de kazılar durdurulur,1965 de tekrar başlar ancak Melllart kazı başkanı değil,kazı heyetine dahil edilmiştir.Bu kazılar bu kişiyi ünlü yapmıştır,işin önemi şurdadır bu yer M.Ö8000 yılları işaret etmektedir.Benzeri şekilde Doğu Anadolu'da Çayönü denilen yerde de neoletik yerleşim yeri bulunmuştur,Burada madencilikle ilgili bulgulara rastlanılmıştır,buraya yakın olan Ergani bakır yatakları vardır ve oksitli bakır ve malahittten eritilerek birtakım aletler yapıldığı ortaya çıkarılmıştır.1979 yılında Hans Georg Gebel hocasının isteği üzerine Fırat Doğusunda araştırmalara başlar ve çobanın yardımı ile sonradan “Nevali Çori”olarak ünlenecek olan yeri bulur.Burada daha sonra bulunacak olan Göbeklitepe  de ki heykellere benzer yontular bulunur.Ne yazık ki bu bölge sonradan baraj suları altında kalacaktır bu nedenle bir kurtarma kazısı yapılır.Burası da neolotik yerleşim yer idi ve Anadolu’nun önemi artıyordu.Bir müddet sonra ise “Gürcütepe”bulunmuştur.
Gürcütepe ve Göbekltepe için iki ayrı kazı Heyeti tesbit edilip kazı işlemine geçilmiştir.İlk başlarda büyük olduğu için Göbeklitepe sonraya bırakıldı.Fakat Gürcütepe kalıntılarının olduğu yerde Urfa şehrinin su depoları vardı ve buradan çıkan klor gazı kazıyı aksatıyordu.Bu kazıdada önemli buluntular olmamasına rağmen önemi şimdilik Göbeklitepe kadar değildir,burada beş yıl süre ile kazı yapıldı(1995-2000)

Göbeklitepe kazılarında çok dikkatli davranıldı önce yüzey taraması yapılıp sağlam envanter tutuldu.Burada Nevali Çori ye benzer heykeller görüldü.Yapılan aramalarda çanak çömlek bulunmadı evet burası neolotik bir yer idi.

NOT: Bu yazının bazı bölümlerinde, Klaus Schmidt'in,Göbeklitepe,en eski tapınağı yapanlar kitabında yer alan görüşlerine de yer verilmiştir.