GÖZ HAKKI VE MEYVELER

Baharı bahar gibi yaşayamadan, göz açıp kapayıncaya kadar yaz mevsiminin iki haftasını geride bıraktık. Manav, market tezgahlarını türlü çeşitli, renk renk meyveler süsledi. Geçen ay turfandaları plastik kutularda yüksek fiyatlarla satışa sunuluyor, her yıl olduğu gibi doğal karşılanıyordu. Ama şimdi öyle değil. Kasalar dolusu meyve ve sebzelerin karşısında, fiyat etiketlerini görüp yutkunanların sayısı azımsanamaz.

Geçenlerde bir haber okudum. Diyarbakır’da bir marketin manav reyonunda Ramazan ayı dolayısıyla çocuklar için “göz hakkı” standı oluşturulmuş. Çocuklar sepetteki meyvelerden istediğini ücretsiz alıp yiyebiliyormuş.

Göz hakkına, görülüp de imrenilen yiyeceklerden görenlere çıkarılan pay, diyebiliriz. Ama alan da razı, veren de razı olunca. Avrupa’nın bazı ülkelerinde bahçe duvarlara asılı meyve poşetleri görenler, göz hakkının yalnız bize özgü bir gelenek olmadığını anlarlar.

Göz hakkı manevi bir hak. Eskilerimiz çok dikkat ederlerdi. Açıktan bir şey satmamaya, açıkta satılan bir şeyi almamaya özen gösterirlerdi. Vitrindeki ekmeği değil, tezgahta saklı olan ekmeği alırlardı.

Okuduğum bir başka haberde, “göz hakkı” gerekçesi ile birinin bahçesinden meyve kopartmayı Yargıtay hırsızlık olarak kabul etmiş ve yargılanmasına karar vermiş.

Anlatacağım olay Isparta’nın Barla ilçesinde geçmiş. İki genç bahçeden poşetle kiraz toplamış giderken bahçenin başında gördükleri nineye:

“Nine bahçe sahibine söyle de bunları helal ediversin” demişler. Nine de:

“Ya helal etmezse,” demiş. Gençler:

“Göz hakkı ninem,” deyince, nine dayanamamış:

“Oğlum kusura bakma ama, ananı da görenlerin göz hakkı yok mu?' diyerek cevap vermiş.

Elbet ekonomist değilim, siyasetçi de değilim. Üreticinin halini gören, emekli maaşından başka bir geliri olmayan tüketici olarak şöyle bir dokunup geçmek istedim.

Geçmiş günler, yaşananlar geri gelmiyor. Ama olmadık bir yerde bir anı belleğinizde ya da hayal dünyanızda şimşek gibi çakıp geçiyor, gürültüsünü birkaç saniye sonra değil ancak rüyalarınızda duyuyorsunuz.

Varsın alıp tadına bakma olanağımız olmasın. Göz hakkında gözümüz yok ama meyveleri türkülerle allayıp, pullayacak sözümüz olsun.

Doğanın bize armağan ettiği en leziz ve yararlı yiyeceklerin başında meyveler geliyor. Meyvelerin o kadar çok yararı var ki, saymakla bitmez. Cennet nimeti olarak sunulmuşlar. Her biri hem estetik güzelliğe hem renkleri, kokuları, tatlarıyla lezzet güzelliğine sahipler.

İşte size bir soru: “Çarşıdan aldım bir tane / Eve geldim bin tane” bu nedir?

Hemen “nar” diye yanıt vereceğinizi biliyorum. Sizin sorunuzu alayım:

“ Osmancık’tan sandık gelir / sandıkçılar yapamaz / İçlerinde boncuk gelir / Boncukçular dizemez, / Arasında mektup gelir, / Değme kâtip yazamaz” bu nedir?”

Nar. Ben de size sorayım: “Hanım uyandı, cama dayandı / Cam kırıldı, kana boyandı” bu nedir?

A aa.! bunu bilmeyecek ne var. Elbette ki nar.

Bilmeceyi türkü ile keseyim. Ömer Şan’ın Seyfettin Sucu’dan derlediği bir Şanlıurfa türküsü var. Hatırladınız mı? “Bahçede nar ağacı / Sensin başımın tacı” Benden bu kadar gerisini siz bulunuz. Zılgıt çalmayı unutmayınız.

Sanki bir bilmece daha sor der gibisiniz. Sorayım ama, cevabını beklemeyiniz:

“Fini fini fercan / İçi dolu mercan / Mercancılar yapamaz / İçi dolu kâğıt / Kâğıtçılar yapamaz.”

Nar, tacıyla meyvelerin kralı… Hemen her derde deva… Folklorumuzun halk hekimliğinde, narın bağışıklık sistemini güçlendirdiği pek çok hastalıktan da koruduğu biliniyor. Modern tıpta ise, içerdiği meddeler nedeniyle, kolesterolü, şekeri dengelediği kalp ve damar sağlığımızı koruduğu, kanser hücrelerinin de gelişmesini engellediği belirtiliyor. Bu kadar bilgiden sonra bu defa Bitlis’ten bir türkü anımsatayım:

“Bağa vardım nar için / Gül kopardım yar için”

Halk hekimliğimizde vişne, ishali kesmek, ateşi düşürmek, idrar söktürmek için kullanılmakta. Vişne için “Altmış para / Yetmiş para / Sapı uzun / Kendi kara” demişler. Vişne üzerine maniler üretmiş: “Vişneyi dalda koyma, / Beni bu halda koyma, / Geleceksen çabuk gel, / Gözlerim yolda koyma.” Bu maniden sonra bir Malatya Türküsü hatırladım:

“Bahçenizde bir taş attım vişneye

Kimseler yârinden ayrı düşmeye Beni yârden yâri benden ayıran

Ciğerine yağlı kurşun işleye

Dağı var ovası var

El alemin yuvası

Mevlâm vermiş bana derdi

Çekilecek neresi var”

Hazreti Muhammed, cennetteki meyvelerin renklerine ve çeşitliliklerine dikkat çekmiş ve “Bu, Allah'ın sonsuz yaratma gücünün ve sanatının delillerinden biridir,” diye buyurmuş. Cennetteki meyvelerin çeşitliliğine dikkat çekilen bir başka hadisinde, yüklü dalları bükülmüş kiraz ağaçları, üst üste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçlarından söz etmekte. Kiraz ağacıyla, dalları, meyve çöpleri ve türlü renklerdeki meyvesiyle folklorumuzda yer almış. Çocuklarımız kulaklarına küpe yaparken, bir birbirine sormuşlar: “Yeşille başladım / Beyazla işledim / Kırmızıyla bitirdim / Cümle âleme yetirdim.”

Eski İstanbul’da Salepçilerle bozacılar kış başlangıcının, Silivri yoğurdunun çıkması ise kış sonunun habercisiydi. Kiraz satıcıları ise yazı müjdelerdi. Mektup manilerinde “Mektup yazdım yaz idi, / Kalemim kiraz idi; / Daha çok yazacaktım / Mürekkebim az idi” örneğinde olduğu gibi kirazdan söz edilirdi. Bağlama Mızrap veya Tezenesi, kiraz ağacı kabuğundan yapılırdı.

Bir zamanlar Bolu yöresinin “ Kiraz aldım dikmeden” türküsünü ne kadar çok dinlerdik. Gelelim elmaya.

Elmaya meyvelerin sultanı, derler. Atalarımız: “Eğer bir ağacınız olacaksa, onun elma ağacı olmasını sağlayın,” demişler. Çünkü bu meyve taşıdığı vitaminlerle, bedenin dengesi için gerekli enzimlerle, potasyum, sodyum, kalsiyum magnezyum, fosfor gibi madenlerle hayat kaynağı.

Elma birçok derde deva olduğu gibi, kalbe de çok iyi geldiği öne sürülüyor. Çünkü elma kandaki kolesterol oranını düşürür. Dalağın kan yapmasını sağlar. Çalışırken devamlı olarak oturanlara, şişmanlara, kanı fazla koyu olanlara elma son derece yararlı…

Yine Malatya yöresinden bir türkü aklıma geliverdi:

“Al almanın dördünü

Sev yiğidin merdini,

Seversen güzel sev

Çekme çirkin derdini

O yiğidin merdi benim, desem gülersiniz değil mi? Elbet ahı gitmiş, vahı kalmış, dişleri dökük bencileyin bir kocamış kişiye!

Uzmanlar elma yemek için sekiz neden sayıyorlar: Sabahları hiçbir şey yemeden evvel elma yendiğinde kanı temizler ve toksinleri atmaya yardımcı olur. Isırarak ve kabuğuyla yenirse dişleri temizler, diş etlerini güçlendirir. Uykudan önce yenirse rahatlatır ve kolay uyumayı sağlar. Yeşil, hafif ekşi olanları mide bulantılarını ve yanmayı önler. Kabuğuyla pişirildiğinde bağırsakları çalıştırır ve yumuşatır. Bal ekleyerek pişirildiğinde enerji verir. Ortasına biraz marmelat ekleyip fırında pişirildiğinde, özellikle rejim yapanların tatlı yeme arzusunu giderir.

Radyoda adam gibi adam arkadaşlarımdan rahmetler içinde olsun Ali Gürlü’yü unutamıyorum. Bir Sakarya türküsünü ne güzel okurdu:

“Elmayı top top yapalım.”

Elma barışın, bolluğun, bereketin ve paranın işaretçisi… Rüyada elma görmek her işte şansınızın sizinle beraber olduğunu ifade eder. Masa üzerinde elma görenlere, çevrenizden saygı göreceksiniz, derler. Ağaçta elma görmek, yakın zamanda güzel bir haber alacağınız anlamındadır. Elma yeşil, ham, ya da çürükse, arzularınızın gerçek olmayacağına yorumlanır.

Rüyada dut ağacı görmek Hedef ve beklenti anlamlarını simgeliyor. Dut ağacı dikmek, Dut ağacı diktiğini görmek Beklenmedik güzel bir olaya işaret ediyormuş.

Dut meyvesinden hazırlanan şurup gargara halinde ağız ve boğaz hastalıklarına, pamukçuğa karşı kullanılıyor. Beyaz dut yapraklarının idrar söktürdüğü biliniyor. Azerbaycanlılar türkülerinde “Dut ağacı boyunca / Dut yemedim doyunca” diyorlar.

Bir manimiz var: “Armut kırda çok imiş / Yiyen içen tok imiş / Sevdiğine varana / Sorgu sual yok imiş.”

Bir de deyimimiz var. “Armut piş ağzıma düş” Emek harcamadan bir işin olmasını beklemek ya da her işin kendiliğinden hazır olup ayağına gelmesini beklemek durumlarını anlatıyor. Asalak yaşamayı alışkanlık haline getirenlere “"Ben çalışıp kazanıp sana vereceğim. Oh ne güzel! Armut piş, ağzıma düş!” derler.

Armudun içinde A, B1, B2, B3, B6 ve C vitaminleri bulunuyor. Uzmanlar, armudun yararlarını sıralıyorlar: Kandaki üre asidi ve üre tuzlarını dışarı atıyor. Böbreklerin düzenli çalışmasına yardımcı oluyor. Kabızlığı önleyerek idrar söktürüyor. Yüksek tansiyonu düşürüp kanı temizliyor.

Bugün niçin Malatya’ya takılıp kaldım?

“Armudu taşlıyalım

Altında kışlıyalım”

“Sarı sarı içinde / Sarı zarfın içinde / On iki birlik kardeş, / Birbirinin içinde” desem ne dersiniz?

Portakal dediğinizi duyar gibiyim. Yu bu nedir?

“Sarıdır ayva gibi / Suludur elma gibi”

Bunda bilmeyecek ne var portakal.

Araştırmacılar, portakalda kanseri önleyici olarak bilinen bütün maddelerin bulunduğunu söylüyorlar. Ayrıca bol miktarda C vitamini içeriyor.

Portakal manilerimizde yer almış. Biri şöyle : “ Portakalın dilimi, / Uçurdum bülbülümü / Sol yanım yastık ister / Sağ yanım sevdiğimi”

Türkülerimizde de portakaldan söz edilmiş. Silifke yöresinden bir örneği siz de bilirsiniz:

“Portakalım tekerlendi

Yedik sıra şekerlendi”

Ayva için “Sarı kız sarkıp durur / Düşerim diye korkup durur, “ demiş atalarımız. “Nasrettin Hoca’nın evli iki kızı varmış. Bir gün bunlar babalarını ziyarete gelmişler. Hoca, kızlarına:

“Geçiminiz nasıldır,” diye sormuş.

Kızların birisinin kocası çömlekçi, ötekininki çiftçiymiş. Kocası çömlekçi olan demiş ki:

“Kocam, çok testi, çömlek, küp yaptı, kurumaya bıraktı. Yağmur yağmazsa bana esvap alacak.” Öteki de:

“Kocam çok ekin ekti, yağmur yağarsa beni Hacc’a götürecek,” demiş. Bunun üzerine Hoca:

“İkinizden biri ayvayı yiyecek; amma hanginiz belli değil,” demiş.

Ayva yerken yutmakta zaman zaman karşılaşılan zorluk nedeniyle 'Ayvayı yemek' deyimi her ne kadar olumsuz anlamda kullanılsa da gerçek hayatta ayva yemenin pek çok yararları var:

Doktorların saydıkları yararlardan bir kaçını aktarıyoruz: Damar sertliğini önler. Karaciğer tembelliğine iyi gelir. Ayva şurubu ishali ve dizanteriyi keser. Mideye ve bağırsaklara kuvvet verir. Bronşite, öksürüğe iyi gelir. Çekirdekleri kaynatılıp suyu içilirse göğsü yumuşatır. Çekirdeklerinden yapılan merhem, dudak ve meme çatlaklarında, egzamalarda kullanılır. Ayvanın yaprağını yakıp kül olmadan söndürüp iyice dövüp göze çekilirse faydalıdır. Çiçeği baş ağrısını geçirir, kalbe, beyne iyi gelir. Ayva suyu kabızlığı giderir. Çiçeği bal ile pişirilip emzikli anneye verilirse sütü bollaşır.

Karnı yağlanıp şişmanlamış olanlara ayva göbekli denir.

Manilerimizde ayva sıkça yer almakta. İşte biri: “Dumana bak dumana/ Ayva gömdüm samana / Senen dinsiz oğlunu /- Ben getirdim imana”

Ve sıra türküde, diye gözlerime mi bakıyorsunuz? Onu de rahmetli Neşet Ertaş’tan dinleyiniz:

“Ayva turunç narım var

Benim ah ü zarım var

Hep derdinden ağlarım

Bir vefasız yarim var

Al almayı ver narı

Ağlarım zarı zarı

Tez günlerde gönderin

O ahu gözlü yari

Ayva turunç nar bende

Aldı aklım yar bende

Hiç melhem kar eyleme

Yar yarası var bende

Ayva turunç neyleyim

Halimi arz eyleyim

Zaten bende talih yok

Ta küçükten böyleyim.”

Kuran-ı Kerim’de üzümden sıkça söz ediliyor. Yüce Yaratan’ın birbirine benzeyen ve benzemeyen- üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler kıldığı anlatılıyor. Kehf suresinin 32. Ayetinde, “Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik” denilmekte. Yasin Suresinin 34. Ayetinde “Biz, orada hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinde pınarlar fışkırttık” sözleri yer almakta. Birçok ayette, rabbin, hurmalıklardan, asma bağlarından, bahçeler geliştirdiği ve içlerinde çok sayıda yemişler olduğu” belirtilmekte. Folklorumuz içinde yer alan meyveler arasında üzümün ayrıcalıklı yeri bulunmakta. Bir atasözümüzde, “Üzüm üzüme baka baka kararır” denilmekte.

Şimdi Sivas’tan bir türkü hatırlatmasam beni hemşerilikten çıkaracaklar. Bir gurbet insanı olarak Zaralı Halil’den alınan bu Sivas türküsünü dinlerken empati yapıp çoğu zaman gözlerim dolu dolu olmuştur:

“Tevekte üzüm kara

Salkımı düzüm kara

Ben o yâre gidemiyom

Elim boş yüzüm kara ”

Bilirim onu. Allah kimseyi hiç olmazsa iki kilo meyve alacak kadar eli boş bırakmasın. Atalarımız, analarımız bacılarımız üzüm için “Anası eğri büğrü / Babası Deli Hasan / Kendi kızından güzel” demişler. Üzümle ilgili çocuk oyunlarının sonunda söylenen tekerlemede: “Ayağımın altında ne var? / Üzüm…/ Herkes evine düzüm düzüm…” deniliyor. Üzümle, asmayla ilgili manilerimiz var:

“Asma sende üzüm var, / Üzümünde sözüm var. / Bir evde iki güzel, / Büyüğünde gözüm var.”

“Asmada üzüm kaldı, / Yemedim gözüm kaldı, / Ağla gözlerim ağla, / Gurbette kızım kaldı.”

“Asmadan üzüm aldım, / Duvardan sazın aldım, / Verin benim yarimi, / Anamdan izin aldım”

Bir bilmecemiz de şöyle: “İlik ilik ilmeli / İlik gözü düğmeli / Ya bunu bilmeli /Ya kırk koyun vermeli” Ben kırk koyun değil, size bir final türküsü hatırlatayım:

“Asmalıdır evimiz

Yeni düştü sevimiz

Sevda böyle giderse

Çatlar ölür birimiz”

Önceki ve Sonraki Yazılar