BEYAZ YAKALILAR EVLENMELİ Mİ?

Beyaz yakalı teriminin genelde zihin gücüyle masa başında çalışan insanları tanımlamak için kullanıldığı bilinir. Beden gücüyle çalışan insanlara da mavi yakalılardan denildiği herkesin malumudur.

Beyaz yakalı tanımı, genelde her türden memurun beyaz yakalı olduğu da ifade eder. Bizim için ise; çoğunlukla firmaların veya diğer kurumların idareci sınıfını ifade ettiğini söylemeliyiz. Firmaların yönetim, üretim ve pazarlaması da dahil tüm aşamalarını organize eden, sürdürülebilir olması için çalışan insanlara beyaz yakalılardır. Beyaz yakalılar genelde firmaların vitrinidir.

Alt veya üst seviyedeki beyaz yakalılarının genelde kariyer hedefi olur. Patronajla, çalışanlar arasında bir kademede görev yapan olsalar da, genelde patronların yakın adamlarıdırlar. Bir nevi yarı patron pozisyonunda çalışırlar. Çoğunlukla sorumlulukları kadar yetkileri de vardır ve bir işin nasıl ve kimler tarafından yapılmasına karar verebilirler.

Kariyer hedefli olan bu kesimlerin çalışma şartları oldukça ağırdır. Ancak yaşamsal hedefleri çoğunlukla ve öncelikle iş hayatındaki pozisyonları ve kariyerleridir. İş dünyası ve kapitalizm için ideal beyaz yakalı yaşı, her halde 30’lu yaşların ortalarına kadar olan yaşlardır. Bu yaştan sonrası beyaz yakalılar dünyasında yaşlı görülebilmektedir.

En çok mücadelenin yaşandığı, en büyük kaprislerin ve kendini beğenmişliklerin egemen olduğu beyaz yakalılığın ilk yıllarında, aşırı sorumluluk isteyen ve istekleri asla bitmeyen aile kavramı, evlilik kavramı özgülüğü yok eden ölümcül bir tuzakmış gibi zihinlere pazarlanır. Bu yaş grubu tıpkı asker ve polislerde olduğu gibidir ve her zaman genç rütbelerdir. Çünkü asker ve polislikte mesleğinin kahrını çekenler, mesleklerin meslek olmasını sağlayanlar genelde yirmili yaşların başlarıyla otuz beşli yaşların arasındaki yaşlardır

İş dünyası; zeki ve çalışkan gençleri çeşitli unvan ve ücretlerle ikna ederek, onları günümüzün dinamik köleleri gibi kullanma eğilimindedir. Bu insanlar, akademik dünyadan iş dünyasına kadar geniş bir yelpazede hunharca çalıştırılırlar. Küresel ve yerel kapitalizm bu genç insanları sürekli suiistimal eder. Bunu da genç insanların kendilerini tanıma, kendilerine ve çevrelerine rüştlerini ispat etme egolarına seslenerek, akıl ve bedenlerini esir alırlar.

Yoğun ve yüksek tempolu çalışma ortamlarında çoğu insan kendine ayıracakları vakit bulamaz. Çünkü bu insanlar işleriyle ve sözlenmiş, kariyer hedefleriyle de evlenmiş gibi aşırı sorumluluk altında ölümcül yarış içindedirler.

Ama aynı küresel kapitalizm, elleriyle beslediği bu yüksek gelirli beyaz yakalıları; daha gösterişli, daha havalı, daha markacı, abartılı lüks ve gösterişli hayta teşvik ederek onları soyarlar. Kültür emperyalizmin baskısıyla bir çok beyaz yakalı, modacı statüko belirleyici ayrıntılar peşinde, pahası yüksek mal ve hizmetlere kanalize olarak ücretlerini tüketme yoluna girerler. Lüks oteller, lüks tatiller, lüks arabalar, lüks yaşam alanları, lüks kıyafetler gibi sonu gelmeyen lüks tutkunluğunda kendilerini bir vitrin mankeni gibi iş dünyasına sunarlar.

Bu aşırılık durumu, çoğunlukla sosyolojik bir toplumsal salgın hastalık gibidir ve alandaki bireylerin çoğunu psikolojik takıntılı bireyler haline getirmektedir de diye biliriz.

Markacı yaşamı istekleri, markalı çevre arayışı beyaz yakalıları gençliklerini yaşamalarının önündeki en büyük engeldir. Böyle durumlardaki insanların evlilik hakkında düşünceleri de genelde reddiyeler düzecek seviyesindedir. Kimseyi kendine yakıştıramama veya kendisini lüks tüketimde daha ileriye taşıyacak birilerini bulma hayalleri yirmili yaşların en büyük şaşkınlığıdır diyebiliriz. Bu durum otuzlu yaşlardan sonra yavaş yavaş kendini ve kendine ait bir yaşamının olduğunu fark etme yaşlarıdır. Bu farkına varmayla birlikte beyaz yakalı birey, baskı altına aldığı kendini tanıma güdüsünü de serbest bırakarak özel hayatı ile iş hayatını dengelenmeye başlar. Otuz beşli yaş sonrasında, kendisi için yaşama dürtüsü, kariyerin ve makyajlı yaşam görünüşünün önüne geçer. Ardından da geçip giden gençlik çağının üzüntüsünü de hissetmeye başlar.

Özellikle kadınlarda otuz beş ile kırklı yaşlar en kritik yaşlardır. Çünkü annelik güdüsü her türlü değerin önüne geçmeye başlamıştır. Gençlik yıllarındaki beyaz atlı prens beklentileri artık geride kalmıştır. Kariyerli kadınlarda evlilik özlemi, iki şıklı cevabı olan sorudur artık. Cevapları ise; anlayışlı biriyle sürekli bir evlilik, ama o da olmazsa en azından bir çocuk sahibi olarak hayatı sürme isteği ağırlık kazanır. Çünkü her yönden kendini güçlü gören beyaz yakalı kadın, hem doğacak bebeğine bakacak, hem de geleneksel aile içinde çocuğuyla birlikte yaşama şansına sahip olacağını iyi bilir.

Kariyer sahibi kadınlar için en zorlu süreç doğurganlığını yitirmeye yakın yıllardır. Çünkü o yaştan sonra ana düşünce, çocuk sahibi olma değil hayat standardını koruma ve kendi geleceğini garanti altına almaya dönüşecektir.

Erkeler açısından ise zaman geçtikçe kendi anne ve babasının etkisinde kalma, herkesi beğenmeme, beğenme kriterlerinin gittikçe artması ile evliliğe bakışı daha müşkülpesent hale gelecektir.

Beyaz yakalıların toplumsal yapı içindeki görüntüleri genelde şu şekildedir;

  • Daha alt kültürel ve ekonomik düzeyde bir aileden gelenler, genelde ya kök aileleri ile ilişkilerini tek taraflı olarak kesmekte veya kök aile sorunlarını aile içine taşımak suretiyle aile içi huzursuzluklar yaşamaktadır.

  • Türkiye gerçekliğinde evliliklerde genelde kadının ailesine yakınlık söz konusudur.

  • Beyaz yakalılar, yeni standart ve statükolarıyla yaşamak istediklerinde, kendi kök ailelerini çoğunlukla kendilerinin önünde bir engel olarak görme eğiliminde olabilirler.

  • Kök aile ile yeni öğrenilmiş hayat ve yeni aile şartlarındaki uyumsuzluk aşırı derecede söz konusudur.

  • Kök aile veya geniş aile yerine, kendisi gibi onlarla birlikte yaşama eğilimi daha fazla ağırlık kazanır.

  • Kariyer arkadaşları kendi akraba ve ailelerin yerini almaya başlar.

  • Beyaz yakalıların evliliklerinde fedakarlıklar genellikle karşılıklı olsa da, uyumlarında mükemmeliyeti yakalama, uyumsuzluklarında da çok acı çekmeleri söz konusu olabilir.

  • Beyaz yakalıların çoğunluğu kendi gettolarında markacı olma yarışına girebilirler.

Beyaz yakalılara evlilikle ilgili ne önerilebilir?

  • Evleneceğiniz kişiyi daha üniversite yıllarından itibaren belirlemeye çalışınız.

  • Maddi varlıkların önemi çok az olmalıdır. Önemli olan görgülü bir aileden gelen biriyle evlenmek esas olmalıdır. Para bir gecede kazanılabilir ama görgü en az elli atmış senelik bir dönüşümü gereksinim duyar.

  • Mutlu yaşamak istiyorsanız, sizin kök ailenizi yadırgamayacak biriyle evlenmeye çalışınız.

  • Eğer aileniz sizin önünüzü açacak kültürel birikime sahipse ve çevrenizle mukayese ettiğinizde anne ve babanızın kültürel ve sosyal sermayesini yeterli buluyorsanız, evlilik kararı alırken mutlaka onların görüşünü alınız.

  • Evleneceğiniz insanın nasıl olması gerektiğine veya evlilik kriterlerini belirlemeye tek yetkili siz olmalısınız. Kariyerinize ve kriterinize denk veya yakın insanlarla evlenmelisiniz. Ailenizin evlilik kriteri dayatmalarına karşı geliniz. Eğer karşı gelmezseniz, biliniz ki sizin kültürel geçişlerinize ayak uyduramayacak bir eşle karşılaşmanız büyük olasılıktır Böyle bir evlilik de sizde hem daha çok ızdırap verecek, hem de kişisel ve kariyer hedeflerinize ulaşmanıza engel olacaktır. Kaldı ki böyle bir evliliğin hüsranla sonuçlanması büyük olasılıktır.

  • Aile baskısı veya kendini yeterince tanımamanın cahilliğiyle yapılan erken evlilikler yorucu olabilir ve boşanmayla sonuçlanabilir.

  • Günümüz kültürel ve ekonomik şartlarında ideal evlenme yaşı yirmi beş otuz yaş arası olmalıdır.

Aslında evlilikle ilgili ne söylenirse söylensin hepsinin kökeninde önce saygı, sevgi ve güven , sonra da diğer şartlar sıralanmalıdır.

Hayatın insana bir çok fırsatlar sunduğu bir gerçektir. Güçlüklerle birlikte başa çıkarak ilerleyen bir evlilik kadar dünyada daha güzel bir evlilik yoktur diye de biliriz.

Eğer birbirinize saygınız varsa,

Eğer birbirinizin kişiliğine hürmet ediyorsanız,

Eğer birbirinizin üstünde egemenlik kumaya çalışmıyorsanız,

Eğer evinizin ekonomik gelir ve giderleri ortak idare ediliyorsa,

Eğer eşler birbirini tamamlıyor ve evliliklerinde belli bir rol dağılımı varsa,

Eğer evliliğinize ve ev idarenize başkasını karıştırmıyorsanız mutlu bir yuvanızın olmaması içinde hiçbir gerekçe yoktur.

Çünkü evlilik bir ticari anlaşma değildir.

Çıkar ilişkisine dayanmamalıdır.

Çünkü evlilik, dünyanın en büyük kariyeridir.

Ama evlenmek için evlenmemelidir de.

Önceki ve Sonraki Yazılar