Ayhan Aydın yazdı: Alevilerde gerçek ve sahte Pirler

Alevilik araştırmaları ile tanınan gazeteci-seyyah Ayhan Aydın, Alevilik inancında son dönemde ortaya çıkan bir noktaya dikkat çekiyor. Ayhan Aydın'ın kendi sosyal medya hesabında yayınladığı yazıyı okurlarımıza sunuyoruz.

Ayhan Aydın yazdı: Alevilerde gerçek ve sahte Pirler

ALEVİLERDE GERÇEK VE SAHTE PİRLER

Bizim Alevi toplumu; zaman zaman “bizim abdestimiz alınmış, namazımız kılınmış” derler.

Bunu farklı manalarda söyleseler de, bu ön kabul bazılarınca, “zamanında bizim ulularımızdan, pirlerimizden öğreneceklerimizi öğrenmişiz, biz onların doğru bildikleri yolundan gideriz” şeklinde de anlaşılmaya başlanmıştır.

Sünnilerdeki Şeyh – mürit ilişkisi gibi, Alevilerdeki Pir – talip ilişkisi de zaman zaman hep farklı, çoğunlukla da yanlış yorumlanmıştır. Yüzyıllar boyunca ocaklar, pir – dede / talip ilişkisi bu büyük öğretinin bugünlere gelmesini sağlamış ana temel yapı taşıdır. Ama ne acı ki artık doğru yorumlanacak fazla bir şeyde kalmamıştır bu dünyada.

Alevilerin yüzyıllar boyunca sürdükleri usul ve ahkâmlar / erkânlar / sürekler / olmazsa olmaz ilkeler zamanla teker teker bir kenara atılmış, bırakılmış, büyük değişimler yaşanmıştır bu yolda.

İnsanlar erenlerin, ozanların, gerçek pirlerin yaşattıkları Alevi – Bektaşi Yolu’nu zamanla yozlaştırmaya, temel bazı ilkelerden ödün vermeye, kırsaldan kente göçünce de bir iyice sarsıntılar geçirirken, kimliklerinin / kişiliklerinin bazı temel yapılarını da dağlardan, bayırlardan aşağı, yokluğa doğru bırakmışlardır.

Artık günümüzde; Aleviliğin gerçek değerlerini yaşatan, var eden insan sayısı da, gerçek inanç önderlerinin de sayısı iyice azalmıştır.

Daha da somutlayıp bugünlere meseleyi getirir ve kısa kesersek yazımızı, şunları net olarak söyleyebiliriz:

Düne kadar Aleviliğin değerleriyle yaşamamış, Alevi’yim dememiş, kimliğini hep gizlemiş nice nice ikiyüzlü yığınla insan, bu arada bazı dedeler, yazarlar, profesörler, şunlar, bunlar bugünün dünyasında Alevilik bir değer olunca, Alevilik konusunda en ön plana çıkıp bu konuda ahkâm kesilmeye başlamışlar, dolayısıyla meydanı onlar kaplamıştır.

Belki benim artık daha çok yazmam, konuşmam gerekir bunları. Çünkü 30 yılda gördüklerim çoğu kimsenin görmedikleri kadardır…

Neyse, şimdi bu yüzyılların tertemiz duygularıyla inancını yaşamak/yaşatmak isteyen gül yüzlü toplumu ve içlerinden bir kısmının hala aynı temizlikle hizmet yürütme aşkı olan Pir’leri, kurum başkanlarını, kurum temsilcilerini bir tarafa bırakalım…

Devir eleştiri, arınma, aklanıp / paklanma devri olmalıdır.

Aynen gelenekte olduğu gibi, insanları kucaklayan, onlara bir can gözüyle bakan gül yüzlü gerçek dedeler karşısında türeyen dedeciklere bakalım biraz.

Anadolu’da bin bir zahmetlerle yolu yaşatanlar ve Anadolu saflığında kalan gerçek yol ve erkânı süren dedeler ola ki İstanbul’a geldiklerinde bu payitaht şehrinde daha önceden buraya gelen dedelerce pek hoş karşılanmamışlardır. Benim İstanbul Dedeleri, dediğim; bürokrasiyle, devletle, belediyelerle, sistemle, “başkanım her şeyi bilir” diyen kafayla, gizliden Diyanet seviciliğiyle, para pul, mevkiiyle, kendi talibini kaybetmiş, terk etmiş ya, Alevi – Sünni- Şii- ortalıkta dolaşan meraklı yığınların dedesi olma sarhoşluğuyla, Anadolu Dedeleri’ni her daim dışlamışlar, onları hep ikinci planda tutarak, postlarını onlarla paylaşmamışlardır.

Cemevlerinde post kavgası bayağı ciddi boyutlara da ulaşmış, kafalar karışmış, köklerinden kopan bazı dedecikler basit ayak oyunlarına da girişmişlerdir. Bir başka dedeyi, kendilerini eleştiren kimi yöneticileri, yazarları düşman ilan etmişler, camilerde vaaz veren hocalara öykünerek zamanla cemevlerinde tek – tip cemlerle, ellerindeki kâğıt parçalarından okudukları ve şuradan buradan devşirdikleri bilgi kırıntılarıyla, önlerinde bir rahle, oturdukları kürsülerle bazıları bazı cemevlerinde birer Şii / Sünni kırması vaize dönüşmüştürler.

Şimdilerde çıkara batan; dedeliğini, başında bulundukları kurumları kullanarak devlette, belediyelerde oğlunu- kızını, bir yakınını işe sokmak için bu ulu yolu kullananlar, başında oldukları kurumları kendi akrabalarıyla birlikte babalarının çiftliği gibi yönetmeye başlayanlar ortalığı sarmıştır. Bataklıktaki sivrisinekler gibi yanına aldıkları çalgıcı orkestrasıyla halkın ceplerindeki yol paralarını attıkları kumbaralarda birikenleri bu yol için değil de, kendi gösterişleri için kullananlar…

Kurban alıp – kurban satıp cemevlerini pazarlık yerlerine çevirenler…

Şimdi bakıyoruz, çıkar için, riya ile, gösteriş için, birbiri ardına sözde sahte “pirler meclisleri, dedeler divanları” kurup duranlar…

Ne kadar şarlatan, şovmen; Aleviliğin inanç varlığını, Aleviliğin – Bektaşiliğin o güzelim değerlerini kullanan varsa, birden bire kendisini herkesten üstün bir dede, bir “pir” görmeye, göstermeye başlamışlardır.

Alevi – Bektaşi değerlerinin yerini çıkar hesapları alınca, Alevi kurumları tam kurumsallaşmayınca, merkezi bir sistem olmayınca buralar, bu hale geldi.

Kimse bunları sorgulamayınca, oto kontrol olmayınca, toplum da “uyurgezer” bir şekilde kurumlara gerçekten sahip çıkıp buraları kimler yönetiyor, buralarda neler dönüyor, diye sormayınca bu yapılar; Şiilerin, sahte pirlerin, çıkarcıların cirit attıkları mekânlara dönüştüler…

Her siyasi görüşten insanla düşüp – kalkarken, kapalı kapılar arkasında neler konuştuklarını halktan gizlerken, sözde “dürüstlükten, namustan, erdemden, ahlaktan, he’mi de bir de “solculuk”tan, emekten vs.” bahsedenler…

Dışarıda hiçbir kazmaya sap olamazken, yıllar yılı entrikalarla kurumları ele geçirip, orada kalmanın yolunu bulan, halka bilgi vermeden kendi kendilerine bağladıkları maaşlarla bu kurumları yiyip bitiren onlarca asalaklar sürüsü…

Öncesinde hiçbir işte çalışmadığı halde bu kurumlara geldikten sonra en lüks arabalara binip yarım metre puro içen suratsız başkanlar…

Gerçekten çok ihtiyacı olmasına rağmen yüksek lisans, doktora öğrencilerine yapmaları gereken yardımı kendilerince kendi kafasında olanlara yapanlar…

Hiçbir ciddi bilimsel, ileriye dönük, bu toplumun geleceğine yön verecek çabalar içine girmeyenler…

Kurumun paralarıyla gösteriş için uçaklara binip, hesapsız kitapsız diyar diyar dolaşanlar…

Şiş kebap partisi düzenleyenler…

He mi, bunlar “Pir”, bunlar “Alevi kurum başkanları?”

Pir…

Pir kavramı ne de çok yozlaştırıldı bugün artık.

Bazı ikiyüzlü, çıkarcı insanların elinde de özünden ne de çok saptırıldı.

Yolları dört gözle beklenen, aynen kendileri gibi etten / kemikten yaratılmış olsalar da, yüzlerinde nur, ellerinde / dillerinde adalet eksik olmayan…

Ulu erenlerin, ozanların nutkuyla yaralarını iyi eden, müşkül halleri halleyleyen, dürüstlük, mertlik, cömertlik, ahilik, akılık, erdem, hoşgörü, adalet, her daim en fakirin yanında yer alıp sofrasını onlarla paylaşan, en fazla güçsüze güç verme tılsımında, İmam Ali’nin, Boz Atlı Hızır’ın neferleri… Gerçek Pirler…

Pir lafını kullanıp, onun arkasına sığınarak Aleviliği kullanan, yozlaştıran sahtekâr “Pir”ler…

Hey gidi günler hey…

Ben çok konuşmamayım; “abdesti alınmış, namazı kılınmış”, ozanlardan, pirlerden, şundan bundan çokça dem vuranlar dâhil, yazarı da, dedesi de, ozanı da, okumadan her şeyi bilen bu zavallı toplumuma, ağızlarından hiç düşürmedikleri halde hiçbir kitabını okumadıklarını çok iyi bildiğim, Alevi – Bektaşi Kültür Dünyasının büyük ozanı Kaygusuz Abdal’la sesleneyim.

Bazılarının; Sağırdır kulakları, laldır dilleri, kördür gözleri ama sesimizi duyan gençler bir gün bu ulu yolu çıkarsız, riyasız belki aynı aşkla yürütürler diye, umudum okuyan gençlerdedir, diye paylaşayım onun çok güzel bir şiirini…

Muhabbet ehline aşk ile…

Ayhan AYDIN

14 Aralık 2020

Ol haber yitdi bu kez geldün pire

Pir odur kim yolsuza yol göstere

Sakalı ağa dimezler pir deyü

Pirlik oldur terk ide her sevdayı

Pir gerek ki kendüyi bilmiş ola

Gönli içinde Hakkı bulmuş ola

Kalmaya bu dört kapuda müşkili

Pir gerek ki söyleye cümle dili

İlm-i ledün ne dimektür pir bile

Pir gerek talibün aynasın sile

KAYGUSUZ ABDAL

(Mesnevi-i Baba Kaygusuz, Dr. Zeynep Oktay (Uslu), Harvard Üniversitesi Yakındoğu Dilleri ve Medeniyetleri Bölümü, Türkçe Kaynaklar, Yayınlayanlar: Cemal Kafadar, Gönül Alpay Tekin, 2013, Sayfa: 113)

Fotoğraflar:

1- Kaygusuz Abdal, Temsili Resim.

2- Hz. Ali, Saz, Cerağ; Gümüşhane Şiran Yeniköy Cem Kültür Evi, 2008

3- 780 Yıllık Büyük Dam, Şeyh Onar Dede (Baba) Cemevi, Malatya - Arapkir - Onar Köyü

4- Seyyid Ali Sultan Dergahı Meydanevi, Yunanistan. (Tekkenin Kuruluş Tarihi Yaklaşık 1400)

Fotoğraflar: Ayhan Aydın