ALİ EKBER ÇİÇEK’İ ANARKEN

Daldan dala gezindiğim dünkü yazımın sonunda Ali Ekber Çiçek’ten bir paragraf söz etmiştim. Ama bu kadarla yetinmeyi gönlüm elvermedi. Dün sözünü ettiğim gibi dostumdu, TRT’de kapıdaşımdı, yazlıkta komşumdu. Vefakâr eşi Can kardeşin çiğ köftelerinin tadı damağımızdaydı.

Size bugün hayatından ve türlü anekdotlardan, hakkında düşüncelerimden söz ettikten sonra, iki yıl önce yazdığım ona karşı yapılan vefasızlığın akıbetini soracağım.

Sazı ve sesi ile Türk Halk Musikisi içerisinde önemli yeri olan TRT’nin değerli sanatçılarından Ali Ekber Çiçek’i hakka yürüyüşünün 15. yılında anıyorum.

Ali Ekber Çiçek, 1935 yılında Erzincan’ın Ulalar beldesinde doğdu.1939 Erzincan depreminde babasını yitirdi. Küçük yaşlarda bağlama çalmayı öğrendi. Cem toplantılarında kulağı Alevi deyişleri ve ezgileriyle doluyordu. Maddi olanaksızlıklar nedeniyle ilkokuldan sonra öğrenimini sürdüremedi. Bin bir zorluklara karşın türkülerden, deyişlerden kopmadı. Müzik aşkıyla İstanbul'un, gurbetin yollarına düştü.

Hem kaynak kişisi hem derleyicisi olduğu bir Pir Sultan deyişi onun hayatına yakışıyordu:

“Gurbet elde yad ellerin derdini

Çekeyim de eyleneyim bir zaman”

Ali Ekber Çiçek askerlik görevini yaptıktan sonra, 1954 yılında TRT'nin açtığı sınavı kazanarak, Muzaffer Sarısözen’in öğrencisi oldu. Yurttan Sesler Korosuna girdi. “Her an, her nefes alışta Muzaffer Sarısözen’i saygı ve sevgiyle anarım,” derdi. TRT’de kendini yetiştirdi. Çok şeyler öğrendi. Kendisi de birçok bağlama ve ses sanatçısını etkiledi. Derlediği ya da bestelediği türkülerin birçoğu halk müziğinin klasikleri arasında yeri aldı.

Onlardan bir örnek verebilirim: Şarkışla’lı Aşık Veli’nin Erzincan yöresinde söylenen deyişini Ali Ekber Çiçek derlemiş.

“İsmini sevdiğim sadetli dostum

Özüm senin ile bir değil midir?”

Ali Ekber Çiçek, 1960 yılından sonra görevini İstanbul Radyosunda sürdürdü. Türkiye ve Türkiye dışında birçok konser ve seminere katıldı, birkaçı Amerika ve Fransa’da olmak üzere onlarca albüm hazırladı. Yalnız Erzincanlı ozanları değil, halk müziğimize ve kültürümüze vücut vermiş pek çok ozanın deyişlerini geleneksel özelliklerini bozmadan kendisi havalandırıyordu. Onlardan biri 19. Yüzyılda Sivas yöresinde yaşamış Derviş Ali’ye aitti:

“Gönül gel seninle muhabbet edelim

Araya kimseyi alma sevdiğim”

Ali Ekber Çiçek’in onurla taşıdığı bayrak, şimdi emin ellerde mi?

Ali Ekber Çiçek, Türk Halk Müziği'nin bugününü değerlendirirken, geçmişte üretilen eserlere saygı gösterilmediğinden yakınırdı. Klasikleşmiş türkülere yeni yorum getirilmesini eleştirirdi.

Ali Ekber Çiçek bir söyleşisinde: “ Ben gençlere çok değerli bir miras bıraktım. Onlar eserleri aslına bağlı olarak, yaşatılmalı. Aslını inkâr ederse, ben buna gücenirim. Yozgat Sürmelisi'ne sen nasıl yorum katarsın? Bu parça için Nida Tüfekçi on yıl çalışmış. Haydar'a nasıl yorum katabilirsin? Bu parçada ben üç yıl çalışmışım. Bu parçalara yorum katılmasından çok rahatsız oluyorum,” demişti.

Ali Ekber Çiçek, evinin bir odasını stüdyo yaptırmıştı. Radyodaki görevi biter bitmez evinde odasına kapanıyor gece yarılarına kadar, “Haydar Haydar” üzerinde motif motif çalışıyordu. Kendi anlatımıyla, ocağın başında yemek pişiren aşçı gibi bu eseri pişirmişti. Kusursuz bir armoni ortaya koymuştu. Eserin çok sesli yapısını bağlama ile gerçekleştirmişti. 19. Yüzyılda yaşamış bulunan Aşık Sıtkı Pervane’nin deyişi onunla özdeşleşmişti

2006 yılının ilk günlerinde Ali Ekber Çicek’in rahatsızlığı artmıştı. 4 Şubat 2006 Cumartesi günü Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda “Ali Ekber Çiçek’e Saygı Gecesi” düzenlendi. 8 Nisan 2006’da, TRT Yapımcısı, yazar Ümit Kaftancıoğlu’nun 26. Ölüm yılı ve ödül töreni için Atatürk Kültür Merkezi’ne gelmişti. Dinleyiciler Ali Ekber Çiçek’i dakikalarca ayakta alkışlamışlar, gözler buğulanmış, bir duygu seli oluşmuştu. Acılar içindeydi. “En büyük arzum sahnede, can dostların karşısında sazım elimde ölmektir,” demişti.

Ali Ekber Çiçek, 25 Nisan’ı 26 Nisan’a bağlayan gece, Hakk’a yürüdü. Kazdağlarının eteğinde Edremit’in Tahtakuşlar Köyünün mezarlığına gömülmesini istemişti. Cenazesi İstanbul’dan bu köye getirildi. Mezarı Tahtakuşlar köyünün yerleştiği tepe üzerinde ve sahile bakan yamaçta. Bütün Edremit körfezini kuş bakışı görmekte.

Ali Ekber Çiçek, '' Ben hiçbir zaman dini de siyaseti de müziğime alet etmedim. Hiçbir insanı ayırmadım. Bize böyle öğretildi, biz böyle bildik'' demişti. Sohbetlerinde “Yunus, Viranî, Pir Sultan’ gibi ozanların güzel sözlerini dünya halkına, duyurmaya çalıştım. Hiçbir zaman maddiyatı düşünmedim. Çok küçük şeylerle mutlu oldum,” derdi.

Kaynak kişisi olduğu yine bir Derviş Ali deyişini severek okurdu:

“Sabahtan uğradım ben bir figana

Bülbül ağlar ağlar güle getirir”

Bir başka severek okuduğu türkü genç yaşta ölen hemşerisi Âşık Beyhanî’den derlediği türküydü:

“Yolumuz gurbete düştü

Hazin hazin ağlar gönül”

Ali Ekber çiçek altmış yıla yakın sanat hayatında, onlarca türküyü repertuarımıza kazandırdı. Derlediği ve kaynak kişisi olduğu türküleri, Ahmet Yamacı, Nida Tüfekçi, Cemile Cevher, Mehmet Erenler, Erdem Çalışkanel, Talip Özkan, Tuncer İnan, Adnan Ataman, Can Etili, Süleyman Yıldız, Arif Sağ, Ahmet Turan Şan gibi sanatçılar notaya almışlardı. Ozan dili çevik olur. Ali Ekber Çiçek’in ölüm haberi duyulur duyulmaz, ardından yazılan şiirler internet sayfalarında görülmeye başlandı. Ölümünün üzerinden birkaç saat geçmişti ki, Hasan Ulusoy bir ağıt yakmıştı. İki dörtlüğü şöyle:

“Dolandı dost için oldu pervane

Aşk meyinden oldu deli mestane

Zamanede bulunmadık efsane

Can ehlinin sarayına baş oldu...

Töreye sadıktı, millete âşık

Anadolu irfanında bir ışık

Derviş gönüllüydü dostla barışık

Kırkların cemine indi hoş oldu.”

İki yıl önce, Ali Ekber Çiçek’in Doğum yeri olan Ulalar’daki heykelinin kaldırılarak bir depoya konulduğu bilgisini edinmiştim.

Bu büstü Şişli Eski belediye başkanı Mustafa Sarıgül yaptırmış ve Ulalar Belediyesi önünde bulunan ve isminin de verildiği parka Erzincanlı sanatçılar ve halkın coşkun katılımıyla yerleştirilmişti. Yöreye, topluma, türküye ezgiye, deyişe Alevi Bektaşi felsefesine rehber olan bu değerli ozanımızın büstünün sökülmesi ve depolarda ezilmesine neden olan zihniyeti kınamıştım. 2017 yılında kaldırılan bu büstün yok edilmesini Erzincan’ın en büyük belde belediyesi olan Ulalar halkı nasıl fark edememişti? Üstelik yöre halkının %80’ni sosyal demokrat ve aydın kesimdi. Bu aymazlığa nasıl ses çıkarmamışlardı? Bu soruları sormuştum.

Benim manevi bacıcanlarımdan olan Kartal Belediyesi’nin eski Başkan Yardımcılarından Gülseren Büyüktaş’a Ulalar’da büyük bir park yapılacağı ve heykelin oraya konulacağının söylendiği haberini almıştım.

Gerçekten bu park yapıldı mı, Ali Ekber Çiçek’in büstü yerleştirildi mi bilmiyorum. Umarım yönedeki dostlarım bir haber verirler ve ben de sizlerle paylaşırım.

Erzincanlıları Hayalî’nin bir beyitini armağan ederek sizleri daha fazla üzmeyeyim:

“Cihân-ârâ cihân içindedür ârâyı bilmezler

O mâhîler ki deryâ içredür deryayı bilmezler”

Günümüz Türkçesi şöyle: “Cihanı süsleyen cihanın içindedir ama (insanlar) aramayı bilmezler. Denizin içinde olduğu halde denizden habersiz balıklar gibi.

Ali Ekber Çiçek büyük değerdi. Erzincan’la özdeşleyen ozanımızdı. Anadolu’ydu. Ezgiydi. Türküydü, acıydı, dildi, nefesti, sazdı, Haydar Haydar’dı. Alevi Bektaşi toplumunun felsefesine demeleriyle deyişleriyle rehber olmuş nefes vermişti.

Ali Ekber Çiçek, yeri dolmayacak bir sanatçı, erdemli, alçak gönüllü, insan gibi bir insandı. Onlarca eserini bizlere armağan bıraktı. O eserleri ve anılarıyla sonsuza kadar yaşayacak. Saygıyla anıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar