Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

EZAN TÜRKÇE Mİ OKUNMALI, ARAPÇA MI?

16 Haziran 1950 yılında, ezanın Arapça okunması üzerindeki yasağın TBMM’de kaldırıldığı gündür.

Her ne kadar, Türkiye’nin sağcıları bu yasal düzenlemeyi ve öncesindeki olayları CHP istibdad yönetiminin nişanesi ve kimi CHPli kesimler de sağcılığın iflah olmaz laiklik karşıtlığının göstergesi olarak tanımlasa da, her iki tarafın da bilmediği veya gözden sakladığı gerçek, yasağın kaldırıldığı yasal düzenlemeye, oturuma katılan CHP milletvekillerinin firesiz evet oyu vermiş olmasıdır!

Türkiye’de laikliği siyasi bir hedef olarak politize eden, sağdan ve soldan bazı kesimlerin ikidebir ısıtıp toplum mühendisliği çalışmalarında istismar ettiği bu konuya biraz yakından bakalım. Nasıl oldu da, ezan ve kamet Türkçe okutuldu?

EZANIN TÜRKÇE OKUNMASINA NASIL GELİNDİ?

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren, devletin öncelikli politikası her alanda millileşmek oldu. Türk Milleti, hem Avrupa ve hem de Osmanlı topraklarındaki milliyetçi yönelişlerin uzağına düşmüş, milli şuur eksik kalmıştı. O halde, ilk yapılması gereken, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan herkesin aidiyet/kimliksel olarak Türk olduğunu öne çıkaracak girişimlere öncelik vermek olacaktı.

Nitekim, Mustafa Kemal Atatürk de, Türkçe ezan konusuyla ilgili görüşlerini açıklarken, ezanın bir çağrı olduğunu ve ibadete yapılan çağrının da Türklere yapıldığı göz önüne alınarak, bunun anlamadıkları bir dilde değil, kendi dilleriyle olması gerektiğinin altını çizmiştir.

Esasen, daha 1928 yılında İlahiyat Fakültesi tarafından hazırlanan bir raporda yönetime sunulan tavsiyeler arasında da ibadet dilinin Türkçe olması bulunmaktadır. Hatta, öyle ki, rapor bütün dua ve hutbelerin Arapça değil, ulusal dilde olması gerekliliğini vurgular.

O günün tartışmalarını yorumlayan duayen gazeteci Metin Toker, ezanın Türkleştirilmesi konusunu ele alırken, sorunun dil” temelli olarak yorumlandığını gösterir biçimde Atatürk’ü bu kararı almaya iten etkenin, ezanın bir çağrı olması ve bu yapılan ibadete çağrısının da Türklere yapılması göz önüne alınarak, bunun anlamadıkları bir dilde değil, kendi dilleriyle olması gerektiğini ifade etmiştir.

30 Ocak 1932 yılında, “Tanrı uludur!” diyerek okunan ilk Türkçe ezan, Ayasofya minarelerinden duyuldu. Ardından, Türkçe ezan metni Türk Dil Kurumu’da uzmanlar eliyle hazrlandı ve Diyanet İşler Başkanlığı tarafından da yayınlandı. Gerçekleşmese de, o dönem Ankara Konservatuarı’na Türkçe ezanın bestelenmesi için görev verildiğini de ekleyelim.

Müezzinlere Türkçe ezanın okunması konusunda verilen eğitimin ardından, 18 Temmuz 1932’de Diyanet İşler Başkanlığı’nın yayımladığı bir talimat ile, ezan ve kametin Arapça okunması yasaklandı ve ülkenin tüm camilerinde ezanın Türkçe okunması uygulamasına geçildi.

TÜRKÇE EZAN OKUNMASINA TEPKİLER

Ezanın Türkçe okunması, daha ilk günlerinden itibaren tepki topladı. 1 Şubat 1933’te Bursa Ulu Cami’de tepkili yurttaşların varlığı Cumhuriyet gazetesinde yer alıyor. Yine aynı gazetenin farklı tarihli baskılarında Türkçe ezan okunmasına tepki gösterenlerin tutuklandığı haberleri yer alsa da, uygulamanın tüm ülkede yerleşemediğini ve kimi şehir ve ilçelerdeki bazı camilerde Arapça okunmaya devam edildiği bilgisi de elimizde bulunuyor.

Ancak, Atatürk’ün ölümünün ardından başlayan Millî Şef döneminde tavizsiz bir politika güdülmesi ve yasağın katı bir şekilde uygulanması, çok sayıda tutuklanma ve para cezası uygulamalarının basına yansımasını sağladı.

Erik Jan Zürcher’in Modernleşen Türkiye’nin Tarihi eserindeki şu yorumuna ben de katılıyorum:

…otoriter ve – bilhassa 1940’larda- gitgide gözden düşen bir yönetim biçiminin dayatılması ve popüler İslam’ın bastırılması yoluyla, hükümet İslam’ı siyasallaştırdı ve onu bir muhalefet aracına dönüştürdü. Denebilir ki, Kemalistler popüler dine sırt çevirmekle, kendileriyle halk kitlesi arasındaki bağları kesmişlerdi.

Fakat, Faşist Almanya ordusunun Trakya’da sınırlarımıza dayanması, ve ülke içinde yükselen işgal tedirginliği Millî Şef’i de tavizkâr davranmaya macbur bıraktı!

1941 yılında, bir vatandaşın “Arapça ezan okuma suçu” dolayısıyla para cezasına mahkum edilmesine itirazı üzerine, durumu inceleyen Yargıtay tarihi bir karar verdi: “Arapça ezan okumak, maddedeki ifadesiyle “Yetkili makamlar tarafından kanun ve nizamlara aykırı olmayarak verilen bir emre itaat etmemek veya o yolda alınmış bir tedbire riayet eylememek” sayılmaz”! Yani, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yasağına uymamak, ceza gerektirmez anlamına gelen bu karar sonrasında da, camilerde ezanların yeniden Arapça okunması yaygınlaştı.

Yargıtay’ın bu kararını sindiremeyen kimi CHP milletvekilleri ise, bu kez TBMM’ye Arapça ezan ve kamet okumayı yasaklayan ve cezai müeyyide öngören bir tasarı getirdiler! Nitekim, Arapça ezan yasağı, 2 Haziran 1941 tarihinde kabul edilen 4055 sayılı kanunla yürürlüğe girdi. Kanuna göre, “Arapça ezan ve kamet okuyanlar 3 aya kadar hapis veya 10 liradan 200 liraya kadar hafif para cezası ile cezalandırılacak”tı!

Bu yasaya rağmen, Arapça ezan okuma yasağını, hem de TBMM çatısı altında yine CHP’li Ticani tarikatı üyelerinin deldiğini de eklemek gerekiyor! Kemal Pilavoğlu’nun liderliğini yaptığı Ticani tarikatı üyeleri 4 Şubar 1949’da Meclis’e gelerek, Arapça ezan okudular! 1950 seçimlerine kadar CHP’li olan bu tarikat üyelerinin, Demokrat Parti iktidara geldikten sonra, Atatürk’ün büst ve heykellerini kırma eylemlerine girişmeleri nedeniyle 25 Temmuz 1951’de 5816 sayılı Atatürk`ü Koruma Kanunu çıkarıldığını da not edelim.

EZANIN ARAPÇA OKUNMASI NASIL SERBEST OLDU?

14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimlerde, Demokrat Parti büyük bir çoğunlukla iktidarı kazandı. Başbakanlık görevini üstlenen Adnan Menderes de, kısa süre içinde hükümetini kurdu.

Menderes’in ilk girişimlerinden birisi Arapça ezan yasağının kaldırılması oldu. Menderes, bu önerisini şöyle temellendiriyordu:

Her taassup cemiyet hayatı için zararlı neticeler doğurur. Cemiyet hayatında esas değişikliklerin yapılabilmesi evvela taassup zihniyetinin yıkılmasına bağlıdır. Bu hakikatin iyice kavranmış olması neticesidir ki, büyük Atatürk bir takım hazırlayıcı ön inkılaplara başlarken taassup zihniyetiyle mücadele etmek lüzumunu duymuştu. Ezanın Türkçe okunması mecburiyeti de böyle bir zaruretin neticesi olarak kabul edilmelidir. Zamanında çok lüzumlu olan bu mecburiyet ve tedbir, diğer tedbirlerle birlikte bugünün hür Türkiye’sine zemin hazırlamıştır. Ezanın Türkçe okunmasına mukabil, cami içinde bütün ibadet ve duaların din dilinde olması garip bir tezat teşkil eder gibi görünür. Bunun izahı arzettiğim gibi, geçmişteki hadiselerin hatırlanmasına ve taassup zihniyetine karşı mücadele zaruretinin kabul olunmasına bağlıdır. Aradan bunca yıllar geçtikten ve vaktiyle zaruri görülen tedbire artık ihtiyaç kalmadıktan sonra bunda ısrar bu sefer vicdan hürriyetine karşı bir taassup teşkil eder. Şimdi meselenin laiklik ve vicdan hürriyeti bakımından halline sıra gelmiştir.

Kayseri milletvekili İsmail Berkok ve 13 arkadaşı ile Tokat milletvekili Ahmet Gürkan’ın hazırladığı yasa tasarısı önerisi, Ramazan’ın da ilk günü olan 16 Haziran 1950 tarihinde, TBMM’ye sunuldu.

Türk Ceza Kanununun 4055 sayılı Kanunla değiştirilmiş olan 526’ncı maddesinin değiştirilmesi hakkında Kanun Tasarısı hakkında CHP’nin tutumunu görüşlerini Trabzon Milletvekili Cemal Reşit Eyüboğlu ortaya koymuştu:

Bu memlekette millî devlet ve millî şuur politikası Cumhuriyetle kurulmuş ve CHP bu politikayı takip etmiştir. Bu politika icabı olarak ezan meselesi de bir dil meselesi ve millî şuur meselesi telakki edilmiştir. Milli devlet politikası, mümkün olan her yerde Türkçenin kullanılmasını emreder. Türk vatanında ibadete çağırmanın da öz dilimizde olmasını bu bakımdan daima tercih ettik. Türkçe ezan-Arapça ezan mevzuu üzerinde bir politika münakaşası açmaya taraftar değiliz. Millî şuurun bu konuyu kendiliğinden halledeceğine güvenerek Arapça ezan meselesinin ceza konusu olmaktan çıkarılmasına aleyhtar olmayacağız.

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün yanı sıra, yine CHP Milletvekilleri Cemal Reşit Eyüboğlu, Cevdet Kerim İncedayı, Yusuf Ziya Ortaç, Hasan Reşit Tankut’un katılmadığı oylamada hükümetin sunduğu tasarı, DP ve CHP milletvekillerinin “oy birliğiyle” kabul edilmişti.

Önceki ve Sonraki Yazılar