Gülay Sormageç

Gülay Sormageç

HAZRETİ HATİCE ANNEMİZ

Bir kadın! Peygamber eşi, öyle bir evdeş ki; cömert ve fedakâr bir eş, sorumlu bir anne, uluslararası ticaret yapan disiplinli, dürüst, özgüvenli ve başarılı bir iş kadını, asil bir hanımefendi Hz Hatice! Üstün iffeti, namuslu bir hayat sürmesi sebebiyle İslâmiyet’ten önce “Temiz Kadın” anlamına gelen “Tâhire” lakabıyla anıldığı bilinmektedir.

Mekkeliler ona “Tüccar Kadın” anlamında “Tâcire” ve “Kureyş Kadınları’nın Efendisi” anlamında “Seyyidetü Kureyş”, ufkunun açıklığı ve güzelliğinden dolayı “Ceyyide” lakabıyla da isimlendirilmiştir. Hz. Hatice’nin “Kübrâ” sıfatı ise Hz. Peygamber’in (as) en büyük hanımı olması sebebiyle daha sonraki dönemlerde kullanılmaya başlanmış ve kendisine “Haticetü’l-Kübrâ” denilmiştir. İbn Sa‘d’ın bildirdiğine göre Hz. Hatice, ikinci eşi ‘Atîk’le evliliğinden doğan kızı Hind’e nispetle “Ümmü Hind”, Hz. Peygamber’den (as) olan ilk çocuğu Kâsım’a nispetle de “Ümmü’l- Kâsım” diye künyelenmiştir.

Hz. Hatice hem anne hem de baba tarafından Hz. Peygamber’e (as) akrabadır. Miladi 556 senesinde Mekke'de doğmuştur. Babasının adı Huveylid Annesinin adı ise Fatıma'dır, soylu bir aileye mensuptur. İlk evliliklerine kadar geçen süredeki hayatı hakkında tarih kitaplarında çok az bilgi bulunmaktadır. Hz. Hatice’nin, yirmi beş yıl peygamber efendimiz ile mutlu bir evlilik yaşamıştır. Hicretten üç yıl kadar önce 10 Ramazan’da (19 Nisan 620) vefat etti ve Hacûn Kabristanı’na defnedildi. Hicretten dört veya beş yıl önce öldüğü de söylenmektedir. Resûl-i Ekrem, Hatice’nin vefatından üç gün önce de amcası Ebû Tâlib’i kaybettiği için düşmanlarına karşı kendisini savunan iki desteğini yitirmenin üzüntüsünü yaşadı bu yüzden bu seneye “Hüzün Senesi” denildi. Kanûnî Sultan Süleyman tarafından Hz. Hatice’nin kabri üzerinde yaptırılan türbe, Mekke’nin Suud yönetimine geçmesi üzerine diğer türbelerle birlikte 1926 yılında yıktırılmıştır (DİA, VII, 388).

AİLESİ VE YAKIN ÇEVRESİ

Hz. Hatice’nin mensubu bulunduğu Esed kabilesi, her ikisi de Hıristiyan olan Osman b. el-Huveyris gibi bir devlet adamıyla Varaka b. Nevfel gibi bir din adamını yetiştirmişti. Osman b. el-Huveyris, Bizans imparatoru nezdinde de hüsnü kabul görmüştür. Hatta bazı kaynaklara göre, Osman b. Huveyris Bizans imparatorundan Mekke’nin idaresine dair bir yetki almış fakat bu girişimi Mekkelilerin muhalefetinden dolayı başarıya ulaşmamıştır.

Bazı rivayetlere göre, Varaka’nın –ismi verilmeyen- kız kardeşi İncil’i bile okuyabiliyordu. Hz. Hatice’nin babası Kureyş’in eşrâfından olan Huveylid b. Esed’dir. Mekkeliler önemli işlerinde Huveylid’in fikirlerine müracaat ederlerdi. HATİCE ANNEMİZİN MİHRİ

Miladi 595 yılında peygamber efendimiz ile evlendi. Ebu Talip yeğeni Muhammed için Hatice annemize 500 dirhem mihir olarak vermiştir. Bu miktar o günlerde yüksek sınıftan olan kadınlar için belirlenmiş miktardır. Peygamberimiz de 25 genç dişi deveyi vaat etmiştir.

DÜĞÜNÜ

Hz. Hatice; cariyelerine tefler çaldırdı, oyunlar oynattı. Hz. Muhammed evden dışarı çıkacağı sırada Hz. Hatice, “Ey Muhammed, nereye gidiyorsun? Amcan Ebû Tâlib’e uğra da, senin develerinden bir veya iki deve kessin ve halka yemek yedirsin!” dedi. Hz. Muhammed de öyle yaptı. Bu ziyafet, Hz. Peygamberin verdiği ilk düğün yemeğiydi. Adet olduğu üzere gelinin eve gelişinde -evliliği kutlamak için- iki deve kesilip ikram edilen bu düğüne en az iki yüz kişinin davet edildiği tahmin edilmektedir.

Düğünde bulunanlar arasında Hz. Peygamber’in (as) sütannesi Halime’nin de bulunduğu, cömert gelininden hediye olarak aldığı 40 baş koyun ile kavmine döndüğü de rivayet edilmektedir. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Hz. Muhammed (as), eşi Hz. Hatice’nin evinde ikamet etmek üzere Ebû Tâlib’in evinden ayrıldı. Sevgi, saygı, bağlılık ve iyi geçim üzerine kurulan bu evlilik İslâm tarihinden günümüze dek örnek aile yuvası olarak gösterilmiştir. Hz. Muhammed (as), Hz. Hatice ile evlendikten sonra geçim sıkıntısından kurtuldu, ferahladı. Evlilikten sonra kendi hesabına ticaretle uğraşmakla birlikte, hanımının ticarî işleriyle eskisi gibi ilgilenmeyi de sürdürdü. Zira Mekkelilerde kadının serveti evlilikle birlikte asla kocanın olmaz, bu malların mutlak mülkiyeti yine kadına ait olmaya devam ederdi.

Hz. Peygamber (as) Hz. Hatice ile evlendiği zaman, Ebû Tâlib son derece sevindi ve “Allah’a hamd olsun ki, bizden bütün sıkıntıları ve üzüntüleri giderdi” dedi.
Hz. Hatice vefat edinceye kadar Hz. Peygamber (as) başka bir kadınla evlenmedi.

PEYGAMBER EFENDİMİZDEN OLAN ÇOCUKLARI

Genel kabul gören görüş Hz. Hatice’nin Hz. Peygamber’le (as) evliliğinden 2 erkek 4 kız olmak üzere 6 çocuğu olduğudur. İbn İshâk’ın naklettiği bir rivayete göre Hz. Hatice’nin, Hz. Peygamber’le (as) evliliğinden iki oğlu, diğer bir rivayete göre üç oğlu ile dört kızı dünyaya gelmiştir.

Hz. Hatice’nin; Kâsım, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fâtıma ve Abdullah (Tâhir, Tayyip) adındaki çocuklarının hepsinin bi’setten (peygamberlikten önce) doğdukları rivayet edilmekle beraber Abdullah’ın peygamberlik geldikten sonra doğduğu rivayeti ağırlık kazanmaktadır.

ŞEMAİLİ VE AHLAKI

Hz. Hatice’nin şemaili yani dış görünüşü, fizikî vasıfları hakkında tarihçilerin tatmin edici bilgi kaydettiklerini söylemek güçtür. Ancak Mekke’nin saygıdeğer, asil bir ailesine mensup, güzel ve zengin bir kadın olduğu bilinmektedir.

Hz. Hatice beyaz tenli, güzel ve dinç bir kadın olup biraz şişmancaydı. Siyah, parlak saçlara sahipti. Genellikle siyah ve kaliteli kıyafetler giyerdi. Ziynet ve süs eşyaları konusunda büyük tecrübesi vardı. Genellikle iyi sanatkârların elinden çıkmış gümüş ve firuze taşlı yüzükler, küpeler, bilezikler ve gerdanlıklar takardı.

Hz. Hatice akıllı, şerefli, yüksek ahlak sahibi güzel ve zengin bir kadındı. Zarif bir insan ve nazik bir işverendi. Zengin olduğu kadar da cömertti. Hz. Peygamber’in (as) sütannesi Halime Hatun bir gün Hz. Peygamber’i (as) görmek için Mekke’ye gelmişti. Hz. Peygamber (as) o zaman Hz. Hatice ile evliydi. Hz. Peygamber (as) Halime Hatun’u gördükçe: “Benim annem, anneciğim!” der, kendisine candan sevgi ve saygı gösterir, omuz atkısını yere serip onu oturtur, bir dileği varsa hemen yerine getirir, Onu annesi gibi severdi. Hz. Hatice ve Hz. Peygamber (as), Halime Hatun’u konuk edip güzelce ağırladılar. Halime Hatun; yurtlarında hüküm süren kuraklık ve kıtlıktan, hayvanlarının kırıldığından dert yandı. Hz. Peygamber (as) bu konuyu Hz. Hatice ile konuştu. Hz. Hatice ona kırk koyun ile binmek ve yüklerini taşımak üzere bir de deve verdi. Hatice’nin bu cömertliği genç Muhammed’i (as) çok duygulandırmış, gözleri nemlenmişti. Annesini küçük yaşta kaybeden Muhammed’in bu eski yarasını şimdi ince, latîf bir el derin bir şefkatle sarıyordu.

PEYGAMBERİMİZİN HATİCE ANNEMİZE OLAN HASRETİ VE VEFASI

Bir defasında Hatice’nin kız kardeşi Hâle’nin içeri girmek üzere izin istediğini duyan Hz. Peygamber, onun sesini ve izin isteme tarzını Hatice’nin sesine ve tavrına benzeterek heyecanlanmış , “Allah’ım, bu Huveylid kızı Hâle’dir!” demişti. Bu vefa duygusunu ve sevgiyi hazmedemeyen Resûl-i Ekrem’in genç hanımı Âyşe, bizzat itiraf ettiği gibi hayatında en çok Hatice’yi kıskanmış, ölüp gitmiş bir kadını ne diye hâlâ anıp durduğunu, üstelik Allah’ın kendisine ondan daha hayırlısını verdiğini söyleyerek bu duygusunu ifade etmiştir. Peygamberimiz bu konuşmadan rahatsız olmuş ve şunları söylemiştir: Kimsenin kendisine inanmadığı günlerde onun inandığını, halkın kendisini yalanladığı sırada onun tasdik ettiğini, hiç kimsenin kendisine bir şey vermediği dönemde onun İslâm davasını malıyla desteklediğini, üstelik diğer eşlerinden çocuğu olmadığı halde Cenâb-ı Hakk’ın kendisine ondan çocuk verdiğini söylemiştir. Ayrıca onun bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı olduğunu belirtmiştir. Nitekim:

Cebrâil (as) bir defasında Resûlullah’a gelerek Hatice’ye hem Cenâb-ı Hakk’ın hem de kendisinin selâmını söylemesini ve ona içinde hiçbir gürültünün, çalışıp yorulmanın bulunmadığı oyulmuş inciden yapılma bir köşkün verileceğini müjdelemesini bildirmiştir (Buhârî, “ʿUmre”, 11, “Enbiyâʾ”, 45, “Menâḳıbü’l-enṣâr”, 20, “Nikâḥ”, 108, “Edeb”, 23, “Tevḥîd”, 32; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 69, 71-78).

HATİCE ANNEMİZİN GÜVENİ VE BASİRETİ

Peygamberlik gelmeden önce Hz. Muhammed’in (as) şehirden uzakta, özellikle Hira’da tefekkür yoluyla ibadet ettiği günlerde Hz. Hatice onunla hep meşgul oluyor, Hira mağarasına gittiğinde onu uzaktan gözetiyor, eve dönmesi geciktiği zaman hizmetkârları gönderip ondan haber alıyordu. Hz. Hatice’nin bazen Hira’ya Hz. Peygamber (as) ile gittiği de oluyordu. Hz. Peygamber (as) Hira dağına giderken, azığını da yanında götürürdü. Azığı tükenince Hz. Hatice’nin yanına döner, bir o kadar zaman için daha azık alır giderdi. Hz. Peygamber (as) Hira mağarasında inzivaya çekilmeyi, yalnız kalmayı o kadar çok seviyordu ki, vaktinin çoğunu burada geçiriyordu. Bunun üzerine Kureyş kadınları Hz. Hatice’ye “Sen Muhammed’in uğrunda nice fedakârlık yaptın, malını, mülkünü sarf ettin. O ise şimdi seni terk edip gidiyor.” dediklerinde O : “Sizin düşündüğünüz şeyler benim hatırıma bile gelmez. Hatırımda olan şeyler ise yakında ortaya çıkmalı.” diyordu. Resûlullah (as) inzivadan dönüşte Kâbe’yi tavaf edip evine dönüyordu.

Rivayete göre Cebrail, Allah’ın emrini tebliğ edip ayrıldıktan sonra Hz. Peygamber’in (as) vücudundan ter boşandı. Hz. Hatice bu durumu görüp Hz. Peygamber’e biraz dinlenmesini tavsiye edince, Hz. Peygamber (as): “Ey Hatice! Dinlenmek için vakit yoktur” diyerek, insanları hakka davet görevini yerine getirmek üzere harekete geçti. Onun çağrısını ilk olarak eşi Hz. Hatice kabul etti.

Hatice (r.a.) O’nu teselli etti ve kendisine verilen Risalet görevi için O’nu yüreklendirdi. Herkesten daha önce O’nun peygamber olduğuna ilk inanan kişi Hatice (r.a.) oldu. Tüm mal varlığını İslamiyet uğrunda harcamaktan, her zaman Resullah (s.a.v.)’i destekleyip, O’na dayanak olmaktan geri kalmadı. İlk ayetlerin vahiy olduğunda eve korkup giden ve eşine sadece kendisini örtmesini söyleyen Resullah (s.a.v.) eşinin kendisini yüreklendirmesi ile vahiy edilen ayetleri okudu. Hatice (r.a.) kendisine neler olduğunu anlamayan Resullah (s.a.v.)’i teskin etti ve örnek olunacak bazı cümleleri sarf etti. “ Yemin ederim Allah seni hiçbir zaman üzmez ve utandırmaz. Çünkü; Sen doğru konuşur, işini göremeyenlere yardım eder, akrabalarını gözetirsin. Yoksulları kayırır, misafir ağırlar, haksızlık yaşayanlara yardım edersin” dedi. Hatice (r.a.) ölümüne kadar her zaman dik durdu ve Allah resulüne hep destek oldu.

Hz. Hatice, hangi mezhebe bağlı olursa olsun bütün müslümanlar tarafından çok sevilmiş ve sayılmış, Arap olan ve olmayan İslâm toplumlarında Hatice adı kız çocukları için yaygın bir isim haline gelmiştir. Hz. Hatice’nin hayatına dair çeşitli dillerde kaleme alınmış eserler bulunmaktadır.

Kaynakça

Diyanet, aylık dergi, makale, Ömer Sabuncu

TDV İslam Ansiklopedisi

 

Önceki ve Sonraki Yazılar