Osman Selim Kocahanoğlu

Osman Selim Kocahanoğlu

MENDERES ÜZERİNE BİR DEMOKRASİ GÜZELLEMESİ

Bu yazıda on yıllık DP iktidarı ve Menderes dönemi her yönüyle tartışılacak değildir. Bunu tartışan literatür mevcuttur. Ancak Menderes'in  kişiliği ve on yıllık iktidarı sudan çıkmış ak kaşık sayılamaz, kefen ticareti arkasına sığınarak olanlar da görmezden gelinemez, sağlıklı ve nesnel bir değerlendirme yapılamaz.  

Unutulmasın ki günümüzde cumhuriyeti paranteze almak isteyen siyasal İslamcıların zihinsel kök paradigmaları, Menderes zihniyetinin devamıdır. Daha geçen sene mahkeme kararıyla toplatılan “Put Adam” kitabının yazarı Necip Fazıl, Menderes’e caize şiirleri yazan örtülü ödenek beslemesi bir Maun Müslümanıydı. Put Adam kitabının 50 sayfası Mustafa Kemal’in nesebinin belirsizliğine ayrılmış, iftira ve namussuzluk sergilemişken, uçkur düşkünü Menderes'in rezaletlerini görmezden gelir. Büyük Şeytan, Tagut, İblis, Süfyan Komitesi, ayyaş sıfatları yanında annesi için “umumhane karısı” diyebilme şerefsizliği bile bu kültürün alnının ortasında yazılıdır. Şimdikiler de o kültürün beslemeleridir...

Demirel’den Özal’a Türk sağının tüm gerici aktörleri Menderes'in kefenini istismar malzemesi yapagelmiştir. İstismar sırası şimdi takma kafalı siyaset bezirganlarına gelmiştir.. Uygarlığa yenilmiş hurma kültürünü demokrasi zannedenler, 1950 seçimlerinde ihtiyar Said-i Nursi’yi köy köy dolaştırıp Menderes için oy isteyenler, aklına düştükçe Menderes'i örnek gösterirler. (Bu kültürün ilk meczubu  Necip Fazıl ise son meczubu Feto alçağıdır). Londra uçak kazasından sağ kurtulan Menderes’i evliya ilan eden kültür, daha sonra demokrasi şehidi ilan edecektir.  

Her şeyi gördüler her fısıltıyı duydular da Menderes’in Ayhan Aydan ve Suzan Sözen ile yaptığı çapkınlığı bir türlü göremediler. İslam ahlak ve fazileti buralara giremedi. Çünkü Menderes denilen demokrasi kahramanı, kasa-masa iktidarıydı, devletin örtülü ödeneğini Burhan Belge’nin metresi, Süper Mürşid’in kumar borçları ve Büyük Doğu dergisi için kullanıyordu. Gerek Demirel, gerek Çankaya şişmanı, şimdi de Külliye sektörü,  kefen ticaretiyle Menderes’i istismara devam  ediyorlar....

Medrese öğretisinden beslenen küflü vicdanlar, kasa-masa iktidarını ele geçirince, apış arası ahlakının tüm zırvaları onlar için bir güzelleme olur. Kolayca görmezden gelirler. Siyasal İslam denilen  görgüsüzlük kültürü, Katip Çelebi’nin “öküz oğlu öküzler” sıfatını üzerlerinden atabilmiş değiller. 

Gelelim 1960 darbesiyle idama  sürüklenen, Çakırbeyli çiftliğinin Efesinin  bir profiline... Menderes kabinesi Kıbrıs’ta Türk çıkarlarına çözüm bulmak için Cumhurbaşkanı Celal Bayar başkanlığında toplanmıştı. Fatin Rüştü Zorlu 6/7 Eylül olayları nedeniyle kabineden düştüğü için bakan değildir. Fakat bu toplantıda dışişleri bakan vekili Ethem Menderes’e eksperlik yapmak üzere kabine  toplantılarda yine bulunmaktadır...

Kabine toplantısına Londra ve Atina Büyükelçileri ile komutanlar da davet edilmiştir. Görüşmenin ilerlediği saatlerde Menderes’in özel kalem müdürü içeri girerek, kulağına bir şeyler fısıldar. Güya İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay önemli ve acil bir iş için telefonda başbakanı beklemekteydi. Başbakan Menderes, Celâl Bayar ve heyetten,  “Bana iki dakika müsaade eder misiniz?” diye izin alarak dışarı çıktı... 

Görüşmeler başbakanın gelmesine kadar durmuş, sağdan soldan sohbete dalınmıştır... Beş dakika, on dakika, yirmi dakika, yarım saat bir saat geçtiği halde Menderes dönmedi. Biraz daha beklediler, gene yok... Nihayet Menderes’in yakın arkadaşı Ethem Menderes, bakar ki olacak gibi değil... Menderes’i aramak için dışarı fırladı. Bir süre sonra içeri girerek Bayar’ın kulağına bir şeyler fısıldadı.  Celal Bayar’ın yüzü kıpkırmızı kesildi ve görüşmeleri sona erdirdi... Menderes’e telefon eden kişi vali Fahrettin Kerim Gökay falan değil, İstanbul’daki sevgilisiydi. Başbakanı göreceği gelmiş, hasret ve özlemle İstanbul’da beklemekteydi...

Başbakan Menderes telefondaki sesin sihrine kapılarak, dönüp Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın başkanlık ettiği Kabine toplantısındaki bakanlara özür beyan etme gereği bile duymadan orayı terketmiştir. 

Görüşmenin konusu ise Kıbrıs gibi önemli bir ulusal davadır.  Menderes bu davayı bir yana bırakıp Esenboğa’dan İstanbul’a uçmuştur. Durumu  anlayan Cumhurbaşkanı Celal Bayar, masadaki bakanları Çankaya Köşküne yemeğe götürür. Cumhurbaşkanı, sadece kabineye riyaset etmekle değil, Menderes’in kusurunu örtmekle de mükelleftir. Yüzünün kırmızılığı ve hiddeti geçtikten sonra:

- Adnan Bey’in acil bir işi çıkmıştır beyler, der ve ilave eder. Bu bir şey değil, geçenlerde Afganistan’a gitti, gene haberim olmadı. Kararnamesini O Afganistan’a vardıktan sonra bana getirdiler, imzaladım.

Cihat Baban bu olayı POLİTİKA GALERİSİ kitabında anlatır. Menderes’e toplantıyı terkettirip İstanbul’a çağıran da opera sanatçısı 25 yaşındaki sevgilisi Ayhan Aydan’dır. Berin Hanımla 20 yıldır evli ve çol-çocuk sahibi uçkur düşkünü Menderes, altı yıllık evli opera sanatçısı Ayhan Aydan’la koyu bir aşk yaşıyordu. Ülkesinin milli davası olan Kıbrıs konusunu öteleyip, hislerine yenilmek, görgüsüz ve sorumsuz Doğu  kültürünün uçkur düşkünlüğüdür. 

Aydın Efeliğinden siyasete giren başbakanımızın çapkınlığı bununla bitiyor sanılmasın... İstanbul Polis müdürünün eşi Suzan Sözen’le başka bir aşk macerası daha vardır. Sevgilisinin kapısına devletin resmi makam aracı Mercedesle dayanacak, şoförünü saatlerce kapıda bekletecek kadar da devlet terbiyesinden yoksun... Eşi bu gece meşgulüm deyince, o kocası Ferit Sözen de komşusunda kafa çekip efkar dağıtımaya gider. Efkar nasıl dağıtılır derseniz, Mahmut Şevket Paşa'nın Hareket Ordusu askerine çektiği nutuğun (1909) taş plağını dinleyerek... (Bkz. Ayşe Mesci, Cumhuriyet 25 Mayıs 2020).

Bu rezaletler dedikodu olarak politika tarlasına  saçılınca, Nihat Erim, CHP Genel Başkanı İsmet Paşa’ya çıkarak konuyu gündeme taşımak istediğini söyler. Onlara göre asker kaçağı sayılan İsmet Paşa’nın siyaset ahlakı böyle ucuz hesaplara prim verecek değildir. Şöyle der:  

- Nihat Bey, böyle konular bir adamın özel ilişkisidir, siyasete taşımak bizim terbiyemize sığmaz, doğru değildir...”

Menderes, Atatürk zamanında siyasete taşınmış,onu bir toplantıda dinlemiş, bu çocuğa sahip çıkalım demişti. Toprak ağası mütegallibe bir ailenin çocuğu ve silik bir kişilikti. Siyaset tarlası karmaşık bir  ilişkiler yumağıydı. Ebedi Şef gitmiş Milli Şef dönemi gelmişti. İnönü tek partiden çok partili hayata dönme kararı aldı. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti tek başına iktidar olmuştu. Celal Bayar Cumhurbaşkanı olunca bir başbakan ataması gerekiyordu. Ortada Fuat Köprülü gibi daha ünlü biri varken Celal Bayar, başbakanlığa Adnan Menderes’i uygun buldu. Siyasetin acı kaderi onu bekliyordu.

Adnan Menderes, İzmir'in tanınmış ailelerinden Evliyazade Refik Bey’in kızını almıştı. Bu ailenin üç kızından birini ünlü İttihatçı Dr. Nazım almıştı. Dr. Nazım Atatürk'e karşı düzenlenen İzmir Suikasti davasından idam edildi (26 Ağustos 1926). Evliyazadelerin ikinci kızı olan Berrin hanım da Adnan Menderes'e kısmet olmuştu. Tarihin ve siyasetin cilvesine bakınız ki bu ikinci damat da bacanağı gibi idama yürüdü (1961). 

Evliyazadelerin üçüncü kızına gelince onu da Dr. Tevfik Rüştü Aras almıştı. Tevfik Rüştü Aras, uzun yıllar Atatürk’ün Dışişleri bakanılığını yaptı. Kendinin başına bir iş gelmedi, ancak bu sefer de onun damadı Fatin Rüştü Zorlu sehpadan kurtulamadı... Menderes’le birlikte yürüdüler sehpaya. Bir aile ancak bu kadar talihsiz, kader ancak bu kadar acımasız olabilirdi...

Yassıada duruşmaları başlayınca, Menderes’i küçük düşürmek için “Bebek” davası açılmıştı. Ayhan Aydan'ın bu yasak ilişkiden bir çocuğu olmuş, ancak çocuğu aldırılmıştı. Ayhan Aydan ne olan çocuğu ne yasak aşkını mahkemede inkar etmemişti. Ama Adnan Menderes bu davadan beraat etti. İdam kararı başka maddelerden verilmişti. Konumuz bunlar değil geçelim...

Son olarak  belirtelim ki, Adnan Menderes siyasete bürokrasi ve devlet hayatından değil feodalitenin toprak ağalığından gelmiş bir mütegallibe idi. Yunan işgali ve Milli Mücadelede adı duyulmamıştı.  Mahmut Esat Bozkurt İsviçre'den silahını alıp Aydın'a koştuğu halde Aydın efesi çiftliğinde uğraşırdı. Cumhuriyetin kuruluş değerlerini içine sindirmiş biri de değildi. Tam tersine bacanağı Dr. Nazım’ın içinde saklı intikam histerisini taşıyordu. Recep Peker bir ara ona psikopat yakıştırması bile yapmıştı. 

Menderes'in sıkıntılı günleri de olmuştu. Sıtkı Yırcalı, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun istifa ettiği 25 Kasım 1955 tarihli grup toplantısında bunalımın tam ortasındaydı. Hiç olmazsa kendini kurtarmak için gruptan güvenoyu istedi. Kendinden geçmiş, heyecanı doruktaydı:

“Siz isterseniz hilafeti bile geri getirirsiniz” cümlesini de bu toplantıda sarfetmişti.  

Şevket Süreyya Menderes'in  hercai karakterinden çok siyaset psikolojisi üzerine yoğunlaşır. Ona göre Menderes, “meydanlarda kendine alkış tutan, hatta putlaştıran kalabalıkları görünce kendini tek adam zanneden, küçük şahsiyetlerin gafleti içindeydi. Menderes şizofrenik bir fenomen, başlıbaşına bir problemdi...Onu sehpaya götüren en büyük hatası da İsmet Paşa fobisiydi...” 

Bütün bunlara rağmen gene de Menderes, nikahlı karısını aldatıp doyumsuz bir erkeklik profili üzerinden değil, Cumhuriyetin getirdiği kurumları bir bir yıkan icraatı ile tartışılmalıdır. Sağ kültürün sıkışınca ele aldığı idam sehpası ve kefen ticareti üzerinden de tartışılmamalı... Ancak şurası gerçek ki, Menderes’in on yıllık DP iktidarı ve siyaset profilinde, demokrasi şehidi sayılacak bir erdemi yoktur.  

(*) NOT: Menderes darbeden birgün önce Eskişehir'de gecelemişti. 27 Mayıs'ta Kütahya'da yakalandı. Bir teftiş elemanı olarak yıllar sonra Eskişehir'e gittiğimde (1978), Menderes'in gecelediği Şeker Fabrikasının süper lüks odası aynen korunuyordu. Bu odada çocuklarımla iki ay konuk edilmiştim. Vali Muavini Cezmi Türkoğlu hayatta ise selam, ölmüşse rahmetler dilerim....

Önceki ve Sonraki Yazılar