Abdullah Gürgün

Abdullah Gürgün

STOCKHOLM’DEN 2020 TÜRKİYE PANORAMASI

Avrupa’dan gelenlere sıklıkla ülkemiz oradan nasıl görünüyor diye sorulur. Yıllarca yaşadığım Stockholm’den kuşbakışı ilk anda gördüğüm panorama:

BİLGİSİZ BİLGİÇLER

Kim demiş bizim eğitimsiz, bilgisiz olduğumuzu? Asıl eğitimsiz! bilgisiz! olan Avrupalılar... Bizde herkes her şeyi herkesten çok daha iyi biliyor. Herkes her konunun uzmanı. Okumaya, araştırmaya, incelemeye, soruşturmaya ne gerek? Teknoloji ilerlemiş, Bilgiye erişim kolaylaşmış, Konunun uzmanları varmış, Bu konuda yazılmış güvenilir kaynaklar varmış... Mış...

TÜRKİYE DELİK DEŞİK

Kuzey Kutbu’ndan Edirne’ye dek böyle ilkellik, gaddarlık gör(e)mezsiniz. Türkiye’ye girin her yerde delik deşik edilmiş dağlar, tıraşlanmış ormanlar, kirletilmiş, yok edilmiş, göller, ırmaklar, yakılmış yıkılmış tarihi, kültürel binalar, abuk subuk beton yığınları, çöpler...

Şu ağacı kesiverelim, çok yaprak döküyor... Altını da beton yapalım... Tertemiz olsun... Kestikleri ağaç kim tarafından dikilmiş, kaç yılda yetişmiş?.. Ağaç da ne; ormanların dumanını attırıyorlar... Hem de çoğu kez Orman Müdürlükleri eliyle... Vatandaş savcılığa başvuruyor, mahkemeye veriyor. Yasa kararname hazırlanmış bile... En bilen bilirkişi hata bulamıyor... Kesime, tahribata devam...

Şu camiye mozaik ne güzel yakışır... Yapalım yapalım... O caminin aslı yapılırken bölgenin mimari sitili dikkate alınmış. Şu anda yapılacak olan aslında mozaik de değil cam. Ve dünyanın parasına patlayacak. Bırakın renk değiştirmeyi, tarihi Selçuklu camisinin yerine beton dikiyorlar. Sevaptır, hayra girelim... En büyük sevap da en bilen yıkımcının. Camiyi yenilemişler ya... Camiye de dört minare on altı hoparlör... Aç, açabildiğin kadar, yer gök su dinlesin Arapça eza(n) ile her yer inlesin. Minicik bebekler yaşlılar, yatalaklar dinlesin... Türkçesi garabet imiş, okuması caiz değilmişmiş... Fesüphanallah... Atatürk zamanındaki Diyanet, müftüler, hocalar Müslüman değil miydi? Bilmiyorlar mıydı? Mahzuni’nin dediği gibi: “Ey Arapça okuyanlar, Allah Türkçe bilmiyor mu?” Vatandaş bilmiyor...

Şu okulun rengi sarı, pek soluk, mavi yapalım. O sarı renk o bölgenin sembolü; o mahallenin evlerinde binalarında yıllardır kullanılan, aydınlık saçan bir renk. Bırakın rengini, tarihi binayı yıkıp, yerine kibrit kutusu gibi bir şey oturtuyorlar. Sebep: Okul artık yetmiyormuş... Ek bina yapmak yerine eski tarih, kültür ilim yuvası binayı yık, yerine hiçbir özelliği olmayan bir bina yap... Müteahhit kazansın, sen de kazan!..

Ya da adını değiştiriyor. Okulun, sokağın, mahallenin, köyün... Bir aydının, tarihi bir değerin, önemli bir kahramanın adını değiştiriyor... Neden? Sen anlamazsın... Anlamıyorum da... Burası Türkiye...

Bu yolları asfalt yapalım. Çok eskiden kalma emek emek döşenmiş doğal parke taşları var. Olsun, eski taşı ne yapacaksın? Tertemiz asfalt yapalım. Hatta şu yollu da dümdüz edelim. Yolun kıyısındaki evlerin yarısı gömülmüş, kapıları açılamaz olmuş, pencereleri kapıya dönmüş, kimin umurunda... Yokuşlu inişli olmasın yeter. Şu eski kubbeli köprüleri de yıkıp, yerlerine dümdüz beton köprü yapalım. O asfalta ne karıştırıyorlarsa, başlıyor hemen çatlayıp patlamaya, yama üstüne yama. Karayollarımız da öyle değil mi? Her yıl yolu kapat, tamir et...

Halkımızın durumu, işçimizin hakkı hukuku, efendi köylümüzün hal i pür melali... Say sayabildiğin kadar... Bir söyle bin dinle...

KİMİ SEÇELİM?

Seçim varmış... Onu seçelim. Neden? Yukarıda neler yaptığını saydık ya... Üstelik boylu, poslu, selam veriyor, hatırımı soruyor, kömür veriyor, ekmek asıyor, nutuk atıyor, Allah, peygamber dilinden düşmüyor... “Zübük” diyorlarmış... O kadar kusur kadı kızında da olur... Peki becerebilir mi, Beceremez mi? Becerir, becerir de son pişmanlık kar etmez...

Ve vicdanlılar yeterince sesini çıkar(a)mıyorlar. Çıkaranı köyün delisi görüyorlar. Dokuz köyden kovuyorlar. İtibarsızlaştırmaya, örgütlenmesini engellemeye çalışıyorlar. Mücadele etmesinin önüne setler çekiyorlar... Öyle gelmiş böyle gitsin istiyorlar... Ama “keser döner, sap döner; gün gelir, hesap döner” deyip dişlerini gıcırdatanlar da az değil... Bekliyorlar...

TEŞKİLATIN ÖNEMİ

Avrupalı örgütlüdür. En az birkaç dernek ve kulübe üye değilseniz doğru düzgün iş bile bulamazsınız. Bu iş başvurunuzda olması gereken bir bölümdür. Toplum içinde size saygınlık kazandıran bir ölçüdür. Bireye güç kazandırır...

Bizi kıskanan Avrupalı okur, düşünür, bilir, konuşur, itiraz eder, şikayet eder, tepki gösterir, mücadele eder. Mücadele ederek, söke söke hak almasını öğrenmiştir. Yurttaşlık bilincine ve medeni cesarete sahiptir. Kaderim böyleymiş, yarabbi buna da şükür diyebileni tabii ki, kıskanır...

TEPKİNİN ETKİSİ

Stockholm’de İsveç Televizyonu yanında caddenin ortasında kalmış yaşlı bir meşe ağacını kesmeye kalkmışlardı. Bütün Stockholm ayağa kalkmış ağacı kestirmemişlerdi. Sonunda ağacın artık kurtarılamayacak durumda olduğu ve bir aracın üstüne yıkılarak ölüme neden olabileceği konusunda ikna çalışmaları sonuç verdi ve tam o kesilen ağacın yerine yine bir meşe ağacı dikilmesi koşuluyla, vatandaştan kesime izin çıktı.

Yine Stockholm merkezde Kungsträdgården isimli parkta beş altı ağaç metro çıkışı yapılmak için kesilecekti. Polis müdahalesine rağmen kestirmediler.

Sadece bireyler değil; kurum ve kuruluşlar, resmi makamlar, hatta bakanlıklar ve hükümet bir şey yapacağı zaman ilgili kurum ve kuruluşların demokratik kitle örgütlerinin görüşünü alır. Yurttaşa sormadan bir otobüs durağının yeri bile değiştirilmez. Değiştirmeye kalkarlarsa zaten örgütlü olan toplum, tam da o sorun etrafında kilitleniverir.

TIKINMAKLA IKINMAK ARASI

Sözün özü, her nerede olursa olsun,”bana dokunmayan yılan bin yaşasın” deyip etliye sütlüye karışmayan yoktur gavur ellerinde.

Tıkınmakla ıkınmak arası geçen zaman arasına, empati, insan ve doğa sevgisi ile anlam katmışlardır. Ot gelip saman gitmezler.

Darısı başımıza...

Mazlumlara örnek bir Kurtuluş Savaşı vermiş, devrimler yapmış, “on yılda her savaştan alnının akıyla çıkmış; on yılda her yaştan onbeş milyon genç yaratmış; başta bütün dünyanın saydığı başkumandan; demir ağlarla örmüş anayurdu dört baştanhalkımıza “muasır medeniyetler (çağdaş uygarlıklar) seviyesinin en üstünde olmak yaraşır.

Önceki ve Sonraki Yazılar