Hazreti Fatıma ölüm yıldönümünde anılıyor

İslâm peygamberi Hazreti Muhammed'in kızı ve Hazreti Ali'nin eşi, Ehlibeyt'in ve müminlerin annesi Hazreti Fatıma, vefatının 1388. yılında anılıyor.

Hazreti Fatıma ölüm yıldönümünde anılıyor

Hazreti Muhammed'in soyunu devam ettiren kızı Ümmü'l-Haseneyn Fatıma bint Muhammed ez-Zehra, Mekke'de 609'da doğdu.

Hazreti Muhammed'in, kendisini çok sevmesi dolayısıyla "babasının annesi" anlamına gelen "Ümmü Ebiha" ismiyle seslendiği Hazreti Fatıma, "Beyaz, parlak ve aydınlık yüzlü kadın" anlamına gelen Zehra ve "iffetli ve namuslu kadın" anlamına gelen Betül ismiyle de anılıyordu.

Çok iyi bir çocuk olan ve ömrü boyunca babasının terbiyesiyle yetişen Hazreti Fatıma, küçük yaşta olmasına rağmen, Hazreti Muhammed'e Mekke döneminde eziyet edenlere karşı mücadele gösterdi.

Hazreti Fatıma, Hazreti Ali ile 624 yılında evlendiğinde, evlerinde üç minder, saçaklı halı, içi hurma lifiyle doldurulmuş bir yastık, iki el değirmeni, su kabı, topraktan yapılmış testi, meşinden yapılmış su bardağı, elek, havlu, tabaklanmamış koç postu, tüyü dökülmüş kilim, hurma yaprağından örülmüş sedir, iki yemen işi elbise ve bir kadife yorgan bulunuyordu.

Bu evliliğinden Şubat 625'te Hasan, Ocak 626'da Hüseyin ve daha sonra Muhassin ile Ümmü Külsüm ve Zeyneb isimli çocukları dünyaya gelen Hazreti Fatıma, Uhud Gazvesi'nde 10 kadınla birlikte gazilere yiyecek ve su taşıdı, aynı zamanda yaralıları tedavi etti.

Hazreti Fatıma, hayatı boyunca sade yaşantısı, gösteriş ile israftan kaçınması, haya ve edebi, temsiliyet, muhabbet, merhamet, adalet ve sabır üzerine inşa ettiği anneliğiyle mümin kadınlara örnek oldu.

Hazreti Fatıma, kadının İslâm hayatında yeri sorusunun en güzel cevabıdır. Toplum içerisinde saygın ve aktif, sosyal ve aile yaşantısında örnek; Allah'ın tüm insanları eşit yarattığının timsali olarak da eşinin eşitidir.

HAZRETİ MUHAMMED'İN VEFATI SONRASINDA NELER OLDU?

Hazreti Muhammed',n Hakk'a yürümesi, babasına büyük bir sevgil eil bağlı olan Hazreti Fatıma'yı çok üzdü. Kimi kaynaklar üzüntüsünün sonucu olarak Hazreti Fatıma'nın da vefat ettiğini öne sürseler de, vefatı esnasında 23 yaşında olması nedeniyle bu durumu "doğal ölüm" olarak kabul etmek mümkün değildir.

Öte yandan, Hazreti Muhammed'inn hastalandığı sırada "Kur'an-ı Kerim'i Cebrail Aleyhisselam ile her yıl bir kez birbirlerine okuduklarını, o yıl Cebrail'in aynı amaçla iki defa geldiğini, bu durumun ise vefatının yaklaştığına işaret olduğunu" söylediğini ve bunun üzerine Hazreti Fatıma ağlamaya başlayınca, Hazreti Muhammed'in, "ailesinden kendisine önce onun kavuşacağını ve mümin kadınların hanımefendisi olduğunu" söylemesi üzerine de gülüp sevindiği de kayıtlarda vardır.

Sünni kaynakların da kabul ettiği bilgiye göre, vefatının hemen öncesinde; "Ebû Bekir’in hilâfetine henüz gönülleri yatmamış olan Hz. Ali ve Zübeyr’in Fâtıma ile bu konuyu birkaç defa görüştüklerini haber alan Hz. Ömer, çıkabilecek bir fitneyi önlemek maksadıyla Hz. Fâtıma’yı ziyaret etmiş ve ona dünyada en çok Resûlullah’ı, sonra da onun kızını sevdiğini söylemiş, ancak bu sevginin “hilâfet konusunu karıştırıp duran” kimselerin onun evinde toplanması halinde bu evi onlar içeride iken yakmasına engel olmayacağını belirtmiş"ti. (TDV İslâm Ansiklopedisi -İbn Ebû Şeybe, VII, 432-)

Seyyid Mukarrib Ali en-Nekavî el-Hüseynî tarafından yazılan "en-Nârü’l-ḥâṭıma li-ḳāṣıdi iḥrâḳı beyti Fâṭıma" (Hindistan 1281) adlı esere göre, Fâtıma ve kocası Hz. Ali, Ebû Bekir’e biat etmeyip evlerine çekilince Ömer onları biat etmedikleri takdirde evlerini yakmakla tehdit etmiş, hatta evlerini basıp kapıyı kırmış, içeri girdiği sırada kapı ile duvar arasına sıkışan Fâtıma’nın kaburgaları kırılmış ve bu sırada çocuğu Muhassin’i düşürmüştür. (Meclisî, XLIII, 197-199; İbrâhim Emini, s. 204-210).

ÖMRÜNÜN SON ANLARI

Hz. Fatımatü'z-Zehra evin ortasına serili yatağına döndü ve yüzünü kıbleye çevirerek yatağa uzanmıştı.

Söylendiğine göre, Fatıma kızları Zeyneb ve Ümmü Gülsüm'ü Haşimoğulları'ndan bir kadının evine gönderir ki, annelerinin ölümünü görmesinler. O, bunları, kızlarına duyduğu şefkatin, merhametin gereği olarak yapıyordu ki, ölüm musibetinin o ağır etkisinden korunsunlar.

Hz. Ali, Hasan ve Hüseyin o sırada evin dışındaydılar. Belki de o sırada zorunlu olarak ve belli bir maksada binaen dışarı çıkmışlardı.

Esma'dan rivayet edilir ki, Fatımatü'z-Zehra son nefesini vermek üzereyken Esma'ya şöyle dedi: "Resulullah (s.a.v) vefat ederken Cebrail cennetten kâfur getirmişti. Resulullah bu kâfuru üç kısma ayırdı; bir kısmını kendisi için, bir kısmını Ali için ve bir kısmını da benim için." Sonra şöyle dedi: "Ey Esma! Babamın falan yerde bulunan kâfurunun geri kalanını getir ve başımın ucuna koy." Esma kâfuru getirip başının ucuna koydu. Sonra, namaz kılmak için abdest alırken Esma'ya şöyle dedi: "Sürdüğüm kokuyu getir. Namaz kılarken giydiğim elbiselerimi getir." Sonra abdest aldı. Örtüyü üzerine serdi ve şöyle dedi: "Biraz bekle, sonra beni çağır. Cevap verdiysem bir şey yok demektir. Ama cevap vermediysem, bil ki babamın yanına gitmişim. O zaman hemen Ali'yi çağır."

Esma seslendi, cevap vermedi. Yüzündeki örtüyü kaldırdı. Fatıma, hayattan ayrılmıştı. Üzerine kapandı, bir yandan öpüyor, bir yandan da şöyle diyordu: "Ey Fatıma! Baban Resulullah'ın (s.a.v) yanına gittiğin zaman Esma bint-i Umeys'ten selâm söyle."

Hazret Fâtıma, İslâm peygamberinin ölümünden beş buçuk ay sonra 3 Ramazan 11 (22 Kasım 632) tarihinde vefat etti.

Muhammed el-Bâkır'ın belirttiğine göre Hazreti Fâtıma'yı Hazreti Ali yıkadı. Cenaze namazını Hazreti Abbas veya Hazreti Ali kıldırdı. Vasiyeti üzerine geceleyin Hazreti Ali, Hazreti Abbas ile oğlu Fazl tarafından Cennetü’l-baki‘ kabristanına defnedildi.