Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

DOĞULU MUYUZ, YOKSA BATILI MI?

Bugün Türkiye insanının en önemli sorunu aidiyet sorunudur.

Çünkü, özellikle de 1945 sonrasında Türkiye’nin Atlantikçiler tarafından teslim alınması, en büyük tahribatını kültür ve maneviyat alanında, ama özellikle de kültürel kimlik noktasında gerçekleştirdi.

Öyle ki, bugün artık 75 yıl sonra, Doğu ve Batı medeniyetlerinin farklılığı içerisinde ortaya çıkan dinamik çatışmada binlerce yıllık Doğu uygarlığının üstünde var olup kendisini Batılı sanan bir yabanlık ülkemizin semalarında filiz verdi, diyebiliriz.

15 Temmuz sonrasında yeniden düzenlenmek, re-forme edilmek sürecindeki siyasi ve kültürel eksenin temel sorusu da, aslında budur:

Fâtih Sultan Mehmet gibi, Mustafa Kemal Atatürk gibi, Nâzım Hikmet gibi, Asyalı mıyız?

Yoksa, Prens Sabahattin gibi, Kemal Derviş gibi, Orhan Pamuk gibi Batılı mıyız?

Büyük Doğu uygarlığının 3 temel ayağı var. Türk, Çin ve Fars uygarlıkları.

Konumuzla doğrudan bağı olmasa da, aynen bizdeki gibi, Batı/Doğu çatışmasının siyaseti ve kültürel hayatı belirlediği Rus halkı için de bizdeki gibi bir tartışma yürütüldüğünü belirtmek gerek.

FATİH’İN AİT OLDUĞU UYGARLIK HANGİSİ?

Fâtih’in tarihçisi olduğu söylenen Gökçeadalı (İmroz) Mikhael Kritovulos, İstanbul’un Fethi adlı eserinde şöyle diyor:

Çanakkale dolaylarında eski Truva bölgesinin merkezi olan İlion şehrine geldiğinde bu şehrin tarihî kalıntılarını ve diğer güzel eserlerini ve yerini seyir ve temaşa ve denizden ve karadan taşıdığı önemi takdir etti.

Fatih Hazretleri burada “Achilleus” ve “Ajas” ve sair kahramanların gömülü bulundukları yerleri araştırmış ve Hommerus’un büyük sitayişle söz ettiği bu kişileri ve yaptıkları büyük hizmetleri hatırlayarak haklarındaki takdirkâr hislerini belirtmiş ve kendilerini methetmişlerdir. Padişahın başını sallayarak şu sözleri söylediği rivayet edilir: “Cenab-ı Hak, beni bu şehrin ve halkının müttefiki olarak bu zamana kadar sakladı ve korudu. Biz bu şehrin düşmanlarına galip geldik ve onların yurdlarını aldık. Burasını Makedonyalılar ve Tesalyalılar ve Moralılar almışlardı. Bunların biz Asyalılara karşı defalarca yaptıkları kötü davranışların intikamını, aradan bir çok devirler ve yıllar geçmesine rağmen onların ahfadından aldık.

Fâtih’in uygarlık ve aidiyet tasavvurunun bu ifadesi çok nettir.

Büyük Doğu uygarlığının sınırları açısından da önemli bir saptamadır.

Çünkü, Anadolu, Grek dilinde doğu anlamına gelir!

Batı” için doğunun Anadolu’da başladığının tarihsel ve kültürel köklerine işaret etmesi açısından da önemlidir.

Nitekim, Avrupa Birliği de, Doğu’nun Anadolu’da başladığı konusunda kesin kanaat sahibidir ki, sınır güvenlik muhafızlarını ve dijital koruma kalkanını Türkiye’ye karşı mevzilendiriyor!

BÜYÜK DOĞU’NUN İKİNCİ FATİHİ ATATÜRK’TÜR!

Büyük Türk düşünürü ve sanatçı Sabahattin Eyupoğlu, Mavi ve Kara adlı eserine aldığı İlyada ve Anadolu başlıklı makalesinde, 16. yüzyılda yaşamış Fransız yazar Michel de Montaigne’nin ünlü Denemeler eserinden şu sözleri aktarır:

Türkler’in Padişahı İkinci Mehmet, Papa İkinci Pius’a şunlan yazmış: İtalyanlar’ın bana düşman olmalarına şaşırıyorum. Biz de İtalyanlar gibi Troyalılar’ın soyundanız. Yunanlılar’dan Hektor’un öcünü almak benim kadar onlara da düşer; onlarsa bana karşı Yunanlılar’ı tutuyorlar.

Buradan da anlıyoruz ki, Mikhael Kritovulos’un aktarımı boş bir iddia değildir.

Eyupoğlu, aynı makalesinde bir de anısını aktarıyor:

Birkaç ay önce de bir anıt jürisiyle Dumlupınar’a gitmiştim. Dumlupınar Savaşı’nda bulunmuş emekli bir Albay bize, Mustafa Kemal Paşa’nın Meydan Savaşı’na kumanda ettiği yerde, zaferin nasıl kazanıldığını anlatıyordu. Başkumandan’ın ağzından o günlerde duyduğu sözlere birden şunu da ekledi: “Dumlupınar’da Yunanlılar’dan Troyalılar’ın öcünü aldık!” Fatih’le Mustafa Kemal’i buluşturuveren bu söz yerimden hoplattı beni. Nerede, nasıl söylediğini sordum Albay’a. Yalnız söz kalmıştı aklında, başka şey hatırlamıyordu.

DOĞU VE BATI’NIN UYGARLIK MÜCADELESİ

Uzun süre Troya kazılarını yürüten Alman arkeolog Prof. Dr. Manfred Korfman’ın, şehrin kesinlikle Yunan kültürü ve mimarisi ile hiçbir noktada benzerlik taşımadığı, bulunan en eski şehir mührünün Luvi dilinde kazınmış olduğu açıklamalarını da göz önünde bulundurursak, Homer'ın İlyada’sını bu kez, Doğu ve Batı’nın uygarlık savaşı olarak yeniden okumalıyız, düşüncesi bende daha ağır basıyor.

Nitekim, 2018 Troya Yılı Tanıtım Programı açılışında bir konuşma yapan dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş da, Fatih Sultan Mehmet ve Mustafa Kemal Atatürk’ün uygarlık anlayışı ile birleşiyordu:

Milli kültürel bağımsızlıktan kastımız, bu coğrafyaya ait ne varsa onu Türkiye’nin zenginliği olarak kabul etmek, milli varlığımızın bir parçası olarak görmektir. Ne yazık ki son 2 asırdır bu topraklara ait ne varsa ondan uzaklaşmaya çalışan, köklerinden, kültüründen ve geçmişinden kopmayı, aksine Batı medeniyetinin karşısında acziyet bilinci anlayışı içinde onlara öykünerek, özenerek, onları taklit etmeyi adamlık sanan bir zihniyet, Türkiye'de milli kültüre büyük zarar vermiştir. Bu topraklarda 2 asırdır verilen büyük mücadelenin bir parçası da burasıdır. Bir tarafta köklerini Troya’dan Osmanlı’ya birikimine sahip çıkan, köklerine saygı gösteren, kökleri üzerinden yeniden yeşerebileceğine inananlar, diğer tarafta ‘Biz yenildik, mağlup olduk, Batı medeniyeti karşısında yok olduk. Öyleyse onlarda ne varsa taklit edelim, onlara benzeyelim, onlar gibi olalım, adam oluruz.’ diyenler. Bunlar, sadece taklitçilik içinde değil aynı zamanda geçmişi inkâr üzerinde de bir anlayış geliştirdi. Şimdi, köklerimiz üzerinden yeniden doğma vaktidir.

Türkiye’nin dünya ulusları arasındaki yerini Büyük Doğu uygarlığını sahiplenerek ve aidiyetimizi de Doğu uygarlığının bir parçası olarak konumladığımızda, 1945 yılında başlayan esaret zincirini manevi-kültürel alanda kırmamız mümkün olacaktır.

Devlet erkânı, aydınlar ve sanatçıların Batı emperyalizmine karşı Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki gibi, net, bilinçli ve özgüvenli bir duruş sergilemesi, yeniden “fikrî iktidar” sağlamanın temeli olmalıdır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün mecliste sarf ettiği şu sözler, hepimiz için yol gesterici olmalıdır:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, hayat ve istikbalini kurtarmayı yegâne maksat ve gaye bildiği halkı, emperyalizm ve kapitalizm tahakkümünden ve zulmünden kurtararak, idare ve hakimiyetinin yegâne sahibi kılmakla, gayesine ulaşacağı kanaatindedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar