Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

FİLİSTİN, TÜRKİYE VE İSRAİL ÜÇGENİNDE DİN

Lafın sonunun en baştan söyleyelim:

Türkiye devletinin bir “devlet aklı” yoktur!

Bize, devlet aklı diye yutturulan şey, muktedirlerin günlük çıkarlarına göre aldıkları tavırlardır.

Halbuki, devlet aklı, bir devletin kendi geçmişi ve geleceği uzamında kendisine biçtiği rolü ifade eder.

Ancak, hangi konuyu/sorunu ele alsak, Türkiye devletinin 100 yıllık geçmişinde bütünlüklü bir tutum/tepki göremeyiz.

Bu tespiti ne dayanarak yapıyorum?

Güncel konumuz, İsrail devletinin Filistinlilere uyguladığı insanlık dışı şiddeti ele alalım, örneğin.

Türkiye devleti bütün sağ iktidarlar boyunca, Ortadoğu’da İsrail yanlısı bir politik tutumu sahiplendi.

Çünkü, Atlantik’e teslim olmuş, kendi aklını rafa kaldırmış, Atlantik aklının emrine girmişti!

O kadar ki, 70’lerin ortasında, kısa dönemli Bülent Ecevit’in CHP iktidarında Filistin’e dostluk eli uzatılması, FKÖ’nün Ankara’da temsilcilik açmasını Atlantik emrindeki sağcılar, “teröristlerle işbirliği” olarak değerlendirdiler.

Merak edenler, örneğin MHP lideri Alparslan Türkeş'in o dönem açıklamalarına bakabilir.

Nereden nereye!

* * *

Ancak, bugün tanık olduğumuz, iktidarın “Filistin dostu” tutumu da bir devlet aklına işaret etmiyor!

Bakın, Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ne diyor:

İsrail'in Gazze ve Mescid-i Aksa'ya saldırılarını hep böyle kınıyoruz, ama ümmet adım atmamızı bekliyor”!!!

Neymiş? Filistin sorununda “adım atmamızı ümmet bekliyor”muş!

Burada ifade edilen “ümmet” insanlığı değil, İslâm dünyasını, daha doğru bir ifade ile, İslâm dünyasındaki Hanefi mezhebine bağlı kesimleri içeriyor. Bu kanaate nereden vardığımı merak edenler, AK Parti yöneticilerinin 20 yıl içerisindeki sayısız açıklamalarına bakabilirler.

Hani, devlet aklı?

* * *

Türkiye devleti, İslâm dünyasında Hanefi mezhebinin çıkarlarına göre politika üreten, uluslararası konularda tutum alan bir devlet midir?

Lafı uzatmadan soralım: Türkiye devleti mezhep devleti midir?

Esasen, bırakalım Sayın Çavuşoğlu’nun ülkemizin ve devletimizin tanımlamasında yaptığı gafı, “Filistin sorunu” da mezhepçi bir yaklaşımla çözülemez.

Çünkü, Filistin halkı sadece Hanefilerden ve hatta sadece Müslümanlardan oluşan bir halk değildir!

Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Ortadoğu sorununu mezhepçi irade ile açıklamaya kalkışması ve pozisyon belirlemeye çabalaması, esasen sonuçta yine ülkemize onarılmaz zararlar verecek bir yaklaşımdır.

Türkiye Hanefi Cumhuriyeti değiliz, bu ülkeyi kuranlar Türkiye Cumhuriyeti ismini boşuna seçmediler!

* * *

Çavuşoğlu, aslında, AK Parti yönetiminin olaylara yaklaşımı ile ilgili olarak bir sır ifşa etmedi. Hakikâtı söyledi.

Peki, bu durumda yine sorabilir miyiz: Türkiye devletini mezhepçi bir politika izlemeye yönlendirmek midir, devlet aklı?

Ortadoğu halklarının mezhepçilik ve din savaşları nedeniyle milyonlarca kurban verdiği gerçeği ilk okul öğrencisinin dahi hafızasında iken, “ümmet politikası” ile oyun kurmak mıdır, devlet aklı?

* * *

Esasen, “ümmet politikası” ile Filistin sorununda da hiçbir zaman belirleyici olunamayacağını anlamak için uzağa gitmeye gerek yok.

Daha geçen ay, Mısır’da farklı Filistinli grupları birleştirerek, genel seçimler konusunda ortak irade beyanı gerçekleştiren irade “ümmet politikası” yürütenler değil, Mısır’ı alan olarak kullanan Çin ve Rusya idi.

Yani, Filistin halkının asıl sorunu olan, “ulusal birlik” konusunda Türkiye devre dışı bırakılmıştı!

Sakın, bu dışlanma, tam da Türkiye’nin “ümmet politikası” ısrarı yüzünden olmasın?!

* * *

Din, daha da ileriye gidersek mezhep, eğer devlet politikalarının “unsuru” olacaksa, o devletin başarı kazanma şansı sıfırdır!

Eğer, bunu bilmeyen bir yönetim kademesi Türkiye’de direksiyon başında ise, orada akıldan söz etmek, yapılacak en abes yorum olur!

Kaldı ki, adını kimilerinin Yeni-Osmanlıcılık koyduğu bu eksenin, Osmanlı devletinin yüzlerce yıllık geleneği, tecrübesi ve hafızası ile de uzaktan yakından alâkası yok.

Kendi mezhepçi anlayışlarını halka “yeni-osmanlıcılık” olarak sunanlar bilmez mi ki, Osmanlı devleti Alevî-Bektaşî kesimlere şiddet uygulanan iki dönem dışında hiçbir zaman din ve mezhebe dayalı kararlar almadı, politika yürütmedi.

Tersine, ülkenin en üst düzey yöneticileri Müslüman, Hristiyan, Musevi vs insanlar oldular.

Osmanlı devleti hem kendi coğrafyasında ve hem de uluslararası ilişkilerinde hiçbir zaman, bırakalım mezhebi, farklı dinlere göre dahi politika yürütmedi!

İçlerinde gizli Hristiyan veya Musevi var mı bilmiyoruz, ama bugün devlet yönetiminde bir tane dahi Alevî-Bektaşî meşrepli üst düzey yönetici olmadığını biliyoruz!

Dolayısıyla, 20 yıldır, bırakalım halka, en azından kendi seçmenine dahi doğruları söylemeyen bir "akıl" olduğu doğrudur, ama bunun devlet aklı olarak nitelenmesi, aslında bizim aklımızla alay etmek demektir.

O halde, hangi gerekçe ile olursa olsun; 20 yıllık AK Parti iktidarının sonunda, Türkiye Cumhuriyeti “ümmet politikası”na düçar olmuşsa, kimse kusura bakmasın, bu devlet aklı olamaz!

Ama, aklını yemiş bir devlet... evet, olabilir!

Önceki ve Sonraki Yazılar