Abdullah Gürgün

Abdullah Gürgün

İMAMOĞLU’YLA SEFİRİN MUHABBETİ

Ulusça; etnik köken, din, mezhep ve siyasi görüşler ne olursa olsun; ulusal çıkarlarımız etrafında birleşebilmek zorundayız. Bağımsızlığın, demokrasinin, refahın, güçlenmenin, uygarlaşmanın yolu bu.

Ama bakın ne hallere düştük! Neleri tartışıyoruz? Ayrışıyoruz…

Âdem Baba ile Havva Ana cahil mi? (Ortaçağ’da da meleklerin erkek mi kadın mı olduğu tartışılırmış) Balık rakı roka lokantasına ne zaman, kiminle gidilir? Saraya giren büyük baş kral mı olur yoksa saray ahıra mı döner? “Vatan söz konusuysa gerisi teferruattır” diyenler katil midir?

Son tartışma İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nun İstanbul kar işgali atında iken İngiliz Büyükelçisi ile balıkçıda yemek yemesi…

Bana göre bunun övülecek yanı da yok sövülecek yanı da. Herkes herkesle görüşebilir. Yemek de yiyebilir, her iki taraf anlaşmışsa değişik etkinliklerde bir araya gelmek doğaldır. Yeter ki, yasalara aykırı bir durum olmasın. Kamuya ait kişiler, bunun zamanı, mekanı, koşulları konusunda daha duyarlı olsun ve gizli saklı iş çevirmesin. Şeffaflığa önem verilsin.

İmamoğlu’nu eleştirenler, İstanbul kar ile boğuşurken belediye başkanının çalışmaların başında bulunmasının gerekli olduğunu, balık lokantasında, hele İngiliz büyükelçisi ile buluşmaya saatlerini ayırmaması gerektiğini, kaptanın gemi zor durumdayken dümenin başında olması gerektiğini savunuyorlar. Cumhurbaşkanı adaylığı da sözkonusu olan İmamoğlu’na karşı ağır eleştirilerin sonu gelmiyor.

Muhalefet de onlara mükemmel olanaklar veriyor. Öncelikle, neden İmamoğlu’nun İngiltere’nin Türkiye Büyükelçisiyle Boğaz’da balık yerken çekilmiş fotoğrafının sahte olduğunu, böyle bir buluşmanın gerçekleşmediğini iddia ettiler? Durup dururken hem lokanta sahibini hem de iyi niyetli seçmeni yalan söylemek zorunda bıraktılar. Neden? Neden fotoğrafın gerçek olduğu ortaya çıkınca bunun kısa bir yemek molası olduğunu savundular? Gizlenecek ne var?

Sonra da İmamoğlu’nun uzun bir süre çalıştıktan sonra karnını doyurması kadar doğal bir şey olmadığını söylediler. Öyle ya, ne kadar önemli iş yaparsanız yapın, yeme içme, tuvalete gitme, uyuma, giysilerinizi değiştirme gibi ihtiyaçlarınızı karşılamalısınız. Ancak daha sonra bu “kısa” molanın saatler sürdüğü anlaşıldı. İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu mecburen bu buluşmanın çok önceden kararlaştırılmış olduğu konusunda kamuoyunu ikna etmeye çalıştı. İşin iktidara yarayan bir yanı da Ekrem İmamoğlu’nun, Elazığ depremi sırasında da aynı duruma düşmüş olmasıydı. Deprem bölgesinde bir gün kaldıktan sonra Palandöken’e ailesiyle birlikte kayak yapmaya giden İmamoğlu’na o zaman da oklar yağmıştı. Ders almadığı anlaşılıyor.

Halk TV’ye bakıyorum, ağlayan bir sunucu konunun özünü bırakmış, durmadan “Bu resmi kim servis etti?” diye sızlanıp duruyor. İmamoğlu suç duyurusunda bulunmuş vs… Rakiplerin güçlü, uyanık. Bulurlar ve servis ederler tabii. Sen kaçamak yapmayacaksın, açık olacaksın. Atacağın adımı bileceksin. Önünü göreceksin.

Keşke resim ortaya çıkar çıkmaz, boş boş bahaneler aramak yerine, “Evet şu kadar saat işimin başındaydım, koşuşturdum, çalıştım, İngiliz büyükelçiyle günler evvelden belirlenmiş bir programımız vardı. Görüşmeyi iptal etmeyi uygun bulmadım. ÇÜNKÜ GÖRÜŞMEMİZDE ŞU ŞU ŞU ÖNEMLİ KONULARI ELE ALACAKTIK. Uzun sürdüğü için üzgünüm. Halkımdan özür diliyorum” şeklinde bir açıklama yapsaydı.

Görüşme değişik çevrelere göre değişik yönlerden önemli. İmamoğlu’nun rakiplerine göre çok güzel bir yıpratma bahanesi. Magazincilere göre ne yiyip içtikleri önemli. Paparazilere göre “yoksa hanımlarını ekip başka hatunlarla mı buluştular?”. Muhalefete göre iktidara İngilizlerin yardımıyla gelebilme olasılığı, İmamoğlu’na göre İstanbul için İngiliz yatırımları, kredileri ve cumhurbaşkanlığı için İngiliz ve AB desteği yoklaması önemli olabilir. İngilizlere göre “Acaba Abdullah Gül ya da Kılıçdaroğlu yerine İmamoğlu’nu mu desteklesek?” sorusuna yanıt aranıyordur. Belki aklımıza gelmeyen şeyler vardır. Belki de havadan sudan konuşmuşlardır. İngiliz ve Türk yemeklerini tartışmışlardır. Viski ile rakı fiyatlarını karşılaştırmışlardır, “Ne olacak memleketlerimizin halleri?” demişlerdir…

Sorular, sorular…

İmamoğlu yemeği başka bir tarihe ertelemek istemedi; peki Ankara’da oturan İngiliz büyükelçi çok zor kış koşullarında, her yanı kar esir almışken neden buluşmayı ertelemek istemedi?

Türkiye’nin en büyük kentinin belediye başkanı ile İngiliz büyükelçisi ne görüştü? Ne konuştu? Bazı konularda birbirlerine sözler verdiler mi?

Lütfen sapla samanı ayıralım. Yedikleri içtikleri onların olsun; kar felaketinden hayat durmuşken, halk çile çekiyorken, başkanı bu olağanüstü afet koşullarında dümeni bırakıp İngiliz ekselansları ile buluşmak zorunda bırakacak kadar önemli sebep, konu neydi? İmamoğlu ve ekibi açık yüreklilikle bunu açıklamalıdır. Beni, İstanbul halkını ve de tüm Türkiye kamuoyunu ilgilendiren asıl soru budur.

Gerisi lafı güzaftır.

Önceki ve Sonraki Yazılar