Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

KIZIL ELMA'NIN KOMÜNİSTLERİNİ TANIYOR MUYUZ?

28 Ocak, büyük Tatar komünisti Mir Sultan Galiyev'in katledildiği gün olarak biliniyor.

Son dönemde, enteresan bir durum ortaya çıktı.

Komünist Galiyev'i anti-komünist ülkücüler sahipleniyor, ancak, sosyalist Türklerin büyük kesimi görmezden geliyor; çok küçük bir kısmı Stalin'in yaydığı kara propagandanın etkisiyle eleştiriyor ve yine küçük bir kesim ise, sahipleniyor.

Hayatını sosyalist bir Türkistan kurmak için feda eden bir liderin ölümünden 82 yıl sonra insanların kafalarının böylesine karışmış olması, elbette onun suçu değil.

Sorun, bizdeki kafaların ziyadesiyle karışık olmasında!

Araştırmak, öğrenmek ve kendi fikrimizi oluşturmak yerine, internette dolaşan deli saçması yorumları gerçek yerine koyarak sahiplenme alışkanlığını bırakmadıkça, kafa karışıklığının devam edeceğini söyleyebiliriz.

Gelin önce, Mir Sultan Galiyev'in hayat öyküsüne bakalım.

MİR SULTAN GALİYEV KİMDİR?

Galiyev, günümüzde Özerk Başkırdistan’ın Sterlitamak bölgesinde Şipayevo köyünde doğdu.

Asıl adı Mîr Said Sultan (G)Alioğlu olmakla birlikte, Galiyev olarak tanındı.

1917 Bolşevik İhtilâli’nin dört büyük liderinden biridir (diğerleri Lenin, Stalin, Troçki).

GALİYEV RUS ŞOVENİZMİNE KARŞI MÜCADELEDE KOMÜNİST OLDU

1911’de Kazan’da Tatar Pedagoji Enstitüsü’nden mezun olunca öğretmenliğe başladı ve iki yıl Başkırdistan’ın çeşitli köylerinde öğretmenlik yaptı.

Ardından, istifa ederek Ufa’da bir kütüphanede çalışmaya başladı.

Galiyev’in ilk siyasî faaliyeti, Ufa’da, kurucuları arasında bulunduğu bir Tatar örgütü ile, bölgesindeki Ruslaştırma ve Hristiyanlaştırma faaliyetlerine karşı direniş örgütlemesi olmuştur.

Mayıs 1917'ye gelindiğinde, Galiyev Bütün Rusya Müslümanları Kurultayı’nda genel sekreterlik makamına seçildi.

Ardından Kazan’a giderek, Tatar Türkleri’ni kucaklayan tek meşru örgüt olan Molla Nur Vahidof’un önderliğindeki Müslüman Sosyalist Komite’ye katıldı ve kısa zamanda etkili bir konuma ulaşıp Müslüman Sosyalist Komite komiserliğine (Genel Başkan) getirildi.

GALİYEV, SOVYET MİLLİYETLER KOMİTESİ İKİNCİ SEKRETERİ

Galiyev, aynı dönemde Komünist Parti saflarında hızla yükselerek Sovyet Milliyetler Komitesi’nin ikinci sekreteri oldu. (Birinci sekreter Stalin'dir)

Galiyev, Komite'nin resmî yayın organı Jiznnatsionalnostey’in editörlüğünü de üstlendi. Jiznnatsionalnostey, eski Çarlık bölgesindeki Müslümanları Ekim Devrimi'ne kazanma çalışması yapan bir propaganda organıydı.

Galiyev’in 1919 ve 1920’de İdil-Ural Cumhuriyeti kurma projesi Lenin tarafından şovenist eğilimler taşıdığı gerekçesiyle reddedildi.

1920 yılında Zeki Velidi (Togan) ve bir grup önde gelen Müslüman aydınla Turan Federe Sosyalist Devleti oluşturmayı amaçlayan İttihat ve Terakkî adlı örgütü kurdu.

GALİYEV, BOLŞEVİKLERİN DİN İLE ÇATIŞMASINA KARŞI ÇIKTI

Jiznnatsionalnostey gazetesinde 1921’de neşrettiği “Müslümanlar Arasında Din Karşıtı Propagandanın Mahiyeti” başlıklı bir dizi makalesinde, Bolşevikler’in İslâm ve din karşıtı tutumlarını eleştirmesi Stalin ile ilişkilerini gerginleştirdi.

1923’te burjuva milliyetçisi olmak, Türkiye ve İran gibi ülkelerde bağlantılar tesis ederek Sovyetler’in milletler politikasına karşı faaliyette bulunmak gibi ithamlarla tutuklanarak yargılanan Galiyev 1923-1928 yılları arasında bir taraftan teorilerini geliştirirken, bir taraftan da örgütlenme faaliyetlerine devam edip Türkistan Sosyalist Partisi’ni kurdu.

STALİN, TÜRKİSTAN SOSYALİST PARTİSİ'Nİ YASAKLADI, GALİYEV'İ DE MAHKUM ETTİRDİ

Galiyev 1928’de Turancı, karşı devrimci ve Troçkist gibi suçlamalarla yeniden tutuklandı.

Partisi tasfiye edildi, on yıl çalışma kampı cezasına çarptırılarak, Sibirya’da Solovki çalışma kampına gönderildi.

Bundan sonraki âkıbeti hakkında farklı rivayetler bulunmaktadır.

1939’da serbest kaldığı bildirilen Galiyev’in Müslüman cumhuriyetlerde ikâmeti yasaklandığı için Kazan’ın güneyinde Kuybişev’e yerleştiğine, ancak 1940 veya 1941’de idam edildiğine inanılmaktadır.

Allah rahmet eylesin. Ruhu şad olsun.

RUS KOMÜNİSTLERİNİN MÜSLÜMAN KOMÜNİST ALGISI

Rus komünist I.E. Lyubimov 1920 yılında TKP (Türkistan Komünist Partisi) V. kurultayı ve Türkistan Cumhuriyeti Şuralarının 9. Kurultayı'nda şöyle der; “… Müslümanlar Rusların yardımı olmaksızın hayatta kalamazlar. Onlar memleketi yükseltmeyi beceremezler.

Bu cümle, Bolşeviklerin Türk coğrafyası hakkındaki genel kanaatlerini yansıtması bakımından önemlidir.

Rus Bolşevikler, Avrupa emperyalizminin medeniyet tasavvurunun etkisi altında, Türkleri “aşağı ırk” olarak görmüş ve bu şekilde davranmışlardır.

Bolşevikler, bu görüşün devamı olarak, Moskova’da içinde tek bir Türk dilli üyesi dahi olmayan “Türkkomissiya” (Türkistan Komisyonu) kuracaklardır.

TÜRKİYE SOSYALİSTLERİ, SOSYALİST ÜLKELERDEKİ TÜRKLERE SIRTLARINI DÖNDÜLER

Ne yazık ki, Türkiye’deki sosyalistler Sovyetler Birliği, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya, Çin gibi sosyalist rejimin hâkim olduğu ülkelerdeki Türklere ve onların karşılaştıkları sorunlara yakınlık göstermedikleri gibi, düşünce dünyaları ve tartışmaları ile de ilgilenmediler.

Nâzım Hikmet ve Aziz Nesin gibi birkaç istisnaî örnek dışında, Türkiye’nin sosyalistlerinin Türk dünyası/Türkiye dışındaki Türkler ile ilişkiler konusunda sınıfta kaldığını söylemek yanlış olmaz.

Bu tek taraflı ilişkinin diğer tarafında yer alanlar, yani sosyalist ülkelerdeki Türkler ise, bakın daha 1921 yılında bile, Türkiye hakkındaki düşüncelerini nasıl ifade ediyorlardı:

“(Halkı) gerektiği gibi saflarımıza çekemiyoruz. Onlar Kemalist hareketi bekliyorlar. Bakü’deki kızıl taburların arasında da Türkiye Türklerini bekleyenler var... Türkistan’da da Türkleri "Türkkomissiya" değil yerli halk bekliyor.” (Turar Riskulov, Türk Halkları Komünistleri 2. Genel Rusya Kurultayı, 1921, Moskova)

Bu tespiti yapan Turar Riskulov, Orta Asya'yı Ekim Devrimi ile buluşturan Kırgız sosyalist liderdir.

Şunu bugün söyleyebiliriz: “Büyük Türk Dünyası” düşüncesini kucaklayan fikrin Kazan’daki adı “Galiyevcilik”, Azerbaycan’daki adı “Nerimanovculuk”, Türkiye’deki adı “Kemalcilik”, Türkistan’daki adı ise “Riskulovculuktu”.

Hepsinin ortak amacı ise, Türk coğrafyasında sosyal adaletin, hukukun, demokrasinin egemen olduğu, hür ve başı dik bir yaşam inşa etmekti.

Artık, tarihe daha birleştirici bir anlayışla yaklaşmanın zamanı geldiğini düşünüyorum.

Bunun için, öncelikle Türk dünyasındaki deneyimler hakkında bilgi sahibi olmamız gerekiyor.

TÜRK DÜNYASINDA İŞTE, DİLDE VE FİKİRDE BİRLİK NASIL SAĞLANACAK?

Türk dünyası aydınlarının aralarında daha etkin bir iletişim yolu meydana getirmeleri gerekiyor.

Ancak, daha önce, özellikle Türkiye'nin aydınları için şu tespiti yapmamız gerekiyor:

Hem sol ve hem de muhafazakâr aydınlar Türk dünyası hakkındaki algılarını kökten değiştirmek zorundalar.

Sol aydınların geniş bir coğrafyada, Türk milletinin zengin kültürel ve tarihsel birikimi ile buluşmaktan korkmaması gerekiyor.

Tam tersine, eski Sovyetler Birliği bölgesindeki aydınlarla güçlenen bağların Türkiye'nin aydınlarına büyük derinlik ve zenginlik katacağına inanıyorum.

Muhafazakâr aydınların ise, soğuk savaşın dengeleri içerisinde bilinçsizce üstlendikleri kapitalist-emperyalist ideolojinin reflekslerini terk ederek, Türklüğü anti-komünizm ideolojisinin payandası olarak algılamaktan kurtulmaları gerekiyor.

Şurası bir gerçektir ki, eski Sovyetler Birliği sahasında ortaya çıkan Türk devletlerinin ve o bölgede yetişen aydınların bize katacakları çok büyük bir birikim var.

Hiçbir Türk devletinin bağımsızlıktan sonra da kutlamayı aksatmadığı 9 Mayıs Zafer Günü'nü onlarla beraber kutlamakla başlayabiliriz, örneğin.

Faşizme ve saldırgan Alman emperyalizmine karşı mücadeleyi ve kazanılan zaferi Türk devletleri ile birlikte sahiplendiğimizde, Gaspıralı İsmail Bey'in büyük hayali olan, “işte, dilde ve fikirde birlik” yaratmak için kendimize bir fırsat yaratmış olacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar