Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

NACİ AĞBAL NEDEN GÖREVDEN ALINDI?

 7 Kasım’da Murat Uysal’dan görevi devralan Naci Ağbal’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın çalışma arkadaşlarından birisi olması nedeniyle, beklentiler yüksekti.

Her şeyden önemlisi, Erdoğan’ın faiz tepkisi bilindiğinden, para politikalarında köklü değişim bekleniyordu.

Ancak, olmadı.

Hatta, tam tersine, Ağbal selefinden daha radikal bir yol izleyerek, faiz oranlarını aşırı yükseltti!

Ağbal göreve geldiğinde bir haftalık repo faizi % 10,25 düzeyindeydi. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, son olarak Perşembe günkü toplantısında faiz oranlarını 200 baz puan daha artırarak yüzde 19'a çıkarttı.

Yani, 4 aylık görev süresinde Naci Ağbal, faiz oranlarını neredeyse % 100 artırmış oldu!

Merkez Bankası Başkanlığı görevine atanmadan önce Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanı olarak görev yapan Naci Ağbal’ın faiz kararlarını Erdoğan’ın bilgisi dışında almış olması düşünülemez!

Ne yazık ki, ekonomi yönetiminin amiral gemisi olarak sıcak para politikalarına ağırlık verilmesi nedeni ile günlük, hatta anlık olarak birilerinin cebinin daha fazla dolması dışında alınan bir karar göremiyoruz.

Ancak, sıcak para politikalarında Londra’ya bağımlı bir çizgide ısrar edilmesi yüzünden, Türkiye’nin son 5 yılda telafisi zor büyük kayıplar yaşadığı da ortada.

Esasen, Türkiye’nin sorunlarına makro ekonomik perspektifle nasıl çözümler üretildiği noktasından sorgular isek, AK Parti’nin, uluslararası mali sermayenin sömürme ve semirme koşullarını ülkelere dayattığı ideoloji olarak liberalizmin dışında bir çözümü ve seçeneği dikkate almadığını görüyoruz.

Zaten, ekonomide debelenmenin ve kişileri değiştirerek sonuç almaya odaklanmanın asıl nedeni de, AK Parti’nin ekonomi politikalarında radikal bir değişim yapılması konusunu gündemine almayışıdır.

Halbuki, Türkiye’nin uluslararası mali sermayenin egemenliğine karşı savaş açmadan ekonomisini düzeltmesi imkânı ve ihtimali yoktur!

Küreselci uluslararası mali sermayenin sözcüsü ve HaberTürk grubu içerisinde yayın yapan Bloomberg’in şu yorumu, aslında her şeyi tüm çıplaklığı ile ortaya koyuyor:

“(Ağbal) Haftalardır Türk lirasındaki yaşanan değer kaybının ardından göreve getirildi. O zamandan beri, haftalık repo faiz oranını 875 baz puan artırarak, Merkez Bankası’nın yatırımcılar nezdindeki zedelenmiş güvenilirliğini artırdı.

Muhafazakar uluslararası mali sermayenin sözcüsü Financial Times da, Ağbal’ın “enflasyonu ehlileştirme mücadelesi verdiğini” belirtiyor ve Ağbal'ın aldığı faiz artışı kararlarının “Türk lirasını güçlendirdiği” yorumunu yapıyor!

Bu kadar!

Uluslararası mali sermayenin Türkiye’ye bakışı bu kadar nettir! Türkiye’den faiz yoluyla para kazanabildikleri ölçüde “güvenilirlik” artar veya eksilir!

İşte, Türkiye’nin karar vermesi gereken nokta, tam da burasıdır!

Türkiye, milli ve yerli ekonomi politikaları mı üretecek, yoksa uluslararası mali sermayenin taleplerini mi karşılayacak?

Bir başka deyişle; uluslararası mali sermayenin taleplerini karşılamaya odaklanan bir ekonomi politikası hiçbir zaman yerli ve milli çözümler üretemez!

Peki, o halde Naci Ağbal neden görevden alındı?

Bunu anlamak için, Ağbal’ın halefi olan Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu’nun önceki değerlendirmelerine bakmak gerekir.

Kavcıoğlu, örneğin 9 Şubat’ta Yeni Şafak’ta yayınlanan yazısında şöyle diyor: Merkez Bankası’nın yüksek faiz politikasında ısrar etmemesi gerekir. Dünyada faizler sıfıra yakınken bizde faiz artışına gitmek ekonomik sorunları çözmeyecektir. Aksine, ilerleyen dönemlerde sorunları daha da derinleştirecektir. Çünkü, faiz artışları dolaylı olarak enflasyonun artmasına yol açacaktır.

Prof. Dr. Kavcıoğlu’nun aynı yazısında yaptığı son derece doğru ve katıldığım bir diğer tespiti ise şöyle: Dünyada likiditenin bol olduğu dönemlerde Türkiye yıllarca yüksek faiz düşük kur politikası uyguladı. Sıcak para yatırıma değil yüksek faize geldi. Sıcak para ülkeden çıkarken de düşük kurdan TL’den dövize dönüp ülkeden çıktılar. Yüksek faiz düşük kur politikasından kaybeden hep ülkemiz oldu.

Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu’nun bu tespitlerinin yeni görevi olan Merkez Bankası Başkanlığı’nda hayata geçirilecek mi, göreceğiz.

Ancak, “milli para politikası” konusunda somut bir çerçeve ortaya konmadan yorum yapmak, doğru olmaz.

Kavcıoğlu’nun tespitlerinin, Merkez Bankası’nı Londra’yı daha düşük faizlere ikna etmeya odaklanmak şeklinde mi, yoksa gerçekten milli para politikasına dönük çözümler üretmek şeklinde mi gerçekleşeceğini hep beraber göreceğiz.

Ancak, milli para politikasının en temel unsurunun döviz hareketlerinin kontrolünün sağlanacağı yasal düzenlemelerin süratle hayata geçirilmesi olduğunu belirtmekte yarar var.

Türkiye’nin sadece “borç çevirmeye odaklı ve bunu mümkün kılmak için de yüksek faiz uygulamasına teslim olan bir para politikası”nı acilen terk etmesi gerekiyor.

İşte, o zaman yerli ve milli bir ekonomi politikası mümkün olabilir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar