Gülay Sormageç

Gülay Sormageç

NE ÇOK KONUŞULDUN SEN

Dünyaya gelmek bir kader;

Anne- babamız bir kader;

Cinsiyetimiz bir kader;

Her hangi bir millete mensubiyetimiz bir kader;

Yaratıcı Kudret böyle takdir etmiş.

Düşünürüm bazen, anamızdan doğduğumuzda erkek- kız fark etmeksizin aynı hissiyatla ağlıyor çocuklar. Aynı şefkati, sevgiyi, merhameti ve korumayı bekliyor, gözlüyor, özlüyor… Çocuk; Masum;

Ana göğsünden inen süt; kız- erkek ayırmıyor. Aynı tazelik ve safiyetle besliyor masumu!

Gün geliyor kız evlat kadın oluyor, hoyrat ellerde, susuz çöllerde…

Aynı tazelik ve safiyetle beslenen erkek adam oluyor!

Kibirli gönüllerde, ene kokan dillerde!

Hayat iki kulpluydu hani; iki kulp iki kişinin taşımasıyla hoş olurdu, adaletli olurdu, tatlı olurdu? Yapılan araştırmalar ve elde edilen verilerin bize söylediği: “Kadına şiddet dünyada en yaygın ancak en az cezalandırılan bir suçtur!”

İnsanın olduğu yerde sorunun olması da insancadır. Bir cinsin açık farkla hakkının gasp edilmesi, şiddete maruz kalması, sosyal hayattan uzak tutulmaya çalışılması, eğitim- öğretim hakkının ve çalışma hakkının üzerinin örtülmesi ve zorlaştırılması, kadın- erkek eşitsizliği diye bir problemin olması toplum omurgasını kamburlaştıran ciddi bir sosyal problemdir. Bu problemlerin en aza indirilmesi ancak gönüllerin ve kişiliklerin inşasıyla mümkündür. Yanlış olan kültürel algıların üstesinden gelmenin kestirme yolu bu olmalı.

Uzun uzadıya “Kadınlar Günü”, “Kadın Emekçiler Günü” tarihçesi, gerekçesi ve kutlamaları üzerinde durmayacağım.

Yine soruyor ve düşünüyorum her yıl 8 Mart kutlamalarının ardından hangi iyileştirmelerin hayata geçirilip, geçirilmediğiyle ilgilenilmesi ve takip edilmesi ciddiye alınıyor ve yapılıyor mu?

Böyle günler sorunların tartışılması, çözüm üretilmesi, değersiz görülenin kıymetlendirilmesi için değil midir? Yoksa kapitalist sistemin Pazar ekonomisini canlandırması için bir kaldıraç mıdır? Fırsata çevir, kazan… kazan… kazan… (mı)?

Yahut siyasilerin, STK’ların çiçekli, böcekli kutlamaları mıdır?

Türkiye 1926-1934 yıllarında gerçekleştirilen Atatürk Devrimleri ile kadınlar sosyal, kültürel alanlarda, hukukta, aile içinde, çalışma hayatında, siyasette erkeklerle eşit haklara sahip olmuştur.

Yine soruyorum; Allah rahmet eylesin Mustafa Kemal Atatürk’e! Attığı cesur adımları hemen hayata geçirmiştir. Kadınlar konusunda da aynı duyarlılığı göstermiştir. Fakat ne hikmetse bugün sözüm ona ilerici, modern görünen taassup ehli de, din adına hareket ettiğini söyleyen taassup ehli de bu konuda sınıfta kalmıştır.  

Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım. Kadınlara ancak kerim olanlar ikram ederler, onlara kötülük edenler ise leim (alçak, mayası bozuk) kişilerdir.” Bu hadisi, İbn Asakir rivayet etmiştir. (Tarih, 13/313)

Kerîm: İyi huylu, cömert, insanlar arasında şeref ve itibarı olan kimsedir.

Leîm: Kötü huylu, alçak, insanlar arasında saygınlığı olmayan kimsedir.

Öyleyse:

Bir ananın erkek evlat doğrunca kutsanması, kız evlat doğrunca dudak bükülüp gizliden ayıplanması hangi iz’an, hangi iman ile izah edilebilir. Hani peygamber efendimizin soyu Fatımatü-z Zehra’dan devam etmişti… Nasıl da evrildik yahut evirdik!

KADIN

Sen; kutsanmış ayıplar içinde mahrem;

Sen; kangren olmuş yaralara sevgiyle merhem,

KIZ EVLAT

Hani kız evlat Kerime idi;

Göz bebeği!

Sahi öyle mi?

Ne çok konuşuldun sen çocuk; ne çok…

Hoyrat dillerde;

Yaban gönüllerde.

 

Derde yanan, derman olan,

Sahi öyle mi?

Hakkı gasp edilen,

Yine sen oldun çocuk, yine sen oldun.

Hoyrat ellerde;

Susuz çöllerde.
 

Kız evlat!

Anne!

Kız kardeş!

Eşit ve evdeş!

Sahi öyle mi?

Yeter artık!

Konuşmayın beni,

İncitmeyin bedenimi.

Kız evlat olmak niye; zül?

Cevaplayın;

Söyleyin,

Bütün hissettiklerinizi!

Önceki ve Sonraki Yazılar