Abdullah Gürgün

Abdullah Gürgün

YAŞA DEĞİL, BAŞA BAKMALI

İsveç’in en hoşuma giden yanlarından biri yaşa değil başa bakılmasıdır.

Bizdeki gibi, yaş olur olmaz hatırlatılmaz. “Yaşlı adama araba çarptı” (Adam 60 yaşında), “yaşlı kadın dolandırıldı”(Kadın 67 yaşında), “Üç çocuk annesi yaşlı kadın maratonu kazandı” (Kadın 62 yaşında), Kung Fu ustası “işleyen demir pas tutmaz” dedi (73 yaşında)...

İşleyen demir tabii ki pas tutmaz.

Kuşkusuz bir metal yorgunluğu olması doğaldır.

Bir de sepet gibi oturup duran 15 yaşındaki delikanlılar var. İki adım koşamıyor. Koşabilen eski tüfeğe de hayretle bakıyor:
“Maşallah amca yaaaaaaaav”...

“Bana maşallah değil; sana yazık”...

Sümer Kraliçesi Muazzez İlmiye Çığ örnek olmalı. Koşamıyor, uçan tekme atamıyor ama çalışıyor, üretiyor. Kafa bilgisayar gibi, durmadan kitap yazıyor. 106 yaşında...

Stockholm Maratonu’na bakıyorsunuz her yaştan insan var, doksan yaşındaki yarışmacıya kimse “senin ne işin var burada?” demiyor. Kimse kimsenin yaşıyla uğraşmıyor. Tenis sahalarında ak saçlı delikanlılar “gençlere” taş çıkartıyor.

Bir yaş önyargısıdır gidiyor... Üstünlük ölçüsü olarak pek etkin kullanılıyor.

Hele gerçek akrabalar arasında bir yaş bile olsa, abi, abla, amca, dayı, hala, teyze denmesi, itaat etmesi beklenir ve korku ile karışık bir saygı gösterilir.

“Sen abinin sözünü neden dinlemiyorsun?”

“Sen büyükler konuşurken neden lafa karışıyorsun?”

“Sen dedene neden yanıt veriyorsun?

Vb...

İtirazsız kabul edeceksin. Ne derse yapacaksın. Büyük ona dayak bile atarak “sevgi”; küçük de ne yaparsa yapsın, büyüğüne, “döver de sever de” diyerek “saygı” gösteriyor.

Bunun adı büyükleri saymak, küçükleri sevmek oluyor.

Sözde saygı sevgi ilişkisi giderek zorbalığa, baskı aracına dönüyor. Gerekirse de dayak atılıyor.

Evde dayak, okulda dayak, kışlada dayak...

Cennetten çıkmaymış üstelik.

Bırakın ana baba, akraba olmayı; salt yaşından ötürü, ya da varlıklı, makam sahibi, zorba vs olduğu için en ciğersiz adamın bile eli öpülüyor, saygı gösteriliyor ... Yalakalık, korku, çıkar, medeni cesaretsizlik, yurttaşlık bilinci olmaması, baskıya boyun eğme... Artık adına ne dersen de.

Özgür, eleştirel bakan, sorgulayan birey olabilirsen ol!

Herhangi biri durduk yerde bana abi, dayı, amca, baba, dede dediğinde şaşırıp kalıyorum. Çarşıda, pazarda satıcı mesela, ya da dolmuş şoförü hatta hatta resmi dairede hiç tanımadığınız bir memur, doktor size beyefendi/hanımefendi diyeceği yerde amca, teyze, baba, dayı diye hitap edebiliyor.

Bir keresinde artık dayanamadım sordum, “Yahu, ben senin nerden baban oluyorum?”

Şaşırdı...

Dilimin ucuna kadar geldi:

“Ben senin ananı tanımam, bilmem evladım”.

Sustum... Uzatmadım.

Zaten herkes dinamit gibi, meydan muharebesi çıkacak...

“Fesüphanallah “...

Aslında belli ki, saygı gösterdiğini sanıyor. Hani derler ya “baba adam” filan, o hesap...

Ama gerçekten saygı mı gösteriyor yoksa saygısızlık mı yapıyor, anlaşılmıyor.

İsveç’te insanlar çoğunlukla birbirlerine adıyla hitap ederler. Ve saygısızlık etmiş olmazlar. Aksine ilişkilerine içtenlik katmış olurlar. Saygı ve sevgi yaşa göre değil; başa, kişiliğe, insanlığa bakılarak gösterilir. Torunu dedesine bile ismiyle seslenebilir. Arkadaş olabilirler... Yanlış anlaşılmaz. Karşılıklı saygı sevgileri laubaliliğe dönüşmez.

Bizde akrabalar, tanıdık bildik -ve hatta bilmedikler- arasında, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpülür. El öpmek saygı göstermenin, göz öpmek sevgi göstermenin ölçüsüymüş sayılır.

Saygı duymadığı, sevmediği bir büyüğü bile olsa elini öpmemek hoş karşılanmaz. Görgüsüz, saygısız, kasıntı gözüyle bakılır.

İsveç’te el etek öpmek yoktur. Yaşının büyük olması hiç kimseye azarlama, sövme, dövme, emir verme hakkı vermez.

Kısacası saygı ve sevgi hak edene gösterilir. Para, koltuk, güç sahibinin karşısında el pençe divan durulmaz.

Saygı ve sevgi karşılıklı olmalı. Herkes herkesin hakkına hukukuna saygı göstermeli. Yaş kaç olursa olsun kimse kimseye kaba saba davranmamalı. Kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapmamalı. Karşılıklı anlayış ve hoşgörüyü elden bırakmamalı.

Yunus Emre’nin dediği gibi:

Dünyaya gelen göçer
Bir bir şerbetin içer
Bu bir köprüdür geçer
Cahiller onu bilmez

Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz

Önceki ve Sonraki Yazılar