ZAMANE ÂŞIKLARI

On yıl önceydi. Tünel’deki Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezinde Ahmet Kutsi Tecer’in 110. Doğum Yılı nedeniyle bir anma etkinliği vardı. Paneli ben yönetmiştim. M Sabri Koz ve Metin Turan ve Ahmet Kutsi’nin kızı Leyla Tecer büyük sanatçıyı anlattılar. Ahmet Kutsi Tecer’in sevdiğim şiirlerinden biri şöyle:

“Geceleyin bir ses böler uykumu

İçim ürpermeyle dolar, nerdesin?

Arıyorum yıllar var ki onu,

Aşığıyım beni çağıran bu sesin.

Gün olur sürüyüp beni derbeder,

Bu ses rüzgârlara karışır gider

Gün olur peşimden yürür beraber

Ansızın haykırır bana; nerdesin?

Bütün sevgileri atıp içimden,

Varlığımı yalnız ona verdim ben...

Elverir ki bir gün bana derinden

Ta derinden bir gün bana "Gel" desin.

Faruk Nafiz Çamlıbel, Ahmet Kutsi Tecer, Nazım Hikmet denilince orada Şükufe Nihal’in nefesini hissetmek ve duygu iklimine girmek gerekir.

Güldümse inanma, bil ki bu gülüş

Güldüğüm sabahın bir rüyasıdır

Dudaklarımdaki acı bükülüş

Veda akşamının sonsuz yasıdır.

Hangi kudret var ki solan ruhuma

Senden sonra yeni bir ışık versin

Söner gün geçince bu hain humma

Ağlar mıyım başka acıyla dersin?

Bir salgın alevsin içimde bugün

Yakmaya en sönmez yerden başladın

Eriyip sönersem ancak büsbütün

Sevmiş diyeceksin beni bu kadın...

Bir şarkı vardı. Hatırlayacaksınız: “Kalbe dolan o ilk bakış unutulmaz unutulmaz / Sevda ile ilk uyanış unutulmaz unutulmaz / İlkbahar yaz mevsim mevsim/ Bir kaç mektup birkaç resim Yıllar geçse o bir isim unutulmaz unutulmaz,,,”

Şarkı boş yamaçlardan, isim yazılan ağaçlardan, öpülen koklanan saçlardan, mektuplardan, resimlerden söz ediyor. Evet insan unutur sanır ama, unutulmaz unutulmaz, diyor. Bu şekliyle unutamayanları hep kıskanmışımdır. Ya eli eline değmeyen, saçı yüzüne dokunmayan, bir mektubu, bir fotoğrafı olmayanlardan, sevgisini bile bildiremeyenlerden, yaşayıp yaşamadığını dahi bilmeyenlerden birkaç mevsim değil hayat boyu unutamayan, platonik aşıklara ne demeli? Bunu yaşamayan bilemez ki.

Şuur altını daha çok depreştirmeden işi şamataya vurayım. Elbette bunların hepsi sağdan soldan alıntı. Yoksa bende kıvrak mizah zekası ve espri yeteneği ne gezer?

Nerede o sevgiler nerede aşk alevleri. Zamanımızda her şey bir tuş mesafesinde…

Dertleşmek istiyorsan 1 tuşla, birine sarılmak istiyorsan 2 tuşla, eğlenmek için 3 tuşla, hepsini istiyorsan benim numaramı tuşla. Şaka şaka.. Sakın ha!

Beni kaybedeceksin aşkım. Çünkü cep telefonumu satıyorum.

Bataryası zayıf hayallerimizin kapsama alanı dışında kalan kesimlerine şebeke hatası nedeniyle ulaşamadık. Şimdi yüreğimde ful çeken hattımla seni seviyorum.

Sevgilim, seni TV kumandasından, futbol topundan, pazar gazetesin-den çok daha fazla sevdiğimi söylemiş miydim?

Eski ile yeni arasında değişmeyen bir şey var. Kalbe giden yolun mi-deden geçtiği. Ya da kimi kimselerin bir çift gözle gördüklerini kimilerinin kalp gözüyle gördüğü ve kimilerinin de mide gözüyle baktıkları:

Sen kadayıf kadar tatlı, lahmacun kadar sıcak, çiğ köfte kadar yakıcı, dolma gibi çekici, bulgur gibi asil ve içli köfte kadar dayanılmazsın.

Hey garson! Bana kalbim kadar yanık döner, düşüncelerim kadar karı-şık bir salata, açılarım kadar koyu bir kahve getir.

Ask dolmaya benzer, iyi sarılmazsa pişerken dağılabilir.

Sevgilim duygularım vişne kaymak yani karmakarışık.

Askın mideme vurdu, beni ne yar paklar nede dost, beni paklayacak olan bir ayran iki de tost.

Ask elmayı yemekle baslar, ayvayı yemekle biter.

Sabahları kahvaltı yapmıyorum çünkü seni düşünüyorum. Öğlenleri yemek yemiyorum çünkü seni düşünüyorum. Gece olunca uyuyamıyorum çünkü acım.

Şekerden evimiz tuzdan hayallerimiz vardı. Ne yazık ki dün yağmur yağdı.

Sen likör gibi tatlı, tekila gibi çarpıcı, viski gibi asil, konyak gibi sıcak, şampanya gibi özel, şarap gibi tutkulu, malibu gibi egzotik, kokteyl gibi muhteşemsin.

Hepsi bir yana da; bir süre önce kaybettiğimiz Enver Demirbağ’dan alınan bir Elazığ türküsü var. Bir elma ile sevgiliyi hissetmeyi ne kadar güzel anlatmış. Dinlerken türkünün içinde eriyorum:

“Mendilim işle yolla

İşle gümüşle yolla

İçine beş elma koy

Birini dişle yolla

Diyar yar halden bilmez diyar yar

Geçti ömrüm ne çare…”

Sevgilinin dişinin izi dişine, dudağına değmeden ömrü bitenlere vah ki vah!

Önceki ve Sonraki Yazılar