Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

AK PARTİ’NİN İLK İKTİDAR YILLARINDA EKONOMİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile AK Parti eski “Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı” ve yine “Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı” görevlerinde bulunan Ali Babacan arasında “AK Parti’nin geçmiş ekonomik başarıları”nın sahipliği konusunda bir tartışma sürüyor.

Babacan, AK Parti’nin “parlak ekonomi başarıları”nın ardında kendi imzasının olduğunu söylüyor ve bunu DEVA Partisi Genel Başkanı sıfatıyla seçmeni ikna etmek için de kullanıyor.

Ancak, Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, yine aynı “parlak ekonomi başarıları”nda kendi imzasının olduğunu vurgulayarak, aslında başarı adına ne varsa, hepsini ancak kendisinin sahiplenebileceğini öne sürüyor.

Ortada bir “başarı” varsa, bunu kimin sahipleneceği beni ilgilendirmez. Ama, Erdoğan ile Babacan’ın AK Parti’nin ilk yıllarında sürdürülen ekonomi politikalarını “aynı hırs ve kararlılıkla” sahiplenmeleri beni de, bütün Türkiye’yi de ilgilendirir.

Öncelikle, işin doğrusunu teslim edelim: AK Parti’nin ilk yıllarında sürdürülen ekonomi politikası Kemal Derviş’in ve IMF ile Dünya Bankası’nın ülkemize “yazdığı ve dayattığı” politikadan ibarettir. Bu açıdan bakarsak, hem Tayyip Erdoğan ve hem de Ali Babacan ancak ve ancak Kemal Derviş ve IMF ile “olağanüstü uyumlu”, hatta sözünden hiç çıkmadıkları konusu üzerinden kendilerine bir başarı payı çıkarmaları daha mantıklı olacaktır.

Esasen, 20 yıl sonra, her ne kadar şu anda iki farklı siyasi partinin liderliğini yapsalar da, Erdoğan ve Babacan’ın ekonomide “aynı madalyonun iki yüzü” olduklarının anlaşılması açısından, bu tartışmanın değerlendirilmesi de, ibretlik bir noktadır.

Fakat, biz yine de, “paylaşılamayan başarı” nedir, biraz yakından bakalım.

2002 ile 2018 Haziran’ında, yani; IMF tarafından resmen duyurulan “Türkiye’nin IMF’nin kapısını çalması ihtimali” anına kadar geçen sürede ekonomide ne gibi değişim söz konusu oldu?

Örneğin, istihdam oranlarını ele alırsak, başarıdan söz edebilir miyiz?

TÜİK resmi verilerine göre, Ekim 2020’de ülkemizdeki istihdam oranı % 43,6’dır. Yani, çalışma yaş grubunda (15-64) ve konumunda olan 27 milyon 447 bin kişi iş bulabilmiştir.

KAYIT DIŞI İSTİHDAMI AZALTTI MI?

Peki, geriye kalan yüzde 66,4 nerede, diye soracaksınız; cevaplayalım: Bu resmi istihdamın dışında kalanların büyük bölümü kayıt dışı alanda istihdam edilmektedir.

O halde, geriye dönüp, AK Parti’nin ilk 10 yılında kayıt dışı istihdam ile ilgili olarak ne yapılmış, bakalım:

TÜİK verilerine baktığımızda, AK Parti’nin kayıt dışı istihdamı azaltmak yönünde başarılı olamadığını görüyoruz. Esasen, bu yönde bir politikaları dahi yoktu!

İŞSİZLİĞİ AZALTTI MI?

Ekonominin başarısı varsa, bunun istihdama da yansıması doğaldır. O halde, AK Parti iktidara geldiğinden bugüne kadar işsizlik oranlarında bir değişiklik oldu mu, bakalım.

Yine, TÜİK verilerinden görüyoruz ki, AK Parti iktidara geldiğinde, ülke ekonomisinin iflas halinde olduğu ve neredeyse durma noktasına geldiği dönem ile 2019 arasında işsizlik oranlarında dikkat çekici bir değişiklik söz konusu değil.

Her ne kadar, kimi medya “çalışacak eleman bulamıyorum” haberleri yapsa da, resmi istatistikler 2002 ile 2019 yılları arasında işsizli oranlarının neredeyse sabit kaldığını gösteriyor.

Elbette, dikkatli okur, “iflas noktası” 2002 ile paylaşılamayan başarı yılları ve ekonominin yeniden sorunlar yaşadığı ve ardından Kovid-19 salgını ile üretimin durma noktasına geldiği dönemlerin hepsinde de işsizlik oranının ortalama % 10 +- 1-2 olarak açıklandığını sorgulayacaktır.

Ancak, biz burada, temelde istatistik hazırlama sorununa işaret eden tartışmayı sürdürmeyeceğiz. Çünkü, hem Ali Babacan’ın ve hem de Tayyip Erdoğan’ın kendi hanelerine “başarı öyküsü” yazdıkları dönemde, neden işsizliğin 1 puan dışında azalmadığını açıklamaları gerekir.

DIŞ BORCU AZALTTI MI?

1970 yılında Türkiye’nin brüt dış borcu 2,7 milyar Dolardı ve bu da o yılki GSYH’nin %15,8’ine tekabül ediyordu.

1980 yılına gelindiğinde ise Türkiye’nin brüt dış borcu 19,1 milyar Dolar, borcun GSYH içindeki payı ise %27,8 civarındaydı.

1990’a gelindiğinde brüt dış borcumuzun 52,4 milyar Dolara çıktığı, borcun GSYH’ye oranının ise %26,1’e düştüğü görülüyor.

Brüt dış borç 2000 yılında 118,6 milyar Dolar olarak açıklandı. GSYH içindeki payı ise 2000 yılında %43,4’e yükseldi.

2010 yılında 291,2 milyar Dolar olarak açıklanan brüt dış borcumuzun GSYH içindeki payı ise % 37,5 oldu.

2020 yılının son çeyreğindeki verilere göre, brüt dış borç stoku 435,1 milyar Dolar, GSYH'ye oranı ise % 60,4 olarak açıklanmıştı.

AK Parti 19. kuruluş kutlamalarında övündüğü 431 milyar TL sosyal yardımın kaynağı da işte, buradan belli oluyor.

Yani, işin doğrusu şu ki; AK Parti ülkemizi yurtdışına borçlandırarak bize “saadet zinciri tiyatrosu” yaşatmış!

Peki, bu durumdan, yani; istihdamın artmadığı, kayıt dışı istihdamın azalmadığı, işsizliğin azalmadığı, ama brüt dış borcun anormal derecede arttığı bir durumda siz hangi akıl, hangi mantıkla “başarı öyküsü” yazıyorsunuz da, bunu paylaşamıyorsunuz, demezler mi? 

Türkiye'nin gelecek vizyonu açısından değerlendirirsek, daha da önemli olan şudur ki; AK Parti'nin ilk yıllarını kendisine başarı örneği olarak benimsemesinden, DEVA Partisi ve Ali Babacan'ın ülkemizi yeniden ve daha yüksek seviyede yurt dışına borçlandırmak dışında bir ekonomi programı olmadığını öğrenmiş oluyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar