Gülay Sormageç

Gülay Sormageç

BARIŞTA HAYIR VARDIR

Arapçada silm kökünden türemiş selm ve selem kelimeleri dilimize geçmiş olan sulh kelimesi ile barış anlamında kullanılmaktadır. Selm ve selem kelimeleri ise “âfet ve fesattan arınmış olma” ve barış anlamında kullanılmaktadır. Barış yüreğimizi ısıtan bir kelimedir. Sulh ve hayır; Sulh ve huzur; Sulh ve anlayış; Sulh ve adalet şeklinde kelimeyi hayatın içine serpiştirmemiz mümkündür. Kur’an’ı Kerim ve Hadis-i şeriflerde konu ile ilgili hayatı güzelleştirecek mesajlar vardır.

Kur’ân-ı Kerîm’de (el-Bakara 2/208; en-Nisâ 4/90-91, 128; el-Enfâl 8/61; Muhammed 47/35) aynı kökten türeyen kelimeler barış anlamında kullanılmıştır.

İslam’ın esaslarını kabul eden kimse, bir anlamda barışın, huzur ve güvenin kaynağı olacağına dair söz vermiş demektir. Benden kimseye ve yaratılan hiçbir varlığa zarar gelmez anlamında bir söz. Çünkü; insan, yaratılanların en şereflisidir. Bu yüzden büyük bir saygıyı hak etmektedir. Melekler bile ona secde ederek saygılarını sunmuşlardır. Bu bakımdan insan, öncelikle kendi varlığının kıymetini bilmeli ve kendisine özsaygı duymalıdır. Bu onun, Allah’ın meleklere üstünlüğünü kanıtladığı insanın hayatına saygı duymasına ve onu korumaya çalışmasına vesile olacaktır. İslam barış dini, Peygamber efendimiz barış ve rahmet peygamberidir. Kur’an-ı Kerim barışı üç aşamada ortaya koymaktadır.

  • Bireysel barış

  • Toplumsal barış

  • Evrensel barış

İslam’a göre barışın en kestirme yolu, tüm insanlığın ortak paydası olan ve doğru ile yanlışın arasını ayırt etme ve hükümde isabetli olma anlamına gelen fıtrata yönelmek ve ondan çıkarılan evrensel ilkeler doğrultusunda hareket etmektir. Şimdi Kur’an’da barışın ele alınışına dikkat edersek şu şekilde sıralayabiliriz:

  1. Bireyin Kendisiyle Barışıklığı/Öz Barış Bireysel barış ile bireyin kendi kendisiyle barışık olması kastedilir.

  2. Güvenilir olmakla özgüven arasında nasıl sıkı bir ilişki varsa, toplumsal barışla bireysel barış arasında da aynı şekilde güçlü bir bağ vardır. Kendi kendisiyle barışık olmayan bireylerden oluşan bir toplumun güvenli ve esenlikle olması mümkün gözükmemektedir.

  3. Kur’an, bireyin öz barışını sağlamak için, öncelikle onun Allah’ın mahlûkat içerisinde yarattığı en değerli varlık olduğunu kabul etmesini tavsiye etmektedir.

  4. Ailede Barış Daha kapsamlı olan toplumsal barışın sağlanması, toplumun en küçük birimi olan aile barışının sağlanamaması durumunda da barışın sağlanamayacağının altını çizmektedir. Bu yüzden Kur’an, aile barışına da diğer barış türlerinde olduğu gibi büyük önem vermektedir. Kur’an, aile barışını, karşılıklı sevgi, saygı, güven ve sorumlulukların yerine getirilmesi üzerine inşa etmektedir.

  5. Toplumsal ve Evrensel Barış Kur’an’ın barışın sağlanması için ortaya koyduğu ilkeleri açısından bakıldığında, en çok yanlış anlaşılan konulardan birisidir. Aslında bu konunun temelinde de Allah’ın yeryüzündeki en değerli yaratığı olan insana duyulması gereken sevgi ve saygı vardır.

  6. Kur’an’ı inceleme konusunda bütüncül bir bakış açısı geliştiremeyen ve onun evrensel ilkelerini kavramada yetersiz kalan bazı müslüman gruplar, bu saygıyı sadece inanan insanların hak ettikleri yanılgısı içerisine düşmüşlerdir. Bu durumun anlaşılabilmesi için, Kur’an’ın isimlerinden en çok zikrettiği ve kendilerini büyük bir övgüyle andığı Hz. İbrahim ve Hz. İsa’nın tutumlarına bakmak yeterlidir. Müslümanlar bu iki peygamberin örnekliğini dikkate almayacaklarsa başka neyi kendilerine örnek olarak seçebileceklerdir? Hz. İbrahim, putperest halkı için bakın Allah’a nasıl bir niyazda bulunmaktadır? “Rabbim! O putlar çok insanları saptırdı; bana uyan bendendir, bana karşı gelen kimseyi Sana bırakırım; Sen bağışlarsın, merhamet edersin. Hz. İbrahim bu yakarışında, müşrik halkı için bile Allah’tan bağışlanma ve merhamet ümit etmektedir.

  7. Hz. İbrahim’in putperest halkını için barış ve huzur adına bu dünyada kazanılması gereken bir grup olarak gördüğü ve toplum barışının böyle mümkün olacağını bildiği için bu şekilde dua ederek Allah’tan yardım istediğini düşünmeliyiz. Dolayısıyla onlara bu dünyada zulüm, azgınlık ve bozgunculuk söz konusu olmadığı sürece insani ölçüler içerisinde davranılmasında onun açısından bir sakınca yoktur. Yani insani insanca bakmak!

  8. Kur’an-ı Kerim ve Peygamber efendimizin sünneti yanında Hulefâ-yi Râşidîn dönemi uygulamalarını dikkate alarak fakihlerin “dünya barışı” olarak ifade ettikleri bütün insanlığın ortak değerlerini ve haklarını gözetip aralarında adaleti temin ederek müslüman toplumun güvenliğini sağlama prensibi üzerine kurulmuştur.

  9. Bu teoriye göre Müslümanların uluslararası ilişkilerde takip edeceği yöntemlerin asıl hedefi yeryüzünde barış ve huzurun sağlanması üzerine inşa edilmiş olmalıdır.

Kaynak; TDV İslam Ansiklopedisi

Kur’an Yolu

Dergi Park

Önceki ve Sonraki Yazılar