Ahmet Özdemir
BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR
Geçtiğimiz ay onun “Ürgüp’te Bağ Bozumu” şiirini aktarmıştım. Ölüm yıldönümü nedeniyle Behçet Kemal Çağlar’dan söz edeceğim. Cumhuriyet döneminin ünlü şairlerinden Behçet Kemal Çağlar Kayseri’de Şabanbeyzadeler namıyla bilinen aileden Şaban Hamdi Bey’in oğluydu. Babasının memuriyeti sırasında bulunduğu Erzincan’ın Tepecik köyünde 1908 yılında doğdu.
Babası Kayseri'nin Bünyan Çağlayanı kıyısında yerleşmiş Burunguz Türkmen oymağındandı.
Annesi Balıkesir'in Çepni Yörüklerinden Kolağası Ahmet Ağa'nın kızıydı. Behçet ismi babasının amcasının ismi olarak, Kemal'de hürriyet kahramanı Namık Kemal'e izafetle verilmişti.
Eğitime, 1913’te Bolu’da İmaret İlkokuluna başladı. Şiir ezberlemeye ve okumaya meraklıydı. Öğretmenleri babasının ezberlettiği şiirleri okuturlardı. Asıl öğrenimine 1915 yılında Konya'da başladı. Konya Sultanisinin ilk kısmına devam etti. 1916’da babası Kudüs Ziraat Müdürlüğü'ne tayin edildiğinden birkaç ay Kudüs'te kaldı.
Kudüs'ten Kayseri'ye gelen Behçet Kemal, ilk, orta ve lise tahsilini Kayseri'de yaptı.
1925’te sınavla Zonguldak Maden Mühendis mektebine girdi ve 1929’da yüksek madem mühendisi olarak birincilikle mezun oldu. Maden Tarama Enstitüsü merkez mühendisi olarak Ankara'da göreve başlamıştı.
Mesleğiyle ilgili inceleme yapması için İngiltere’ye gönderildi. Yurda dönünce Halkevleri Müfettişliği yaptı.
1935'te getirildiği Halkevleri müfettişliği nedeniyle yurdun her tarafını dolaştı. Halk şiirleri ve halk sanatı ile yakından ilgilenmek fırsatını bulmuştu.
Faruk Nafiz Çamlıbel, Eflatun Cem Güney edebiyat hocasıydı. Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ın sohbetlerinden yıllarca feyz aldı.
Zaman gelecek, hocası olan Faruk Nafiz Çamlıbel ile birlikte 10. Yıl Marşını yazacaklardı:
Çıktık açık alınla on yılda her savaştan,
On yılda onbeş milyon genç yarattık her yaştan;
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük Anayurdu dört baştan.
Türk’üz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi,
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!
Behçet Kemal Çağlar’ın ilk şiiri arkadaşlarıyla çıkardıkları Hep Gençlik dergisinde yayımlandı. Daha sonra Türk Yurdu ve Hayat (1927) dergilerinde göründü.
Şiirde biçim ve öz olarak iki kaynaktan beslendi. Halk şiiri ve Kemalizm...
Hecenin olanaklarını, en yüksek sesi verebilmesi zorladı. Onun şiiri birey için değil, kalabalıklar içindi.
Babasının çeşitli bölgelerdeki memurluğu ve onun bütün ülkeyi kapsayan Halkevleri Müfettişliği ve doğu sınırlarında geçen askerliği nedeniyle Anayurdu köşe bucak dolaşabildi
Anayurt gibi Atatürk'ü de yakından tanıma sansı bulmuştu. Bazı mısraları sofrasında yazdığı oldu. Zonguldak Yüksek Maden Mühendis Mektebi'nden diplomalıydı ama ilk günden beri Anadolu'nun insan cevheri ile haşır neşir oldu.
Öncelikle Atatürk ve milli şiir temasında tanındı. Derin yurt sevgisi olan bir insandı. Haftalık dergiler ve günlük gazetelerde makaleler yazdı.
Atatürk'ün ölümü Behçet Kemal'in ruhunda derin bir acı yarattı. Memleketin ve milletin kurtulmasında Atatürk'ün başarılarının hayranı olarak, kendisini Atatürk'e ve O'nun devrimlerine adamasına sebep olmuştu.
Doğuda tanışıp kaynaştığım halk ozanları ona halkımı bir kat daha tanıtıp sevdirdi. Nitekim Halk Ozanlarıyla “Ankaralı Âşık Ömer mahlasıyla kıyasıya atıştığı oldu.
Cemâl Hoca
Ervâh-ı ezelde bezm-i elestde
Cem olup huzûr-ı Rahman’a geldik
İkrarımız belâ, özümüz meste
Eli bağlı saf saf divana geldik
Müdamî
Ervah-ı ezelde yaradılışta
Belâ diye tamam imana geldik
Nûr-ı Muhammed’i ilkin görüşte
Şefaat umarak güvene geldik
Âşık Ömer
Dokuz yüz kırk iki tarih bu zaman
Kars denen belde-i törene geldik
Sevdanın elinden çekerik aman
Gönül metahını ziyana geldik
Nihanî
Üç yüz on sekizde hatm oldu gaflet
Sevda izhar oldu beyana geldik
Derûnumu yaktı ah ile hasret
Hasretlik ucundan amana geldik
Cemâl Hoca
Biri Camuşlu’dan, biri Bardız’dan
Biri de Poshof’lu sayılır bizden
Mevla, düşmanları kahreyle tezden
Biz de bu niyetle cevlana geldik
Müdamî
Niyetin pek hoştur, rast getir Allah
Kahr olsun düşmanlar bulmasın felâh
Hükm-i tevârih bu, inandım billah
Tasdikimiz Kur’an, bürhana geldik
Nihanî
Beraberce yürür kurtlar, koyunlar
Ne güzel tarihtir, görene bunlar
El savaşta, bizde güzel oyunlar
Dem çeküp, şevkile demana geldik
Âşık Ömer
Zamanlar, zamanlar, geçip devretti
Felek gah lutfetti, gahi cevretti
Tâli‘ Viyana’yı en son Sevr etti
Atatürk denilen arslana geldik
Cemâl Hoca
Mürid irşad için, amele muhtaç
Kâmiller bâbında kemale muhtaç
Der ki Cemâl bizler Cemâle muhtaç
Yana yana yandık pervane geldik
TBMM VII. ve VIII. Döneminde Erzincan milletvekili olarak hizmet etti. 15 Ocak 1949' da Şemsettin Günaltay' ın başbakanlığa atanmasının ardından istifa etti.
İstifasını şöyle anlatıyor: “1948 başlarında laiklik ve devletçilik ilkelerinde Atatürk'ün yolundan çıktığını gördüğüm için saflarından ayrılmaya karar verdiğim partinin bana sağladığı milletvekilliğini, Meclis kürsüsünden istifa etmek suretiyle bıraktım.”
Onu başka bir parti aday gösterdi, noter marifetiyle reddetti. Temsilciler Meclisi'ne çağrıldı, umutla katıldı. Cumhurbaşkanlığı kontenjanından senatör olması istendi. Demişti ki: “Günlük politikadan tiksindiğim için kabul etmedim. O gün bu gündür yazarlık ve öğretmenlik yapıyorum. ”
Sırasıyla Robert Kolej'de öğretmenlik, Kurucu Meclis Devlet Başkanı Temsilciliği, TRT Yönetim Kurulu Başkanlığı, Akbank Neşriyat Müdürlüğü, TRT Program Uzmanlığı görevlerinde bulundu. 1 Nisan 1948'de 35 sayı süren haftalık "Şadırvan" sanat dergisini çıkardı.
Behçet Kemal, sanat yolculuğuna nasıl bir düşünce ve inançla çıktığını 1935 de Yücel Dergisi'nde şöyle belirtiyordu:
"Benim ruhum denizin, Ada çamlarının, Boğaziçi mehtabının işlediği bir dantela değildir. Ben 20 yaşıma kadar büyük şehir ve deniz görmedim. Fakat acunun en büyük, en temiz ve en derin halkı içinde yetiştim.
Anadolu'da doğdum ve büyüdüm. Ben edebiyata ağlayarak değil, haykırarak; şüphelenerek değil, inanarak başladım. Haykıracağım ve inandığım şeyi yazmaktan başka bir şeyi yapmaya niyetim yok.."
İstanbul Radyosu'nda, 27 Mayıs'tan önce ve sonra, aralıklı olarak Şiir dünyamız programını yönetti...
Bazı şiirleri Münir Nurettin Selçuk tarafından bestelenmişti. Bunlardan birisi Nihavent makamında çok sevilen bir şarkıydı.
Yok başka yerin lûtfu ne yazdan ne de kıştan
Bir tatlı huzur almaya geldim Kalamış'tan (âh Kalamış'tan)
Yok zerre teselli ne gülüşten ne bakıştan
Bir tatlı huzur almaya geldim Kalamış'tan (âh Kalamış'tan)
İstanbul'u sevmezse gönül aşkı ne anlar
Düşsün suya yer yer erisin eski zamanlar
Sarsın bizi akşamla şarap rengi dumanlar
Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan (âh Kalamış'tan)
(of of of) Fethettiniz ay parlayarak sen gülerekten
Gündüz koya sen gel gece kalsın aya nöbet (of)
Ses çıkmıyor artık ne kürekten ne yürekten
Emret güzelim istediğin şarkıyı emret (of)
Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan (âh Kalamış'tan)
Son olarak TRT'de program uzmanı iken, 24 Ekim 1969'da İstanbul’da öldü.
ALIN YAZIMDAN 12 SATIR
Benzimi ağartıyor ilk ışığı yarının;
Güne, karanlıkları başlamadan, küskünüm.
Alnımda kırışıklar görenler sanmasın ki
Günlük yoksulluklarla, özlemlerle üzgünüm,
Ben, bu dönek, bu şaşkın, düzensiz yuvarlağa
Özgür göğe serpili bir yıldızdan sürgünüm.
Köle düşenleri de devlet kurdu soyumun
Kalkınıp doğruldukça eğemen geçti günüm.
Ey toprak altında da ayaküstü gömülen
Ey yerin altında da ayakta duran Hün'üm!
Baş eğip diz çökecek günlerim geçti artık,
Ayağa fırlayacak, şaha kalkacak günüm...
RUHU ŞAD OLSUN