Abdullah Gürgün

Abdullah Gürgün

KIBRIS'TA BM GÖZETİMİNDE TÜRK SOYKIRIMI -4

1964 YAZINDA NE OLMUŞTU

Kitap, 8 Ağustos 1964'e dek Rumların Kıbrıs'taki Türklere uyguladığı etnik temizliği ayrıntılı bir şekilde okuyucuya sunuyor. Kıbrıs'ta görev yapmış ve Kıbrıs Türklerine silah kaçırmış bir İsveçli'nin bakışıyla Kıbrıs sorununu yansıtıyor.

1964 yazı Kıbrıs Türkleri açısından ölümden dönüş dönemidir.

Erenköy, Kıbrıs Türklerinin Türkiye ile  ilişkisi olan tek bölgesiydi. Tamamen izole edilmişti. BM eşliğinde ulaşım sağlanıyordu. Tüm ticaret, tarlaların ekilip biçilmesi, hastaların getirilip götürülmesi BM birliklerinin yardımıyla yapılıyordu. Tüm yollar, limanlar, hava alanları, elektrik ve su tesisleri, her şey Rumların elindeydi. Yaz başlarında Türk balıkçı tekneleri ve diğer tekneler Kıbrıs Türklerinin kendilerini savunması için silah getirmişlerdi. Bunu kuşkusuz, Makarios hükümeti kabul edemezdi.

General Grivas komutasında 25.000 kişilik tam teçhizatlı ağır silahlı kuvvet vardı. Yunanistan'dan gelenlerle daha da güçlendirilmişti.

Temmuz Ağustos arası Erenköy bölgesi kuşatıldı. Karşılarında 500-600 kişilik 15-75 yaş arası gönüllülerden oluşan kötü silahlanmış bir Türk gücü vardı. Ellerinde av tüfekleri, eski mavzerler, birkaç makineli tüfek, birkaç bazoka bulunuyordu.

Ağustos ayının ilk haftası Rum ve Yunan güçleri saldırdı ve beş köyden dördünü aldı. 8 Ağustosta Erenköy'e öldürücü darbeyi vurmak üzere harekete geçtiler. Son günlerde birçok kez ihtarda bulunan Türkiye, ihtarları ciddiye almayan Rum ve Yunan kuvvetlerine karşı son anda hava harekatına girişmek zorunda kaldı. Rum ve Yunanlar ağır kayıplar vererek çekildiler.

Kıbrıs Türkleri tarih sahnesinden silinmekten kurtulduktan bu yana her 8 Ağustos'ta Erenköy'de bir araya gelerek şehit ve gazilerini anarlar, onlara teşekkürlerini sunarlar ve kurtuluş günlerini kutlarlar 

1974 BARIŞ HAREKATI

Ancak sorun bitmez. Kıbrıs Türkü daha nice acılar yaşar. Türkiye, sorunu kökten çözen hamle için yine on yıl daha bekler. Ve sonunda 20 Temmuz 1974'te Kod adı "Atilla Harekatı" olan, Kıbrıs Harekatını başlatır. 14 Ağustos'ta Türk Birlikleri'nin başkent Lefkoşa'ya girmesiyle noktalar.

WİLLY LİNDH İLE SÖYLEŞİ

Kıbrıs Rumları karşısında  en umarsız anlarında Kıbrıs Türküne el uzatan dost İsveçli Willy Lindh ile söyleştik.

- Bu kitabı neden yazdınız, diğer dillere çevrilecek mi?

Kitabı İsveçlilerin benim bu Kıbrıs konusunda neden taraf tuttuğum hakkında bir fikir almaları için yazdım. Bazı tehlikeleri içerse, tarafsızlıktan ayrılmak anlamına gelse de zayıf olan tarafa yardım etmek istedim. Aslında bu kitabın temelini elli yıl önce sekiz ay hapiste kaldığım zaman yazdım.  Elli yıl sonra konu yeniden güncelleşince yayınlamak için düzeltmeler ve eklemeler yaptım. En kısa zamanda İngilizceye ve Türkçeye çevrilmesini istiyorum. Burada, KKTC'de hem yabancılar hem de Türkler arasında kitaba büyük ilgi var.

- Kitabınızın adı neden "BM Koruması Altında Soykırım"? Gerçekten Kıbrıs Rumları BM koruması altında soykırım mı yaptılar?

Soykırım, tanıma göre; bir halk grubunun örgütlü, sistemli bir şekilde yok edilmesidir.  Kıbrıs'ta olan da, "Yasal" Kıbrıs Rum hükümetinin sistemli olarak Kıbrıs Türklerini, hükümet güçlerine karşı ayaklandılar bahanesiyle yok etmesi olayıdır. "1963 Noel katliamına Kıbrıs Türklerinin kendileri neden oldu" demek hiçbir mantığa sığmaz. İngilizce Kıbrıs Rum gazetesi Cyprus Mail'de  Loucas Charalambos, yazdığı yazılarda Kıbrıs Türklerinin isyan ettiği iddiasını yalanladı ve Türklerden yüz kadar insanın öldürülmesi olayını kendilerinin örgütlediği savını açık ve net bir yalan olduğunu belirtti. Tüm suçun Makarios, Ulusal Muhafızlar, Nikos Samson ve onun iyi örgütlenmiş eşkiya birliklerinin olduğunu yazdı. Bunun karşısındaki tüm iddialar ona göre tam bir yalandı. 

En dikkat çeken nokta BM'in,  Büyük Britanya, Yunanistan ve Türkiye tarafından kabul edilen 1959/60 anayasının tam tersine,  Kıbrıs Rum hükümetini adanın yasal hükümeti olarak kabul eden bir karar almasıydı. Böylece Kıbrıslı Türklerin, eşit taraf olarak  adadaki tüm hakları ellerinden alındı ve hiçbir garantisi olmayan bir azınlık yapıldı. Türkiye Makarios'un iktidarı ele almasına karşı çıktı. Makarios, Türkiye'nin hâlâ geçerli olan anayasa uyarınca garantör devlet hakkını kullanıp  müdahale etme olasılığına karşı, Kıbrıs'a 1960 Mart ayında BM'in barış gücü getirmesini kabul etti. Makarios adada BM güçleri olursa  Türkiye'nin Kıbrıslı Türkleri korumak için askeri müdahalede bulunamayacağını düşünüyordu. Böylece rahatlıkla Türklerin hakkından gelecekti. U Thant (BM Genel Sekreteri)  ile olan ama pek bilinmeyen kişisel ilişkileri 186 numaralı kararın çıkmasında mutlaka rol oynadı. Birbirlerini Bağlantısızlar Hareketi (NAM) yönetiminde bulundukları zamandan tanıyorlardı.

- BM ne yapmalıydı? 

BM kuşkusuz bütünüyle Kıbrıs Rum tarafını temsil eden bir hükümeti yasal hükümet olarak kabul etmemeliydi. Doğru tavır alarak, Anayasaya uygun olan, iki eşit halk grubunun hükümetini kabul etmeliydi.

- Kitabınıza nasıl tepkiler geldi?

Değişik tepkiler geldi. İsveç Televizyonu "Yıl 1964 idi" programında benimle bir röportaj yaptı. Tepkilerin çoğu olumluydu. Bazı webb sayfalarında bazı olumsuz yazılar çıktı. Bazıları, kalleş, hain, rüşvetçi dediler. Olumlu yanı kitaba olan ilginin artmasıydı. Hatta bazı kişiler Kıbrıs'a gelerek olayların geçtiği yerleri gezdiler.

Türkiye Kıbrıs Türklerine uygulanacak büyük bir katliamı önlemek için 1964 Ağustos ayında son dakikada Dillirga bölgesine savaş uçaklarını gönderdi. BM Barış gücü çatışmaları durdurduğunu iddia etmesine karşın aslında tüm birliklerini oradan çekmişti. Çatışma bölgesine yoğunlaşmaya çalışmamıştı. Kendi kuyruğunu kurtarmak için ödlekçe oradan çekilmişti. Bu durumda Türkiye için müdahaleden başka hiçbir çözüm yolu kalmamıştı. Bu durumda tam bir başarısızlığa uğrayan BM Barış Gücü'nün sonuçlara katlanıp adayı terketmesi gerekirdi. Ama hiçbirşey olmamış gibi davrandılar. Aynı nedenle Rum tarafının Yunanistan'dan askeri birlik ve mühimmat getirmesini engellemek için hiçbir girişimde bulunmadılar. Bence bunun bir nedeni de, NATO ya da BM içinde Kıbrıs meselesinin Yunanlarca halledilmesi görüşünün güç kazanmasıydı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında, nüfus çoğunluğu Türk olanlar da dahil,  tüm adalar Yunanistan'a geçmişti. Yunanistan'ın Kıbrıs'ı da almasının en iyi seçenek olduğu görüşü vardı. Pekçok kişi anayasanın Rum çoğunluğa dayatıldığı ve haksızlık olduğu görüşündeydi. Bu Yunan propagandası kuşkusuz ABD ve AB liderleri arasında yaygındı. Yunan lobisi her yerde Türklerden az olmasına karşın, daha güçlü ve sesi daha gürdü. İsveç'te de öyle değil mi?

- Uçağı düşürülen Pilot Cengiz Topel'in yakalanıp işkence edildiğini yazmışsınız, Savaş esirlerine nasıl davranılıyordu?

Cengiz Topel canlı yakalanmıştı. Ancak Kıbrıs Rumları tarafından ele geçirildi. Bulunduğunda ağır işkence görmüş olduğu görüldü. Bedeni ağır eziyet görmüştü. Gözlerine inşaat demiri çakıldığını duydum. Daha başka ayrıntılara girmeye gerek yok. Ben kendim ağır eziyetler görmedim ama askerlerim yol kontrollerinde Türklerin çok eziyet gördüklerine dair raporlar veriyorlardı.

BM NE YAPTI?

 - BM Barış Gücü barışı sağlamak için neler yaptı?

Bazı küçük çatışmaları durdurduğunu söyleyebiliriz.  Ben kendi birliğimle ateşkes için sayısız kez köylere gittim. Ancak büyük çapta saldırılar olduğunda güçlü bir şekilde müdahale edemiyordu. En büyük sorun buydu. O zaman tüm adada 8.000 askerimiz vardı. Bugün 700 kadarlar. Güçlü bir yönetimle gerçekten barış sağlayabilirdik. Ama BM oraya Makarios'un isteğiyle gelmişti ve Rumlara ciddi bir şekilde karşı durmaya cesaret edemiyordu. 1974'ten sonra barış gücü, İsveç birlikleri, esas olarak güneş altında paralı tatil yapıyorlar. Acaba kaç gönüllü Kamçatka'da, Kuzey Grönland'da ya da Alaska'da görev yapmak için BM Barış gücüne gelir. Çok olacağını sanmam.

- Kıbrıslı Türk ve Rumların Birleşmiş Milletler Örgütüne ve askerlerine karşı tutumları nasıldı?

 Rumlar Örgüt olarak Birleşmiş Milletler'e (BM)  çok olumlu bakıyorlardı. Çünkü orada BM'in bulunması sayesinde Makarios Türklere istediği gibi davranabiliyordu. Adada BM olduğu sürece Türklere ne yapılırsa yapılsın Türkiye müdahale edemiyordu. BM Genel Sekreteri U Thant, Makarios'un şahsi arkadaşıydı ve onu destekliyordu. Rumlar Türklere çok aşırı şiddet uygulayıp medyada fazla yer almadığı sürece ses çıkarmıyordu. Türkler ise BM direktifleri konusunda güvensizdi ama özellikle bizim onlara silah taşıdığımız ortaya çıktıktan sonra yerel askeri birliklere karşı oldukça olumluydular. 

- Neden Türklere yardım ettiniz?

Rumların Türklere nasıl davrandıklarını gördükten sonra Kıbrıslı Türklere yardım etmemiz doğaldı. Erenköy bölgesine yapılan yoğun saldırıdan sonra gerçekten durum ciddileştiğinde BM'in Türklere yardım edemediğini açık seçik gördük. Küçük olaylara, köyler arasında birbirlerine ateş etmeye müdahale edilebiliyordu ama Rumlar düzenli birlikler ve ağır silahlarla saldırdığında elden birşey gelmiyordu.

Ben bugün olsa yine aynı şeyi yapardım. Umarım pekçok insan da öyle yapar. Elimizden geldiğinde zayıfa yardım etmeliyiz.

Eski BM askerlerinden bazıları tarafsız olmadığım için beni şiddetle eleştirdiler.  Ama o zaman BM'in tarafsız olması gerekirdi. Kesinlikle tarafsız olmadı.

- Şimdi Kıbrıs'ta yaşıyorsunuz. Bu durum İsveç, İsveç Medyası ve İsveç hükümetine karşı düş kırıklığı içinde olmaktan mı kaynaklanıyor  yoksa başka nedenleri var mı? 

2000 yılından bu yana küçük kızım ve eşimle KKTC'de yaşıyoruz. Pekçok nedeni var. İsveç makamları, medya ve bazı kişiler tarafından bana nasıl davranıldığı herkesçe biliniyor. Öte yandan akrabalarım, silah arkadaşlarım istisnasız bana anlayış gösterdiler ve davranışımı takdirle karşıladılar. Zamanla olay unutuldu hatta askeri makamlar da benim geçmişimi unuttu. Bölgesel savunma konusunda yüzbaşı rütbesiyle tabur komutanı olarak yeni bir askeri kariyerde yaptım. "Eski günahlarıma" bakmadılar. Belki belgeler kayboldu, bilmiyorum.

Kıbrıs'a yerleşmeyi hep istiyordum. Erenköy ve Türkiye'de yaşadığım sürelerde pekçok öğrenci tanımış, onlar tarafından Kıbrıs'a davet edilmiştim. Sonunda buraya yerleşmem bir rüyanın gerçekleşmesi oldu.

Rahat iklim, dost ve yardımcı insanlar, düşük suç işleme oranı gibi olumlu nedenleri de saymalıyım. KKTC gibi küçük bir ülkede dost edinmek de kolay. O zamanki Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş da dostumdu. Kısa bir sürede bize yurttaşlık verdi. Ben şimdi 76 yaşındayım. Ayda birkaç hafta İsveç, İngiltere ve Almanya'dan gelen turistlere rehberlik yapıyorum. Hem İsveç emekli maaşıma katkı sağlıyor hem de ilginç bir işle uğraşmış oluyorum. Eşimin kedi köpek pansiyonu var. Ona yardım ediyorum. Fiatlar Türkiye'den yüksek olsa da soyulmadan dışarda sık sık yemeğe çıkmak da mümkün. İsveç'te bunu yapmak kesinlikle olanaksız.

İsveçli subayların yaptığı Türkiye'de büyük sempatiyle karşılanmıştır. Hürriyet Gazetesi Muhabiri Ümit Deniz İsveç'ten  İsveçli subayların mahkemelerini yazmaktadır. İsveçlilere Türkiye'den  mektuplar yağmaktadır. Birçok dernek, gençlik örgütü subayları Türkiye'ye davet etmektedir. Hürriyet  bu iki İsveçli subayı masraflarını kendileri karşılamak üzere Türkiye'ye davet eder (resim willy lindh_hürriyet muhabiri ümit deniz- helge hjalmarson). Willy Lindh ve Helge Hjalmarsson 9 Kasım 1964 tarihinde Hürriyet'te bir teşekkür mektubu yayınlarlarlar.

Mektup şöyle: "Türk Ulusuna, Kıbrıs ve İsveç hapishanesinde bulunduğumuz süre içinde gösterdiğniz iyi niyete ve armağanlara teşekkür ederiz. Ülkemize karşı her zaman dostluk göstermiş olan güzel ülkenize ziyaret için yaptığınız dostça davetiniz içinde ayrıca teşekkür ederiz. Tüm kalbimizle umut ediyoruz ki, insanlık kazanacak ve Kıbrıs sorunu barış içinde çözülecektir ve Kıbrıs Türkleri özgür bir ülkede insanca bir yaşama kavuşacaklardır. İsveç BM Kıbrıs Barış Gücü Eski Teğmenleri Helge Hjalmarsson ve Lars Lindh"

Olayı İsveç'te yaşayan Türk Gazeteci fotoğrafçı Güneş Karabuda ve eşi İsveçli gazeteci filmci Barbro Karabuda duyarlar. Barbro Willy ve Helge ile tanışır söyleşir evine davet eder." Türkiye'den geri gelecek misiniz" sorusunu sorar.Willy'nin kitabına göre yanıt şu şekildedir: Elbette döneceğiz. Önümüzdeki on yada yirmibeş yıl ülke kaçkını olmak istemeyiz". Oysa Barbro'nun yazıyı yayınladığı Gazete iki subayın Türkiye'ye gideceği günü bekler, Danimarka'da Kastrup'ta İki subay ve Hürriyet Muhabiri Ümit Deniz'in resimlerini çeker... Ancak subaylar burada durduruurlar ve yakalanıp Stockholm'e geri gönderilirler. 20 Kasım tarihli Expressen Gazetesinin birinci sayfasında Helge Hjalmarsson, Ümit Deniz ve Lars Willy Lindh'in ellerinde kadehlerle neşeli bir resim ve üstünde kocaman puntolarla "Firar Engellendi" başlığı vardır.

Expressen içerde de iki sayfa bu olayı duyurur ve Barbro'nun yazısını "BM kaçakçıları Büyük Bir Gizlilik İçinde Türkiye'ye Kaçıyorlar" başlığıyla verir. Altındaki özette, "Kıbrıs'ta silah kaçakçılığı yapan Lars Linde ve Helge Hjalmarsson olabildiğince gizli bir şekilde İsveç'i terkettiler. Bu yazı okunurken son anda bir şey olmazsa İsveç polisinden uzaklaşmış olacaklar" uyarısı yer alıyor. Söyleşi'deki "Geri gelecek misiniz?" sorusunun yanıtı ise, "Evet, öyle yaparız işte..." şeklinde. Gazete Lars Willy ve Helge'nin Barbro ve Güneş Karabuda çiftinin evinde, çiftin kızları Deniz Karabuda ile resimlerin koymuştur. Resim altında Deniz'in İsveçlilere Türkçe öğrettiği yazıyor. Küçük Deniz "fisk Türkçe balık demektir" diyor.

Helge ve Lars kaçma tehlikesine karşı yakalanıp gözaltına alınırlar, Bir İsveç gazetesi Hürriyet'te çıkan mektubu haber yapar (resim hürriyetten alıntı yapan gazete).  İsveçlilerin Türkiye'ye gideceklerini hiç de gizlemediklerini yazar. Yüksek mahkeme kendilerine 8 ay hapis cezası verir ve serbest bırakır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar