Osman Selim Kocahanoğlu

Osman Selim Kocahanoğlu

MEDRESE ÖĞRETİSİ MÜZİK VE SOKRAT

Değerli okurlarım. Şu ramazan bayramında siz evinizde otururken ben de gene boş duramayıp, masamın üzerinde kendi kendimle teorik bir gezintiye çıktım. Hiç ummadığınız belki gereksiz bile bulacağınız, şu "müzik" kavramı  üzerinden bir beyin jimnastiği yapayım istedim:

Hangi kültür, hangi dil, hangi millet, hangi cins ve renk, hangi coğrafyadan olursa olsun, insanoğlu doğduğu çevrenin sosyo-kültürel olguları içinde nefes alır. Yaşadığı ortamın kendi ruhunda yarattığı duygusal  güzelliklere bigane kalamaz.   

Bunun başında önce ailesi sonra tabiat veya doğa gelir. Doğa ve çevre, gecesi gündüzüyle, neşe ve hüznüyle baştanbaşa  şarkı ve müziklerle doludur. Kuşların dili, rüzgârın esintisi, denizin dalgası, daldaki yaprağın kıpırtısı, çocuğun ağlayışı ve gülüşü, kuzunun meleyişi, arıların vızıltısı bile müzikal bir terennümdür. 

Müzik denilen duygusallığın dilini, sözcüklerini anlamamıza bile gerek yoktur. Onun dili  ruhumuz ve gönlümüze seslenen, yüreğimizi bazan titreten bazan coşturan manevi bir gıdadır.

İnsan aynı zamanda yaşadığı toplumun bir parçasıdır. Müzik, insan ruhunu bazan sevgi ve güzelliğe, bazan coşku ve heyecana motive eden, şiirsel - duygusal, hatta Tanrısal bir melodinin ahenginde yoğrulur. Örneğin türkülerle büyüyüp kendini onun duygusallığında bulan insanımız; bazan bir davulun sesinde kaybolur, bazan bir kemençe eşliğinde elele verir, bazan bir Zeybeğin ahenginde dizlerini yere vurur...Müziğin bu ritim ve hareketleri, ruhumuzu tazeleyip kendimizden geçirir, bize verdiği duyumsamalar, bütün coğrafya ve kültürler için aynıdır, değişmez.... 

Gelmek istediğimiz nokta şurası ki, insanın içini ısıtan, gönlünü ferahlatan bu heyecanlar, ne var ki, medrese  öğretisinde bir türlü yerini bulamaz, hoş karşılanmaz. Eğer müziğin içinde bir de kadın öznesi varsa, sevginin yerini bir anda karanlığın kabusu basıverir. Müziğin bize verdiği manevi gıda, "teganni zinası" diye haram kılınır.  Devreye bir de, "el zinası", "bel zinası",  "göz zinası", gibi günahlar sokulur. Hurma kültürünün gerekçesine bakılırsa, müziğin insanda bireysel veya topluca yarattığı coşku/ heyecan, biz kulları ahiret yolundan uzaklaştırır!...

Biz de bu cami cemaatine diyoruz ki. Bir gün de olsun hutbenizde deyin ki, ey cemaati müslimin! Hırsızlık, rüşvet, yolsuzluk dinimizde haramdır. Bütün İslam dünyasının siyasetçileri bu haramı yiyor, dinin emirlerine uymuyorlar. Onlara oy vereceğimize  protesto edelim! Yarın herkes Ayasofya meydanına! Bunu yapmadığımız sürece kıldığımız namazlar gösterişten öteye gitmez!  Bütün İslam dünyasının derdi de bu değil mi? 

Kısaca, Hurma kültürü dediğimiz düşünme sistematiğinin  insan ruhuna ilişkin algı ve yorumları, insan varlığının yaratılış hikmetİni  belirleyen ruhsal/ bilimsel verilerden de uzaktır. Psikoloji ve psikiyatri artık bir bilim dalıdır. Özetle medrese öğretisi denilen  inanç sisteminin  "sevap - günah, haram - helal" gibi kavramları, çağımız insanının ruhunu, uygar toplumun dünyevi hayatını kavramaktan uzaktır. Bu paradigma değişmeden kendimizi bile tanıyamayız. Kendini tanımayan insan başkasını nasıl tanısın?! 

Yanlış hatırlamıyorsam, ARİSTO mu SOKRAT mı bilmem, Atina üniversitesinin kapısına şu levhayı asmışlardı...

KENDİNİ BİL! Kalın sağlıcakla...

Önceki ve Sonraki Yazılar