Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

ADALET BAKANI VİGİLANTİZM NEDİR, BİLİYOR MU?

 Toplum öfkeli, hem de uzun süredir.

Öfkenin sebepleri belli: Toplumun adalet duygusu ciddi şekilde örselenmiş durumda.

Allah kimsenin başına vermesin, trafik kazasında ölebilirsiniz, sokakta gaspçı şiddetine maruz kalabilir, hatta ölebilirsiniz, eşiniz/siz tecavüze uğrayabilirsiniz, küçücük maaşınızdan yıllarca biriktirdiğiniz kefen paranızı hile ile elinizden alabilirler, sokak magandalarının rastgele ateşlediği tabancanın kurşunu ile ölebilirsiniz, trafikte veya bulunduğunuz herhangi bir kuyrukta zorla önünüze geçmeye çalışan kişiyi uyardığınız için şiddete maruz kalmış ve hatta öldürülmüş olabilirsiniz ilh. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.

Tüm bu durumlarda zanlı, sanık sandalyesine oturtulsa dahi, tutuklanmayacak, velev ki, kamuoyu baskısı veya benzeri başka sebeblerle tutuklanma gerçekleşse dahi, ilk celsede salıverilecektir: Tutuksuz yargılanmasına...

Her gün, Türkiye’nin gözleri önünde mahkemeler bu tür binlerce karar veriyor.

MAHKEMELER NEDEN SUÇLULARI SALIVERİYOR?

Konu hakkında bilgisi olmayanlar, genellikle bu durumu sanığın “kollandığı”na yoruyorlar. Halbuki, gerçek çok farklı.

Türkiye’nin yargı sistemi sanığı sosyal, siyasal, etnik veya inançsal aidiyetine bakmadan kolluyor!

Nasıl mı?

7242 sayılı “CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUN”da, 14 Nisan 2020 tarihinde yapılan değişiklik ile, 6 yıl ve daha az hapis cezası almış hükümlülere tahliye yolu açılmıştır.

Bununla birlikte, düzenleme sadece geçmişe yönelik olmadığından, güncel olarak da işletilerek, 6 yıl ve daha az ceza öngörülen suçlardan haklarında dava açılan kişiler de tutuklanmamakta, “denetimli serbestlik” hakkından yararlanmaları sağlanmaktadır!

Dolayısıyla, eşine, çocuklarına şiddet uygulayan, sokakta ihtiyar birisini döverek elinden cüzdanını gasp eden, otobüsten inen kızı takip ederek tecavüz girişiminde bulunan vs suçlara bulaşan kişilerin tutuklu yargılanması için karar verme yetkisi mahkemelerin elinden alınmıştır!

Adalet Bakanlığı ve hükümetin başı olarak Cumhurbaşkanı bu yasal değişiklik ile, terör ve devlete karşı işlenen suçlar gibi, kısmî kısıtlamalarla birlikte çok geniş bir alanda 6 yıldan daha az hapis cezası öngörülen yasa maddelerinden yargılanan suçluların hapishanede tutulmasını değil, halkın arasına karışmasını tercih etmiştir!

Dünyada hiçbir ülkede örneği olmayan bu uygulamaya karşı, ne yazık ki, muhalefet de suskun kalmaktadır.

ADALET BAKANLIĞI’NIN GÖREVİ SUÇLULARI SALIVERMEK Mİ?

Son 20 yıl içerisinde suç ve suçlular sayılarında korkunç bir artış gözleniyor. Ancak, Adalet Bakanlığı suç artışlarının nedenleri ve önlemlerine kafa yormak, suçu önleyecek araştırmalar yapmak, projeler geliştirmek yerine, sürekli daha fazla cezaevi yapmak için proje üretiyor.

Suçlular, cezaevi inşaatlarından daha hızlı arttığı için de, 6 yıl altı hapis cezası ile yargılanan ve/veya cezalandırılan suçluları sokağa salmayı “çözüm” olarak düşünmüşler!

6 yıl ve altında hapis cezası ile yargılananların ve hükümlülerin cezaevinde kalmasına gerek yoktur, fikrini bulan kimse, ona “yüzyılın yargı reformu ödülü” vermeyi öneriyorum!

Büyük ihtimalle, dünya yargı tarihine de adını yazmak gerekir! Mutlaka yazılacaktır, şüphesi olmasın. Ama, nasıl yazılacağını şu an tahmin bile edemiyorum!

Suçlulara cezaevi inşaatı yetiştiremeyen Adalet Bakanlığı, çareyi suçluları aramıza salmakta bulunca, bakanlığın görev tanımı da değişiyor, haliyle...

Her ne kadar, ironi yapsam da, bir süre sonra denetimli serbestlikten yararlanacak sanık ve hükümlülerin yargılandığı hapis cezası oranı Bakanlık tarafından 6 yıldan 8 yıla çıkarılırsa, şaşırmayacağımı şimdiden ilan etmiş olayım.

Son 4 yılda iki kez örtülü af çıkarıldığı ve her defasında yaklaşık 100 bin suçlu salıverildiği halde, şu anda cezaevlerinde yaklaşık 400 bin hükümlü var!

Böyle giderse, cezaevlerinde yatan, 6 yılın üzerinde hapis cezası alan hükümlü sayısı çok daha artacak!

Kel başa şimşir tarak! Böyle ülkeye böyle adalet!

HALK KENDİ CEZA İNFAZ YÖNTEMLERİNİ GELİŞTİRİYOR!

Adalet Bakanlığı cezaevi inşaatları nedeniyle çok yoğun olduğu için, farkına varmıyor olabilir. Ancak, artık halkın yargı sistemine güveni ciddi ölçüde zedelendi.

Halk, suçluyu kendi yöntemleriyle cezalandırmak yoluna gidiyor.

Ajanslardan önümüze her gün gelen bu tür haberler, şaşırtıcı derecede artmaya başladı.

Hırsıza meydan dayağı, tacizciyi halkın elinden emniyet güçleri zorlukla aldı, gaspçıyı öldüresiye dövdüler” benzeri haberler her gün önümüze düşüyor.

Ülkenin her yöresinden artan bu tür haberlerin işaret ettiği gerçek şudur:

Toplumun incitilen adalet terazisi kendi başının çaresine bakmaya yöneliyor!

Son olarak, Manavgat’ta yangını çıkardığından şüphelenilen birkaç kişiyi linç edilmekten Jandarma’nın kurtardığı haberi, nasıl ciddi bir öfke patlaması arifesinde olduğumuz hakkında ciddi bir uyarıdır.

Sayın Adalet Bakanımız, bu konuyu ciddiye almazsa, bedelini bütün Türkiye ödeyecektir.

Eğer, vigilantizm dediğimiz, kişi veya kişilerin devletin hukukuna tabi olmayıp, kendi hukuklarını uygulamaya yönelmesi, toplumsal bir seçeneğe dönüşürse, ülke yangın yerine döner.

Vigilantizm, yani kişilerin çatışmalı durumlarda kendi adalet ölçütlerini hayata geçirmesi, temelde, sosyal/siyasal sisteme bir isyandır.

Öncelikle, şunu belirtelim. Türkiye’de genel kabul gören anlayışın tersine, vigilantizm tek başına linç yöntemi değildir.

Linç, topluluk halinde bir kişi veya bir gruba uygulanan infaz yöntemidir.

Ancak, vigilantizm kişilerin veya toplulukların kendi hukukunu uygulaması durumudur.

Linç uygulayanlar, emniyet ve yargı güçlerinin otoritesine saygı duyabilirler, boyun eğebilirler.

Ancak, vigilantizm, emniyet güçlerinin otoriterisini reddetmek, onun yerine kendi hukukunu uygulamak durumudur.

İşte, Türkiye’nin bugün bulunduğu nokta tam da burasıdır.

Bizden uyarması! 

Önceki ve Sonraki Yazılar