Bora Özizmirli

Bora Özizmirli

İRAN NE YAPMAK İSTİYOR?

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan’ın kutlu zafer şöleninde bulunmak üzere, şeref konuğu olarak davet edildiği Bakü’de, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki tarihsel dayanışmaya atıfta bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında iki önemli vurgu yaptı.

Birincisi; Azerbaycan’ın tarihsel sürekliliğine vurgu idi:

İşgal altındaki toprakları, 30 yıllık aradan sonra Karabağ ile Azerbaycan halkı ile buluşturan kutlu neferleri tebrik ediyor, onları cepheye gönderen anaların ellerinden öpüyorum. Milli Lider Haydar Aliyev'i de burada rahmetle yad ediyorum. Azerbaycan, kardeşim İlham Aliyev'in dirayetli liderliği altında inşallah destan yazmaya devam edecektir.

Cumhurbaşkanı’mızın ikinci vurgusu da, tarihsel Türkiye-Azerbaycan kardeşliğinin sürekliliğine idi:

Türkiye ilk andan itibaren tüm kurum ve kuruluşları ile Azerbaycan'a destek vermiş. Yanında olmuştur. Büyük lider Haydar Aliyev'in "İki devlet tek millet" sözünü şiar aldık. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi Azerbaycan'ın kederini kederimiz, sevincini sevincimiz bildik. O nedenle Karabağ'ı yüreğimizde bir yara bildik. O nedenle bugün de sevincimizi paylaşmak, birlikte kutlamak için bir aradayız.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında ünlü Azerbaycan şairi Bahtiyar Vahabzade’den de iki dörtlük okudu:

Hardan senin oldu bizim Karabağ?

Adı sahibini demir mi aşkar?

Hoşlukla vermezler toprağı ancak

Kanla mühürleyip zorla alırlar.

 

İsa Bulağı’nın zümzümesini.

Cabbar’ın, Seyid’in, Han’ın sesini,

Dalgalı Karabağ şikestesini,

Babek türbesini nice pay verim?

ERDOĞAN’IN KONUŞMASI İRAN’I RAHATSIZ ETTİ!

İlginç bir şekilde, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşması, Ermenistan’dan değil, İran’dan tepki aldı!

Bu tepkinin nedenlerini çözümlemek aslında zor değil. Kaldı ki, Tahran Büyükelçimiz Derya Örs’e İran Dışişleri Bakanlığı’nda anlatılanları dikkatle incelersek, asıl rahatsızlık kaynağını da göreceğiz. Şimdilik, İran'ın endişelerinin temelsiz olduğunu belirterek geçelim. Türkiye, İran için güçlü ve dinamik bir partnerdir. Önemli bir müttefiktir. Tahran'da böyle anlaşılmalıdır.

Ancak, bir ülkenin Dışişleri Bakanı’nın sosyal medya hesabında yazdığı bir mesajla, başka bir ülkenin tepe yöneticisini hedef almasının ciddi bir diplomasi zaafiyetine işaret ettiğini, öncelikle belirtmek gerekiyor.

İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in, Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren Neo-Con ekibin kurmay kadrosunda yer alan Madeleine Albright’ın da babası olan Çek Yahudisi göçmeni ve ABD muhafazakar politikalarının en önemli yaratıcılarından Josef Korbel’in okulunda aldığı eğitimde sosyal medya ile diplomatik ilişkileri yürütmek de var mıydı, bilemeyiz...

Ama, Türkiye ile ilişkilerinde soy adı ile 180 derece çelişen bir yol tutturmasını, sadece yaşadığı “anlık kriz” olarak değerlendirip hoş görmek, yeterli olmayabilir.

Çünkü, İran Dışişleri Bakanı’nın sosyal medya paylaşımı, aslında üslup ve hedeflediği şahsiyetten bağımsız olarak, başka bir skandal içeriğe de sahip.

Zarif, “Aras’ın kuzeyindeki bölgelerin İran anavatanından zorla ayrılması” gibi bir ifade kullanıyor ki, aynı cümlede, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin egemenliğinden de söz etmesi kurduğu cümlenin ayırdında olmadığının kanıtı oluyor.

İRAN AZERBAYCAN’IN SAHİBİ MİDİR?

Cevad Zarif, İran gibi Ortadoğu için çok kıymetli bir ülkenin Dışişleri Bakanı olarak bir cümle kuruyorsa, bunu gelişigüzel sarf edilmiş olarak kabul etmek, her şeyden önce, kendisine ve makamına saygısızlık olacaktır.

O halde, soruyu soralım: Azerbaycan (Aras'ın kuzeyi) ne zaman “İran anavatanı”ndan zorla koparıldı?

Eğer, Rusya ile İran arasında yapılan Gülistan ve Türkmençay anlaşmalarına atıfta bulunuyorsa, Büyükelçimiz Sayın Örs’e söylediği “Topraklar üzerinde hak iddia edilen, yayılmacı imparatorlukların çağının yıllar önce sona erdiğinin” farkına varıp dikkate almasına, bizim kendisini davet etmemiz gerekiyor.

1828 tarihinden önceki bir statüye atıfta bulunarak İran’ın komşularıyla barış içerisinde yaşayabilmesi mümkün müdür, sorusunun Tahran’da ciddi olarak düşünülmesi ve analiz edilmesini öneriyoruz.

İran bu yaklaşım ile, yani Aras’ın kuzeyinin İran anavatanından zorla koparıldığı anlayışı ile Kafkasya’da barışın değil, çatışmaların tetikleyicisi olur.

Umarım, İran devletinin yöneticileri, Dışişleri Bakanı Zarif’in Azerbaycan Cumhuriyeti’nin egemenliğine vurgu yapmak isterken, kullandığı ifadenin diplomatik tehlikesinin farkına geç olmadan varırlar.

Ortadoğu ve Kafkaslar barış ve karşılıklı saygı çerçevesinde dostluk ve işbirliğinin merkezi olmalıdır. Ancak, bunu 200 yıl önceki değişimleri gündemde tutarak, hafızalarda yaşatarak ve komşularınızla diplomatik ilişkilerinizde kullanarak başaramazsınız.

Kafkasya coğrafyasında Ermenistan hariç, ülkeler devletleşmesini büyük ölçüde nüfus niteliğine göre tamamlamıştır. İran krallığının egemenlik sahalarını gündemde tutmak demek, 100 yıl önce yaşanan kargaşa ve çatışma ortamına davetiye çıkarmak olacaktır.

Umarız, İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, secaat arz ederken sirkatini söylemiş olmasın. Çünkü, Türkiye’nin ve İran’ın çatışmaya ve gerilime değil, barışa ve işbirliğine ihtiyacı var.

Önceki ve Sonraki Yazılar