Güneş Gürseler

Güneş Gürseler

DAĞINIK SİYASET ANILARI-1

HALKIN EMEK PARTİSİ İLE SEÇİM İŞBİRLİĞİ

14-15 Ekim 1989 tarihinde Paris'te düzenlenen "Kürt Konferansı"na katılan yedi milletvekili SHP'den ihraç edildi ve bu kararı protesto eden bir kısım milletvekili de istifa edip Halkın Emek Partisi'ni (HEP) kurdular.

Yerel seçim başarısının hemen ardından yaşanan böyle bir bölünme SHP'yi özellikle Güneydoğu Anadolu'da büyük sıkıntılara soktu ve örgütlerde önemli kopmalar meydana geldi. HEP'in etnik temele dayalı parti görüntüsünü ortaya koyması ve kamuoyunda da "Kürt Partisi" olarak nitelenmesi demokrasimiz açısından sakıncalı boyutlara ulaşıyordu. Kürt partisi, Türk partisi gibi bir ayırıma gidiliyor ve Güneydoğu'da SHP dışındaki partilerden de HEP'e önemli katılmalar oluyordu.

Bu gelişmeler sürerken, muhalefetin erken seçim isteklerini 1991 sonbaharında ANAP birden kabul etti ve yeni bir seçim yasası ile erken seçimin yolunu açtı. HEP'e seçime girme olanağı tanınmadı.

Seçim hazırlıkları ile uğraşırken HEP yönetiminin Hikmet Çetin, Fikri Sağlar, Abdülkadir Ateş ve Mehmet Moğultay ile temasa geçtiklerini ve seçime katılmalarını sağlayacak bir arayış içinde olduklarını öğrendik. HEP'liler seçimde işbirliği yapmayı, seçimlerden sonra da HEP'e geri dönmemeyi öneriyorlardı.

Trakya'nın hemen her köyünde bir Güneydoğu şehidi olduğunu ve kendi tabanımızda dahi bazı sorulara yanıt veremediğimizi bildiğim için daha bu görüşmeleri duyunca endişelendim. Ancak bir yandan da bu görüşmelerin ciddi boyutlarda devam ettiği görülüyordu. Sonunda konu Merkez Yürütme Kurulu gündemine geldi. İlkesiz bulduğumuz bu işbirliği girişimi karşısında Ertuğrul Günay ve Fikret Ünlü ile birlikte çekincelerimizi bildirdik. (Fatin Dağıstanlı, "Sosyal Demokratlar", Ankara 1998. sayfa:198) Görüşmeleri sürdürmek üzere Genel Sekreterin başkanlığında, Fikri Sağlar, Ertuğrul Günay, Abdülkadir Ateş ve Mehmet Moğultay dan bir komisyon oluşturuldu.

Erdal İnönü'nün anılarında açıkladığı gibi (Cilt:1 Sayfa:283) bütün bunlar iki amaçla yapılıyordu: "Kürt kökenli vatandaşlarımızın SHP tarafından dışlandığı suçlamasından" kurtulmak ve "Kürt kökenli vatandaşlarımızın temsilcileri olarak görünmeye başlayan insanların ayrı bir partide değil de bütün etnik yapılara açık bir büyük parti içinde seçilme olanağını" korumak. Bunlar, "ülkenin bütünlüğünü tehdit edebilecek ayrılıkları demokrasi içinde önlemenin bir yolu idi." (Gerçi asıl öngörülen hedefin partiden ayrılmış arkadaşlarımızın tekrar aramıza dönmeleri ve bir daha da başka yere gitmemeleri olduğunu da Erdal İnönü'nün anılarından öğrendim.)

Hem o günlerde ve hem de sonraları yapılan bütün değerlendirmelerde "seçim ittifakı" olarak nitelenen bu işbirliğinin bir de faydacı amacının olduğunun inkar edilmemesi gerektiğine inanıyorum. Erken genel seçime çok az bir süre kalmışken gerçekleştirilen bu birlikteliğin Güneydoğu’da duvarlardan sökülüp ayaklar altında çiğnenen parti tabelalarının tekrar yerlerine asılması ve bu illerden SHP milletvekili çıkarmanın amaçlandığını da kabul etmek gerekir.

Konu basına yansıyınca parti içindeki tartışmalar daha da alevlendi. Fakat fiilen Hikmet Çetin ve Fikri Sağlar tarafından yürütülen görüşmelerin bağlayıcı boyutlar kazandığı anlaşılıyordu. Örneğin, Fikri Sağlar'ın gayreti ile Fehmi Işıklar ve Ahmet Türk ile Genel Başkan arasında bir protokol imzalandığı ve bu protokol çerçevesinde Güneydoğu'da SHP listelerinin HEP'lilere açıldığı söyleniyordu. Bu protokolü somut olarak görmemiz mümkün olmadı. Genel Başkan da bir açıklamada bulunmadı. Liste hazır olarak MYK ve Parti Meclisi'ne geldi. İsimlere itiraz etmeğe çalıştıysak da dinletemedik. Bu karşı çıkışımızı Fatin Dağıstanlı, “Sosyal Demokratlar” isimli kitabının 198. Sayfasında: “Genel Sekreter Yardımcısı Ertuğrul Günay, Güneş Gürseler, Genel Sayman Fikret Ünlü ilkesiz olarak niteledikleri birlikteliğe karşı çıktılar.” şeklinde değerlendirdi.

Kürt kökenli vatandaşlarla parlamento arasındaki bağı canlı tutmaya çalışarak bölgeyi siyasal sistemden koparmamak ilkesel olarak doğru bir karardı. Fakat isimler üzerinde değerlendirme yapılmayınca HEP'e parlamento yolu açılırken SHP'nin kontrolünde olmayan bölge milletvekilleri seçtirilmiş ve onlar da daha TBMM'nin ilk oturumunda, yemin töreninden başlayarak sürekli SHP'ye zarar vermişler ve sonra da 1992 ilkbaharında 14 kişi istifa etmişlerdir.

Yemin töreninde yaşadıklarımız da unutulacak gibi değildir:

TBMM'de yemin töreni yapılırken SHP Genel Merkezinde hem çalışıyor, arkadaşlarla seçim sonrasını ve koalisyon olasılığını değerlendiriyor, hem de televizyonda Meclis'ten yapılan canlı yayını izliyorduk. Birdenbire ilk kürtçe yemini ve tartışmaları duyunca vurulmuşa döndük. Şaşkınlık içinde çırpınırken bir süre sonra Genel Merkez binasının bulunduğu Necatibey Caddesinin trafiği SHP'yi protesto edenlerce tıkandı; korna çalanlar, küfredenler, bela okuyanlar birbirine karışıyordu. Birkaç kez Meclis'ten Hikmet Çetin'i arayarak yaşadıklarımızı ve kendi tepkimizi bildirdim.

HEP ile işbirliği kararı bir anlamda benim siyasi sonumu da hazırladı. Bu kararın ardından Trakya ve Batı Anadolu'da çok büyük oy kayıplarımız oldu. Ecevit, SHP'yi Misak-ı Milliyi yok etmeye kalkışanları TBMM'ye taşımakla suçladı. Tekirdağ'da barajı aşamadık. Leyla Zana, Hatip Dicle ve arkadaşları milletvekili olsun diye kendimizi kapı önüne koyduk. Bu kararı hemen her köyünde bir Güneydoğu şehidi olan Trakya'da anlatamadık. Neye mal olduklarını HEP kökenli olarak seçilenlere de anlamazdan geldiler. Zaten onların amaçlarının çok başka olduğu da zaman içinde anlaşıldı.

Bu karar ve sonrasında ortaya çıkanlar bana bir şey öğretti: İnanmadığı bir konuda insanın direnmesini sonuna kadar sürdürmesi gerekir. İlkesel olarak doğruluğuna inandığımız ancak uygulamasının yanlış olacağını gördüğümüz kararın alınmasına engel olmalıydık.

Önceki ve Sonraki Yazılar