Güneş Gürseler

Güneş Gürseler

DAĞINIK SİYASET ANILARI-8

KARAYALÇIN'I DESTEKLİYORUM.

1992 Ağustos ayında bir pazar günü Ankara Hilton'un "Green House" lokantasında başbaşa yediğimiz bir öğle yemeğinde İnönü'nün hükümetin sona ermesi ile birlikte genel başkanlıktan ayrılacağını söylemesinin bende yarattıklarını ve düşüncelerimi anlatmıştım.

Gelişen süreçte Demirel'in cumhurbaşkanlığını tercih etmesi, Tansu Çiller'in Başbakan olması, İnönü'nün ayrılışını hızlandırdı ve sonunda İnönü, 7.6.1993 tarihinde, 4. Olağan Kurultay'da genel başkan adayı olmayacağını açıkladı.

Bir yıldır yanıtını bulamadığım sorun güncel olarak karşımızda idi; kim genel başkan olacaktı? Kamuoyunda ismi bilinen önde gelen SHP'lilerin hepsi kendini genel başkanlığa layık görüyordu. Oysa adı geçenler arasında tümüyle benimseyebileceğim kimse yoktu. 5.8.1993 tarihli Cumhuriyet ismi geçenleri; Murat Karayalçın, Aydın Güven Gürkan, Fikri Sağlar, Onur Kumbaracıbaşı, Yüksel Çakmur ve Hikmet Çetin olarak sıralıyordu.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olmasının sağladığı olanakları çok iyi kullanan Murat Karayalçın yaklaşık bir yıldır fırsat buldukça adının basında genel başkan adayı olarak geçmesini sağlayabiliyordu. Büyükşehir Belediye Başkanı olarak başarıları da kamuoyundaki ilgiyi arttırıyordu. Örneğin daha 29.4.1992 tarihli Hürriyet'te Ertuğrul Özkök köşesinde "KARAYALÇIN PLATFORM ARIYOR." başlığı ile Karayalçın'ın solu birleştirecek lider olabileceğini yazıyordu.

Bu tabloda ben de tercihimi yapma durumundaydım.

İnönü'ye yardımcı olma temel amacı ile yürüttüğüm Başbakan Başdanışmanlığını sürdürmenin bir anlamı kalmamıştı. Tekrar aktif olarak parti yönetimine dönüp, dışarıdan ve bürokrasi cephesinden bakarak daha iyi gördüğüme inandığım eksikleri giderip partinin daha güçlü olmasına katkı koymalıydım.

Aday olarak adı geçenler arasında en fazla kamuoyu desteğine sahip olduğu görülen, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olarak yaptıkları ile umut veren, genç, iddialı ve hırslı Karayalçın'ı desteklemem gerektiğini düşünüyordum. Konuştuğum arkadaşlarım ise örneğin Tahir Köse, endişelerini söylüyor ve Karayalçın'ın belediye ekibinden kurtulamayacağından kaygı duyuyordu. Trakya'da haberleştiğim partililer ise basındaki desteği görerek Karayalçın'dan yana tavır koymam gerektiğini belirtiyorlardı.

Diğer adaylar karşısında desteklenmesi gerekenin Karayalçın olduğuna inanmaya başlamıştım ancak ben de yıllardır kooperatifçilikte ve belediyede birlikte olduğu ve bir ölçüde yıpranmış ekibin Karayalçın'ı kuşatmaya devam edeceğinden endişe ediyordum.

Bu gelişmeler sürerken beraber çalıştığımız ve İnönü'nün başbakan yardımcılığında ekonomik konularda başdanışmanlığını yürüten Hurşit Güneş istifa etmiş ve Karayalçın'ı desteklediğini açıklayarak çalışmalara başlamıştı.

Endişelerimi Karayalçın'la konuşmaya karar verdim ve Büyükşehir Belediyesi İmar Müdürlüğünün Kızılay'da Mersin Oteli yanındaki binasında Karayalçın ile buluştuk. Baş başa görüşmemizde, belediye başkanı olarak başarılarının, toplumdaki saygınlığının yarattığı genç ve yenilikçi imajın parti açısından olumlu olduğunu ve desteklenmesi gerektiğine inandığımı ancak etrafındaki belediye kökenli ekibin yıprandığını ve bu ekibin aynı etkinlikte devamından endişe duyduğumu belirttim. Karayalçın ise endişelerimin yersiz olduğunu, partinin siyasette deneyimli kadroları ile 21. yüzyıl Türkiyesinin gereksinimlerini karşılayabilecek bir ekip oluşturacağını söyledi.

Bu arada basında Karayalçın'ın Trakya'da etkin olmak için benim desteğimi almak istediği yazılıyordu.(5.8.1993, Cumhuriyet)

Bütün bu tablo en doğrusunun Karayalçın'ın desteklenmesi olacağını gösteriyordu. Erdal beye durumu anlatarak istifa edeceğimi ve Karayalçın'ın seçim bürosunda fiilen çalışacağımı belirterek istifa için izin istedim. Çalışmalarım için teşekkür etti ve tavrımı uygun gördüğünü içeren şeyler söyledi. İnönü'nün de Karayalçın'ı istediği anlaşılıyordu.

Başbakan Başdanışmanlığından istifa ettim ve Karayalçın'ı desteklediğimi açıklayarak Filistin Sokaktaki seçim bürosunda çalışmaya başladım. Basın bu tavrımı hemen İnönü'nün Karayalçın'ı desteklediği şeklinde yorumladı. Örneğin; UBA 17.8.1993 günü "Karayalçın'ın Beyin Takımı Bölgelere Dağıldı." başlığı ile geçtiği haberinde; benim ve Hurşit Güneş'in Karayalçın’ın beyin takımına aktif şekilde katıldığımızı duyuruyor ve Trakya Bölge Toplantısını düzenlemek üzere Trakya'ya gittiğimi belirtiyordu. 23 Ağustos 1993 tarihli Sabah Gazetesi'nde de fotoğraflı olarak işin başına geçtiğim ve izlenecek politikaları belirlediğim yazıldı. Gerçekten de bu kadar etkin çalışıyordum. Sürekli seçim bürosunda bulunuyor, Ankara'ya gelen il başkanları, örgüt temsilcileri, kurultay delegeleri ile görüşüyor, Karayalçın'ın gezilerine katılıyor, bölge toplantılarına gidiyordum. Basın gelişmeleri benden öğrenmeye çalışıyordu. Kurultay salonu düzenlemeleri, dinleyici kartları gibi konuları bile SHP Genel Merkezi ile ben görüşüyordum. Bütün bu etkinlik içinde genel sekreter olacağım konuşulup yazılmaya başlamıştı. Aslında işin içine bu kadar girdikten sonra ben de böyle bir görev istiyordum. Fakat bütün bu koşuşturma içinde etrafımda dönenlerin farkına varamamışım. Kurultay'da feci bir hezimete uğradım. Gerçi böyle bir sonuç için beni ilk uyaran Eski Kars Milletvekili, Eski Harb İş Genel Başkanı, Tuncay Özkan'ın kayınpederi Kenan Durukan olmuştu. Karayalçın ile birlikte katıldığımız Lüleburgaz'da yapılan Trakya Bölge Toplantısından sonra geceyi Tekirdağ'da Tuna Palas Otelinde geçirmiştik. Ertesi sabah Tekirdağ'dan ayrılırken otobüste, Kenan Durukan; "Güneş, dikkat et, bu belediye ekibi seni istemiyor, bir oyuna gelmeyesin." şeklinde uyardı. Bu kadar deneyimli ve sevgisini bildiğim bir dostun uyarısını elbet dikkate aldım ama hem ne yapacağımı bilemedim hem de benim samimiyetim karşısında kötü niyetli davranılamayacağını düşündüm. Yanılmışım. Karayalçın'ın Genel Başkan olarak destek istediği listeden bir ben ve bir de Adana Milletvekili Muhammed Kaymak seçilemedik.

Kendimden o kadar emindim ki ilk gün Karayalçın Genel Başkan seçildikten sonra ikinci gün Kurultay Salonuna gitmeyip Karayalçın'ın bir türlü yapamadığı Parti Meclisi listesinde yardımcı oldum. (Karayalçın, kendi seçimi gerçekleştikten sonra "herkesi kucaklamak" iddiası ile rakibi Aydın Güven Gürkan'dan Parti Meclisi için 18 isim istedi ve tam listenin düzenlenmesi büyük bir sorun haline geldi. Ankara İl Başkanı Yılmaz Ateş, İstanbul İl Başkanı Yüksel Çengel, Etem Cankurtaran, İbrahim Tez ve Mehmet Moğultay ile bu sorunu çözmeye çalıştım.) Oysa gece geç vakit liste matbaaya baskıya gönderildikten sonra salona gidebildiğimde durumun benim açımdan ne kadar kötü olduğu hemen belli oluyordu. Önce Tekirdağ delegelerinin davranışları bir çoğunun bana oy vermediğini gösteriyordu. İnönü'nün "çok yakını", "sağ kolu", "prensi" gibi yakıştırmalar ve başdanışmanlık görevimden partililerin çok şeyler beklemesi, aksine SHP'li bakanlarımızın (Tahir Köse, Mehmet Moğultay ve Türkan Akyol dışında) genelde yardımcı olmayışları Kurultay'da kendiliğinden aleyhime bir cephe oluşturmuştu. Ayrıca Karayalçın'ın yanında bu kadar etkin çalışmam ve genel sekreterlik yakıştırmaları da aleyhimdeki cepheyi genişletmişti.

Kurultay Salonunda etrafımda sadece Başbakanlıkta birlikte çalıştığım genç ekip Birol Ertan, İsmet Yazıcı, Metin Şentürk, Yalın Kılıç, Ahmet Yılmaz ve Seyfettin Aydın ile birkaç Tekirdağlı dost vardı.

Kurultayın ertesi günü (13 Eylül 1993) devir teslim yapılacaktı. Aynı gün 1993/94 Eğitim Yılı da başlıyordu. Önce eşimle birlikte oğlumu okuluna götürdük ardından Karayalçın'ın konutuna geçip kahvaltıya katıldık. Karayalçın sürekli olarak benim durumuma üzüntüsünü dile getiriyordu. Daha sonra Karayalçın'ın makam otosu ile Genel Merkeze geçtik ve İnönü'nün gelmesi ile devir teslim yapıldı. İnönü her zamanki espirileri ile ortamı yumuşatıyordu. Bana da "Nasıl oldu bu iş?" diye sordu.

Bu törenden Ahmet İsvan'ın bana geçmiş olsun derken, söylediklerini aktarmak için söz ediyorum. Ahmet İsvan "Bizler senin gibi davranamadığımız için kaybettin, üzülme." derken Başbakanlıktaki odamda tanık olduğu bir olayı hatırlatıyordu.

Ahmet İsvan'ın etkilendiği ve tavrımı desteklediğini belirttiği olay şöyle gelişmişti: Başbakanlık'taki odamda, Ahmet İsvan'ın da bulunduğu bir sırada Ege Bölgesi ilçelerinden birinin SHP İlçe Başkanı yanında üç kişiyle birlikte geldi. İlçe Başkanı, yanındakilerden birinin ilçe sekreteri olduğunu, beyaz eşya ticareti ile uğraştığını, bu faaliyeti sırasında hakkında önemli bir miktarda vergi cezası tahakkuk ettirildiğini söyleyerek benden yardım istedi. Konuyu bana niçin getirdiklerini, yasal itiraz yolları olduğunu söyledim. Eğer siyasi baskı ile haksız olarak verilen bir ceza söz konusuysa bu konuda da ilgililer hakkında şikayette bulunmaları gerektiğini söyledim. İlçe Başkanı, siyasi bir tasarrufun söz konusu olmadığını, arkadaşının fatura düzenlemelerinde eksiklik olduğu, itirazla da cezanın kaldırılamayacağını benim nüfuzumu kullanıp dosyayı işlemden kaldırtmamı istediklerini söyledi. Böyle bir isteğin yanlış olduğunu, sosyal demokrat bir ilçe başkanına yakışmadığını söyleyerek, biraz da sertleşen bir tartışma sonunda görüşmeyi bitirdim. Bu tartışmayı Ahmet İsvan sonuna kadar izledi ve biraz sonra o da ayrıldı. O zaman yorum yapmamıştı, yaklaşık bir yıl sonra hatırlayıp, beni destekleyen sözleri, sıkıntılı günümde moral verdi.

Dört yıl sonra 1998'de yayınladığı "Sosyal Demokratlar" isimli kitabında Fatin Dağıstanlı, Karayalçın'ın Genel Başkan seçildiği Kurultayla ilgili şu değerlendirmeyi yapacaktı; "Siyaset acemisi Karayalçın, rahat seçilmesinin heyecanıyla, en yakın rakibi Aydın Güven Gürkan ile ortak bir parti meclisi listesini ertesini gün kurultay delegesine sundu. Ve işte bu hareketi sonun başlangıcını ortaya koyarken, umut olan Karayalçın'ın ilerleyen günlerde ortaya çıkacak sıkıntılarını da başlatmış oldu. SHP 4'üncü Olağan Kurultay'ından, her ne kadar Karayalçın'ın sonunu hazırlayacakta olsa, "partiyi kucaklayıcı" bir yönetim yapısı ortaya çıkıyordu. Karayalçın ve Gürkan'ın ortak hazırladığı listeyi Gürkancı olarak bilinen Kenan Coşar ile Rıza Yılmaz delerken, Erdal İnönü'nün sağ kolu Güneş Gürseler liste dışı kaldı."(Sayfa 244)

Önceki ve Sonraki Yazılar