İLHAN BAŞGÖZ UÇMAĞA YÜRÜDÜ

Vay bana! Yıllarca yaz aylarında bir iki kilometre uzaklıktaydık. O da Güre’de bulunuyor, hatta kendi imkanları ile halk bilimi seminerleri veriyordu. Gidip kapısında hizmetinde bulunamadığım için vay bana!. Geçmişi düşünüyorum. 1970’li yılların sonuydu. Bir yaz gününün sıcağında Şarkışla Sivrialan Köyünden Aşık Veysel’in Anıt mezarının olduğu tepeye kadar yürüyerek çıkmıştık.

Birkaç saat önce Ankara’da vefat ettiği haberini aldım. Ocak ayının ilk günlerinde ambulans uçakla Türkiye’ye getirilmişti. Uçaktan çıkarılıp Ankara’da hastaneye ulaştırılırken şöyle demişti:

“Memleketime dönmenin sevincini Enver Gökçe'nin dizesiyle anlatacağım; Senin emekçin olaydım, şen olası türküsü dost kokusu, dost selamı Türkiye’ dedi.”

2010 yılında gazeteye yazdığım bir yazıyı hatırladım:

Prof. Dr. İlhan Başgöz, bir dönemlerde Prof. Dr. Pertev Naili Boratav gibi ülkemizde bilim yapma imkânlarından mahrum edilenlerdendi. Bir iki cümle ile ondan söz edeyim. Daha sonra onun verdiği bir dersi birlikte okuyalım: Prof. Dr. İlhan Başgöz, 1921 yılında Sivas’ın Gemerek ilçesinde doğdu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde okudu. Aynı yerde asistanlık yaptı, doktora yaptı. Ocak 1953'te Türk Ceza Kanunu'nun özellikle solcuların o dönemde hapse düşmesine neden olan 141. maddesine aykırılıktan dolayı tutuklandı ve iki yıl hapiste yattı. 1960'ta ABD'ye gitti. Indiana Üniversitesi'nde öğretim üyesi oldu. En son Yüzüncü Yıl Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı öğretim üyesi olarak çalıştı.

Prof. Dr. İlhan Başgöz’ün 2005’de Lozan'ın yıldönümündeki toplantıda okunan mesajında verdiği dersi çok iyi öğrenmeliyiz. Şöyle diyor:

“Ben 1923 yılında hür bir memleketin, hür bir vatandaşı olarak doğdum. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti adını alan bu yeni devlet o yıl doğmuştu. Bu tarihi kentte Lozan Barış Antlaşması imzalanınca ben bir yaşındaydım. Lozan Antlaşması benim kişisel bağımsızlığımı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tam ekonomik ve politik bağımsızlığını Avrupa Devletlerine kabul ettirdi.

Lozan Antlaşması Osmanlı İmparatorluğu savaşı kaybedince, sizin başka bir şehriniz olan Sevr’de imzalanan bir antlaşmanın yerini aldı. Ve Sevr Antlaşması’nın memleketimi esir eden koşullarını tarihin karanlığına gönderdi. I. Dünya Savaşı’nı kazananlar, yani İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, daha sonra da Yunanlılar Sevr Antlaşması’na dayanarak memleketimi işgal etmişlerdi. Bunun için biz Türkler, Sevr şehrinin güzel insanlarını severiz de Sevr adından nefret ederiz. Gene bunun için Lozan adını da, onun güzel insanlarını da severiz.

Avrupa Parlamentosu’nun Fransız delegesi Jacques Toubon, Parlamentonun bir ortak toplantısında, 25 Mayısta buyurmuş ki: “Türkiye Sevr Antlaşması’nın koşullarını kabul etmelidir.”

Benim kişisel bağımsızlığım ve memleketimin tam bağımsızlığı için çok ağır bedel ödedik. 230.000 genç insanımızı Çanakkale’de, on binlerce askerimizi Kurtuluş Savaşı’nda kaybettik. Bunlara, yıkılıp yakılan köy ve kentlerimizi, düşman süngüsünde can veren çocuklarımızı ve yaşlılarımızı katmıyorum.

Bay Toubon’a bize Sevr Antlaşması’nı kabul ettirebilmek için kolay bir yol göstereyim. Avrupa’dan en az 200.000 kişilik bir ordu toplasın. Bu asker toplama işinde başarılı olmak için Bay Toubon bir eşeğe binmeli, elinde de büyük bir Haç taşımalıdır. Biliyorsunuz Papa Innocent, 800 yüzyıl evvel bir Haçlı Ordusu toplamak için böyle yapmıştı. (…….) Böyle akıl almaz bir şeyi teklif eden Bay Toubon Avrupa Parlementosu’na başka teklifler de sunmalı. Diyelim, Fransa’ya 1815 Waterlo Antlaşması’nı kabul etmesini teklif etsin, yahut Almanya’nın II. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi Fransa’yı yeniden işgal etmesini teklif etsin. Bunlar da Sevr için söyledikleri kadar akla yakındır.

…………..

Umarım, Bay Toubon’un Türkiye’nin bağımsızlığını yok etme fikrine katılan başka insanlar yoktur Avrupa’da. Çünkü Bay Toubon, 800 yıl süren ve 1922’de bittiğini zannettiğim bir düşün hala uyuşukluğu içindedir. Bu düş devam ederse, Carl Jung’un deyişiyle bir arketipe dönüşür ve hem kendi kuşağı, hem de Avrupa’nın gelecek kuşakları için sağlıksız ve tehlikeli olur.

Bay Toubon’un ve onun gibilerin Avrupa, dünya ve Türkiye’nin dünyadaki yeri hayalleri, hiç kuşkum yok dinlerin, halkların ve ulusların çatışması demektir. Günümüzde yeteri kadar çatışma yaşıyoruz. Bir de bu eklenmesin.

Eğer Bay Toubon inanıyorsa ki iktidardaki AK Parti Avrupa Birliği’nin her önerisini kabul edecek kadar yumuşaktır, nasıl olsa Sevr’i de kabul eder, dehşetli yanılıyor. Türkiye’de İktidar Partisi şöyle dursun 72 milyon Türk’ün içinde Sevr Antlaşması’nın bir tek maddesini kabul edecek, bir tek insan bulunmayacaktır.

Bir bir folklorcuyum, AK Parti konusunda Bay Toubon’a bir atasözümüzü hatırlatmak isterim: “Yumuşak huylu atın çiftesi pek olur.”

Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.” (30.7.2005 Radikal)

Önceki ve Sonraki Yazılar