BİLİM DAMLALARI DOKUZ

Önce olayla ilgili olaylar dizisinin bir kısmını yazalım.

1667- Alman simyacı (dikkat! Kimyacı DEĞİL) Johann BECHER maddenin ateşin yanması sonucu oluştuğunu yazdı (yanlış düşünce bile olsa günümüz ile çok kısmi olarak uyumlu denilebilir)

1703- Alman kimyacı Georg STAHİL bu olayın adını vererek bu olaya yani yanmaya veya sebebi olana “flojiston “ adını verdi ve yaygınlaştı

1772- İsveç’li Kimyacı Carl SCHEELE adını “ateş hava “ diyerek aslında oksijeni buldu ama bu bulgularını 1777 yılına kadar yayınlanamadı.

1774- Joseph PRiESTLEY adı halen resmileşmemiş olan oksijeni ayrıştırmayı başardı ve bu bilgileri arkadaşı Lavoisier ‘e anlattı

1789- Fransız kimyager LAVOİSİER yazdığı bir kitapla bilimsel olarak oksijen elementini yazdı.

Aslında bu bölümde derdimiz oksijen ve bulunuşu DEĞİL ancak olay doğrudan hem kahramanı hem oksijen ile alakalı.Bu bölümün amacı çok önemli bir bilimsel temel gerçeği açıklamak “Doğada hiçbir şey yaratılamaz,hiçbir şey yok olmaz,gerşey başka forma veya enerji ye (madde kontrol yapılanması ) dönüşür”

Bilim tarihi yanlış girilen veya çıkmaz olan sokaklarla doludur.Bilim asla düz çizgi olarak ilerlememiş zaman zaman tökezlemiş bazende yanlış yollarda zaman kaybetmiştir.Bugün birer deha olduğundan şüphe duymadığımız pek çok bilim insanının aynı hatalara saplanıp kaldığını biliyoruz ve hala yaşıyoruz (Newton iflah olmaz bir simyacı idi! Bazı anlı şanlı bilim adamları havadan ağır hiçbir şeyin uçamayacağım matematiksel olarak ispatlarken bahçesinde kuşlar uçup duruyordu ancak bir türlü görmediler !)

Avrupa an geri kıta durumunda idi yani bilimsel gelişmeler başladığında burum böyle idi bunun en önemli nedeni ise Hristiyanlığın kabulünün normal insan aklı ile mümkünü yoktu (yani düşünün Tanrı bir hatunu yani kulunu beceriyor bundan bir yarı tanrı hatta Tanrı doğuyor ve bu olağanüstü kişilikle ilgili o tarihlerde tek yazılı kaynak yok sonra bu kişi yalvar yakar oniki kişiyi yanına çekebiliyor ve en az biri de kendine ihanet ediyor Romalılar bu kişiyi haç a gerip işkence ile öldürüyorlar koskoca Tanrı bütün bu katliamı seyrediyor (ha ufak bir deprem olmuş muş…) Sonra biz bu ölen faniyi tekrar Tanrı ilan ediyoruz göklere falan gönderiyoruz vb.vb ) bu nedenle Avrupa’yı hakim olan feodeller (öldü Tanrı yaşasın YENİ Tanrı “ diyerek ) Avrupa halkının birkaç yüzyıl bu dini iyice içlerine sindirmek için gayret sarf ettiler elbette sonucu da ağır oldu bu esnalarda Doğu Işıl ışıldıyordu….

Avrupa’nın girdiği veya yanlış anladığı bu olayda da yanan nesnenin ne olduğu konusunda tam ters değerlendirmeleri olmuştur.Yani yanma olayını havayı DEĞİL yanan maddeyi esas almışlardı (mesela odun kömür vb.) Hakİkaten odun yanınca geriye kül kalıyordu ve teori ile uyumlu görünüyordu.Ancak mağnezyum yakıldığında kütle artışı oluyordu ve bu teoride işe yaramıyordu.Oysa çok uzun yıllar önce antik Mısırlılar metalleri eritmek için “üfleç” kullanmışlardı veya Çin ilk defa “körük “ icat ederek işi daha ileri boyuta taşımıştı.Elbette herkes (veya ilgili kişiler) hava olmayınca yanma olmadığının farkında idiler mumu yakıp cam fanus ile kapatıla belli bir süre geçince mum sönüyordu.Lavoisier ise havanın bir tek yapıdan oluşmadığını buldu ve ayrıştırdı (arkadaşının katkısı ile) bulunan da oksijendi.Ancak asıl başarı da bu değildi yaptığı deneyler ile asla bir maddenin tamamen yok olmadığını buldu.Mesela bir cam fanus içinde yakılan (önceden tek tek ölçüm yapılarak) diyelim ki odun dan geriye kalan kül ile kaybolan oksijen miktarı toplandığında başlangıç ağırlığını veriyordu ve hiçbir şeyin yakılarak yok edilemeyeceğini (veya farklı yöntemler kullanarak diyelim ki asit kullanarak)ancak ısı veya elaktrik veya ışık olarak şekil değiştirdiğini anladı bu gerçekten bilim tarihinin önemli devrimsel buluşlarından biridir.Bu çalışmalar sonucunda 1778 yılında kısaca artık kütle ve enerjinin korunma kanununu yayınlamasına neden oldu.

Aslında olayı basitleştirecek anlattık konunun daha ince noktalarını ileride fırsat bulunca girilecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar