İNSANIN "SEVECEK" YERLERİNİ İNCİTMEYİN...

İnsanların yaşama tutunabilmesi için, “sevmesine” gereksinim var!

Erich Fromm, “Sevme Sanatı” adlı yapıtında özellikle vurguluyor bunu…

Yaşamda, “istenilen” bir şeyler olmalı ki; “yarın” anlamlı olsun, onun için yaşansın, onun için tüm zorluklara karşı koyulsun…

Öyle anlamsız/ tutarsız şeyler değil anlatılanlar…

Üstelik bunun şekli/ biçimi yok!

Yaşamayı mı seviyorsun; yaşam için çaba harcarsın.

Doğayı mı seviyorsun; doğa için…

İnsanı mı seviyorsun; insan için…

Kapitalist sistemde “para” için, “süslü yaşam” için, “kullanılamayan değerlere” sahip olabilmek için…

Buna “eğitim” biçimi demek daha yerli olur kanımca…

***

Örneğin ne istedim, biliyor musunuz?

Adana’nın “bakanlık” yönünden pek de şanslı olduğu düşünülemez!

Cumhurbaşkanlığı sisteminde yetkileri tartışılır olsa da önemlidir!

Öyle ki, 2023’e gidiş sürecine gidiş sürecinde “bakan” olmasalar bile, “iktidar” partisinin “merkez karar yürütme kurulu” üyesi olan beş Adanalı isim anlamlandırılmıştı.

Geçtiğimiz günlerde, Aile-Sosyal Hizmetler Bakanı olarak atanan Derya yanık’ın Kadirli ilçesi her ne denli Osmaniye’nın sınırları içerisindeyse de, Adanalı olarak belleklerde yer aldı.

Bakan Yanık’ın, salgın sürecinde yaşanan olumsuz gelişmelere karşın Adana’nın/ Osmaniye’nin özlediği/ beklediği biçimde iz bırakmasını istedim.

Yalnız ben değil, birçok bu bölgenin yurttaşı aynı duygular/ beklentiler içerisindeydi…

Daha bakanlığının üçüncü/ beşinci günü… Covid 19 nedeniyle 23 Nisan Ulusal Egemenlik-Çocuk Bayramı kısıtlı ölçülerde kutlanıyor; gerçi hoş, kısıtlı olunmayan yıllarda törenlere katılmamak için ne yaptıkları, nasıl yataklara düştükleri, yandaşlarına nasıl davrandırttıkları unutulmadı belleklerde! Neyse…

Bakan Yanık’ın, koltuğunu “sözde” bıraktığı çocuk için söyledikleri elle tutulabilecek, insanları yüreklendirebilecek, yaşama tutundurabilecek şeylerden daha çok; yaşamın içine tükürmek, olanlara karşı başkaldırmak, yarın defterini kapatmak gibi bir şey…

Günün önemi ne olursa/ olsun; çocukların şeker tutacak ellerinin geri çevrilmesini, çocuğun bulunduğu konumun ortaya sergilenmesinden yarar beklenilmesini, sonrasında alaysı olanların savunulmasını sevmiyorum!

Bunların yaşanmamış olmasını isterdim!

***

Örneğin ne mi isterdim?

Gerek covid 19 sürecinde, gerekse öncesinde emeklilerin yaşadığı “bilinmediği” için mi anlaşılmıyor, yoksa “bilinmesine” karşın; “aç kal” mı deniyor?

Yaşadığımız apartmanda, site bahçesinde çıktığımızda yoluna düştüğümüz sokakta “kaç” emekli var, bunlar “yaşamlarını” nasıl sürdürüyorlar, “eksiklerinde” evde nasıl tartışmalar yaşanıyor, görülen gülümseyen yüzleri gerçek mi/ yalan mı düşünen var mı?

Eğer, “emekliye” bunları yaşatan birileri varsa, mutla “düşünen” de olmalı…

Geçtiğimiz üç yıldır ödenen “bayram ikramiyesi” olarak adlandırılan bedel; ilk yıl “emekli aylığının” yarısından çoktu! Bugün gelinen notada “yarısının” da altında!

Emeklilerin yaşama tutunmaları isteniyorsa, öncelikle ekonomik yetmezliklerinin çözülmesi gerekmez mi; yanlış yerden mi bakıyorum?

Meclis de temsilcileri olan partilerin tamamının “emekli” seçmeni olduğunu bilmeleri gerek!

Şu söylenebilir mi?

“Bizim emeklileri düşünmek gibi bir düşüncemiz yok, olamaz da…”

Şöyle bir olay gelişiyor: Plan Bütçe Komisyon üyesi CHP’li Süleyman Girgin, emeklilere verilecek olan bayram ödemesinin bin liradan binbeşyüz liraya çıkarılması, her yıl da enflasyon oranında artırılması için önerge veriyor. Önerge, alışıldık biçimde AKP ile MHP oylarıyla ret ediliyor!

Gerçekten, bu denli “muhalefetin” önergelerine sırt çevrilsin istemezdim! Yalnız ben mi, ülkede onüçmilyon emekliden söz ediliyor! Onüçmilyonun yanına bir kişi koysanız yirmialtımilyon kişi yapar! Covid 19 sürecinin esnafla eşit kaygılar yaşayan en önemli katmanı emekliler! Yeni Merkez Bankası Başkanı “kimsenin burnu kanamadı” diyor, doğru da; beyin kanaması geçireni, cinnet yaşayanları, açlıkla sınananı, gün yüzüne çıkamaz duruma geleni unutuyor!

Emekliler bu denli gözlerden uzaklaştırılmasın isterdim…

***

Bunlar, kimilerine göre “küçük şeyler” olabilir, ancak içinde olanlar/ yaşayanlar için “büyük”!

“İktidarı” düşünürken, şu soru geliyor aklıma;

“Toplumla barışık mısınız? Toplum için bir şeyler yapmak istiyor musunuz, toplumun yaşama tutunması için uğraş veriyor musunuz?”

Tersini söyleyeceklerini sanmıyorum!

O zaman da “nasıl” diye soracağım!

Ne Bakan Yanık’ın tutumunu, ne de “emeklilerin” yaşamlarının iyileşmesi gerektiğini söyleyen “iktidar” kanadından birinin çıktığını gören olmadı!

Ülke adam kaçakçılığı yapandan, kripto toplayıp kaçandan, bakan olup “destekten” yararlanandan, iş bitirip köşeyi dönenden, boğazı kalınlaşan yandaştan geçilmiyor!

Herkes yaşama tutunmak istiyor, çaba harcıyor, uğraş veriyor da; haydi bir şans verin o zaman…

İnsanın “sevecek” yerlerini incitmeyin; kibirle, hırsla sınamayın…

Önceki ve Sonraki Yazılar