AİLE OLMAK

Dünya üzerinde aile deyince ilk akla gelen husus kadınla erkeğin evlilik bağıyla birbirine bağlanması ve yuva kurması akla gelir. Aile dediğimiz yapı toplumun hücreleridir. Tek eşliliğe monogami, çok eşliliğe de poligami denir. Dünyada genelde tek eşlilik egemendir.

Sosyolojik açıdan küresel kapitalizminde etkisiyle aile bağları gün geçtikçe zayıflamakta ve evlilik dışı birlikte yaşamalar artmaktadır. Bu durum ülkemiz de gün geçtikçe yaygınlaşmaktadır. Hatta konuyu bir adım daha ileri götürelim. Çekirdek aile dediğimiz, anne-baba ve çocuklardan oluşan yapı da günümüz kültürel ve ekonomik şartlarında hızla hırpalanmaya başlamıştır. Artık tek ebeveynli aileler, tekil yaşamalar, aynı cinsle aile gibi yaşamalar, evlilik bağı olmadan yaşamlar hızla çoğalmaktadır.

Yine aynı şekilde ve çok olumsuz sonuçlar doğuracak şekilde günümüzde aile içi huzursuzluklar ve boşanmalar da artmaktadır. Artık nasıl ki bireyler iç huzursuzlukları veya depresyonları sebebiyle kişisel terapilere ihtiyaç duyarak konunun uzmanı olan psikolog veya psikiyatriste gidiyorlarsa artık aileler de zaman zaman aile içi bunalımlar ve çatışmalar sebebiyle terapiye ihtiyaç duyabiliyorlar. Esasında aile sosyolojinin ilgi alanındaki kurumsal bir yapı olsa da tek tek bireyleri açısından psikolojinin de ilgi alanına girmektedir. Aile o ünlü Gestalt kuramına göre değerlendirilmelidir.

Gestalt Kuramı; Bir bütün, parçaların toplamından farklı bir anlam ifade eder ve birey, bütünü parçalarına ayrıştırarak değil, bütünlük içinde algılar.

İşte bu anlayışla aile kurumuna yaklaşıldığında sosyoloji ve psikoloji bilimi işin içine girer ki bu da disiplinler arası bir tartışmaya sebep olur. Ama günümüzün bilim anlayışı bu konuda da başka bir ayrıma giderek toplumun temeli olan aileyi korumak, aile sorunlarına çözümler aramak ve bulmak üzere AİLE DANIŞMANLIĞI adı altında bir akademik alan geliştirmiştir.

Aile danışmanlığı, aileleri yapıları bakımından ayrı ayrı gruplandırmaktadır.

Kısaca;

Büyüklüklerine göre aile olarak; geleneksel aile, çekirdek aile,

Yerleşim yerlerine göre de; kırsal aile, gecekondu ailesi, kentsel aile olarak gruplandırılmıştır.

Hem emekli asker olarak, hem kırk yıllık evli biri olarak yukarıdaki aile türlerinin hepsini bir fiil yaşadım diyebilirim. Hem hayat tecrübem, hem de aldığım subaylık, iktisat, sosyoloji, askeri sosyoloji ve aile danışmanlığı eğitimlerim bana aile ile ilgili çok şeyler anlatıyor.

Bu bağlamada tüm aile yapılarıyla empati kurabilirken, aile bireylerinin nasıl bir ruh halinde olabileceğini de yaşamsal tecrübelerimden yola çıkarak yordayabiliyorum. Aile yapısı, içinde yetiştiği kültürel ve ekonomik boyuttan, kendini oluşturan bireylerin eğitim düzeyi, kültürel, ekonomik ve sosyal sermayesi, dünya görüşü, siyasal duruşu, inançları ile mesleki yapısı bile ailelerin nasıl bir aile olmasını belirleyen birkaç ana başlıktır.

Bugün sizlere ilk olarak asker ve polis aileleri hakkında kısaca bilgi vermek isterim.

Ama bir askerlik mesleği var ki daha mesleğin başındayken bazı yüce değerler için ölmeyi göze alacağını ilan edersin.

Barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada her zaman ve her yerde milletime ve cumhuriyetime doğruluk ve muhabbetle hizmet, kanunlara ve nizamlara ve amirlerime itaat edeceğime ve askerliğin namusunu, Türk sancağının şanını canımdan aziz bilip icabında vatan, cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda eyleyeceğime namusum üzerine and içerim.

Böyle bir motivasyonla zihinsel değişime uğratılan insanın aile yapısı acaba nasıl olur? Bu insanların ağır mesai şartlarında ailelerinin bütünlüğü nasıl korunur? Bu ailelerin karşılaşacakları olası olumsuzluk durumlarında ne gibi reaksiyon göstermeleri gerektiği anlatılır mı? Asker ve polis ailelerinin problemleri nelerdir? Bu insanlar toplumun hangi kesiminde yer alırlar veya toplum nezninde bu ailelerin konumu nedir? Asker ve polis aileleri esasında en korunan aileler midir?

Ben devletin hem askerlere hem de polislere aile olma ile ilgili disiplinel bir eğitim verdiğine şahit olmadım. Emekli bir asker olarak da böyle bir eğitim de almadım. Bu durum devletimizin kasıtlı olarak ihmal ettiği bir alan olmaktan ziyade bu konuda kurumsal olarak kasıtlı olmayan bir noksanlığı olarak görüyorum.

Dünya da olduğu gibi Türkiye’de de geçerli iki kurum sosyolojik açıdan aç gözlü kurum olarak tarif edilir. Biri devletlerin silahlı kuvvetleri diğeri de aile kurumu. Bu iki aç gözlü kurumun bireyi olan askerler acaba ne gibi zorluklarla karşılaşıyor? Devlet acaba bu konuda ne gibi destek sağlıyor?

Bu sorular üzerinde uzun uzun düşünülmesi, tartışılması ve çözüm üretilmesi gereken konulardır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, özellikle asker ailelerinin eğitimi ve desteklenmesi konusunda, silahlı kuvvetlere katacağı her ferdine, kurumun lehine olduğu kadar bu fertlerin kendi ailelerine de sahip çıkması bakımında eğitime tabi tutmasının silahlı kuvvetlerimizin yararına olacağını düşünüyorum. Bu konuda Milli Savunma Üniversitesine iş düşüyor. Bu konuda TSK’yı sevk ve idare eden generallerimize ve Milli Savunma Bakanına çok iş düşüyor. Çünkü TSK gün geçtikçe daha fazla profesyonel insan kaynağına sahip olacaktır.

Hatta tezimi bir adım öteye götürerek üniversite birinci sınıftayken her öğrenciye,bölümüne bakılmaksızın en az bir dönemlik aile olmanın sosyolojik ve psikolojik eğitimi zorunlu ders olarak okutulması gerektiğine de inanıyorum.

Gelecek hafta bir bütün olarak ailesi konusuna değineceğimi düşünüyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar