NAMUSSUZ ERKEKLER!

Her yıl 8 Mart'ta kutlanan Dünya Kadınlar Günü, Birleşmiş Milletler'ce de kabul edilmiş bir gündür. Kadınlar gününün esas kullanma nedeni asırlarca hor görülen kadınlara insan olarak değer vermek ve eşit yurttaş haklarına kavuşturmaktır. Yani kadınların sosyal hayatta, ekonomik hayatta, siyaset hayatında eşit haklara sahip olması gerektiğinin bilincini yaratmak üzere belirlenmiş bir gündür.

Kadınlar Günü yıllarca sosyalistler, feministler tarafından sahiplenmiştir. 1975'te sonra ise Birleşmiş Milletlerce kutlanmaya başlanmıştır. Bizim toplumumuzda ise inişleri ve çıkışlarıyla, bazen desteklenerek, bazen de engellenerek tam bir asırdan beridir kadın hakları mücadelesi verilir. Boşuna da değildir. Türkiye’de kadınlara ilk seçme ve seçilme hakkının gündeme gelmesine ve verilmesine de, bağımsız kadın hareketlerinin etkisi çok olmuştur. Bu hareketin en önemli siması Nezihe Muhiddin’dir.

Ne yazık ki günümüzde kadınlar hâlâ mağdur insanlardır. Bırakın dünyada kadın olmayı Türkiye’de kadın olmak zordur. Türkiye’de kadınlık olmak demek, mübalağasız adeta çile demektir. Çünkü Türk toplumu “erkek cinsiyetli” yani ataerkil bir toplumdur.

Dünyada ve ülkemizde öyle olaylara ve yaşantılara rastlıyoruz ki bırakın erkek olmayı insanlığımızdan utanıyoruz. Kadınlara uygulanan şiddet, kadın cinayetleri, kız erkek ayrımcılığı ne yazık ki yüksek düzeydedir. Kadınların özgürlüğü sadece kâğıt üstündedir. Toplumlarda kadınların büyük kısmı mağduriyet içindedir.

Toplumun, eğitim sistemlerinin ve ailelerin, kadın erkek eşitliği konusunda yeteri kadar bilinçlendirme yapmaması en büyük eksikliktir. Çağlar boyu dininin yanlış anlaşılması ve uygulayıcıları tarafından yanlış uygulamasından dolayı kadınlar ve erkekler arasında eşitliği de sağlamak mümkün olmamıştır.

Yüzde yüz eşitlikle birlikte kadınlara yönelik istisnai özel haklarda olmalıdır. Çünkü kadın annedir. Anne olmak yaşamaktır, yaşatmaktır, var olmaktır. İnsanlık doğayı anlasa çok şeyi de anlamış olacaktır. Hayvanlar âlemi annelerin yavrularını büyütmek için ne büyük fedakârlıklara katlandığı bellidir. Bu durum, biz insanlar içinde geçerlidir.

Sanayileşme sonrası köyden kente göçün, kentleşmenin, metropol yaşamının artmasıyla birlikte erkeklerin başlangıçta var olan ekonomik mal ve mülk hakimiyeti zaman içerisinde değersizleşmeye başlamıştır. İşte bu dönemin artığı erkelerin türlü türlü bağnazlıkları etkisiyle eğitilmeyen ve okutulmayan kız çocukları, ekonomik özgürlükte yoksun, eşine mahkûm, anlamsızca toplumsal cinsiyetçilik baskıları nedeniyle adeta evlere hapsedilmiştir. Kadın çoğu kez namus ve kıskançlık cenderesine alınmıştır. Kadını dört duvar arasına sadece çocuk doğurma, çocuk bakma ve ev işleri ile sınırlı bir rolde hayata tutundurulmaya mahkûm etmiştir.

Dünyada ve Türkiye’de şehirleşmenin, adaletsiz gelir dağılımının, eğitimsizliğin, toplumsal cinsiyetin, yaşam disiplinsizliğinin, sosyokültürel ve ekonomik kıskacına ve tuzağına düşen insanlıktır. Özellikle kapitalizm; kentsel yaşamada tüketici toplumu teşvik eden sömürü düzeninde aileleri çok yoğun şekilde hırpalamaktadır. Aileleri ciddi boyutta ekonomik bunalıma sürüklemekte, zaten ekonomik ve iş hayatında olmayan kadının yokluğu sebebiyle ailedeki erkek ezilmekte, erkek eli ile aileler parçalamakta ve erkeğine mahkûm vaziyette getirilmiş kadın bir kere daha çok ağır bedeller ödetmektedir. İnsanlığın başarısızlığının faturası ve cezası kadınlara kesilmektedir.

Ne yapmak lazım?

Kapitalist dünya düzeninde kadın haklarının iyileşmesinin önündeki en ciddi engel eğitimsizlik ve ekonomidir. Günümüzde mutluluğun anahtarı bireysel ekonomik özgürlüktür. Ekonomik özgürlüğünü kazanmış kadınlar en azından kendi yaşamsal tercihlerini yapma hakkına kavuşmuş olacaklardır. Kadınlar üzerindeki yük hafifletilmelidir.. Bunun için çocuk bakımı ve yetiştirmesinde annelerin yükünü hafifletecek, kreşler, anaokulları ve eğitim sistemi geliştirilmelidir.

Son söz erkeklere.

Erkekler, unutmayın.

Aslan gibi adamın yanına aslan gibi bir kadın yakışır.

Aslan gibi kadının yanında da aslan gibi adam gereklidir.

Anlayışıma göre güçlü ve dayanıklı ailelerin ve toplumun temelinde, her türlü özgürlüğe ve hakka sahip kadınlar vardır.

Kimi ilkel beyinler kadınların özgürlüğünü, sokaklarda başıboş dolaşma hakkı olarak algılamakta ve işin ucunu “namus” kavramına getirip dayandırmaktadır.

Hâlbuki dünyadaki en tehlikeli mahlûkat erkeğin namussuzudur.

Tüm kadınlarının 8 Mart “Dünya Kadınlar Günü” kutlu olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar