Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

BORÇ, FAKİR MİLLETLERİN FELAKETİDİR!

 ABD Temsilciler Meclisi’nin Finansal Hizmetler Komitesi’nde düzenlenen oturuma katılan Merkez Bankası (FED) Başkanı Jerome Powell, üyelerin, ekonominin rotasına ilişkin sorularını yanıtladı.

ABD’de ekonominin en önemli sorunu olarak, aynen bizim gibi, enflasyon ile mücadele ilan edildiği için, Powell’a yöneltilen sorulara ve verdiği yanıtları merak ettim.

Powell’ın verdiği yanıtlardan bence en ilginç olanı, enflasyonu hafife aldıklarını, geçici olmadığını sonradan anladıklarını itiraf etmesi.

Enflasyonu yüzde 2’ye çekme hedeflerine bağlı olduklarını yinelese de, “Enflasyon yukarı yönlü sürpriz yaptı ve daha fazla sürpriz kapıda olabilir” cümlesi, ABD’de enflasyonun kısa vadede daha da artacağına dair Powell’ın beklentisini ifade etmiş oluyor.

Öte yandan, FED’in enflasyon hedefini (% 2) yükseltmeyeceğini belirten Powell, fiyat istikrarının ekonominin temel taşı olduğunu ve yeniden sağlanması gerektiğini de belirtmiş.

Powell, ayrıca, işsizlik ile enflasyon arasındaki ilişkiye de dikkati çekmiş ve istihdamın artması için enflasyonun mutlaka düşürülmesi gerektiğini vurgulamış.

Tabii, bizi de ilgilendiren konu olan faizlere karşı tutumlarını ise, “düşürme konusunda isteksiz oluruz” şeklinde açıklamış.

Tersine, Powell, ekonomideçok güçlü ve sıkı para politikası”nı sürdürmeye devam edeceklerini, faiz artırımlarına devam etmenin de uygun olacağını, ancak faiz artırımlarının hızının açıklanacak ekonomik verilere ve ekonomik görünüme bağlı olmaya devam edeceğini söylemiş!

Yani, kendisini dünyanın en büyük devleti, süper güç olarak gören ABD’nin Merkez Bankası Başkanı makamında oturan adam, “faiz sebeb, enflasyon sonuç” ilkesinden habersiz!

Şaka, şaka!

Tabii ki, biliyorlar. Bu konuda yazılmış bir kitabı İstanbul sahaflarından arattırdıkları dedikodusu da medyada bir süredir dolaşıyor.

Hatta, AK Parti’nin “eski dostları” olan yetmezamaevetçilerin “budur!” diyerek, ABD’ye gönderdikleri bir kitabın sahte olduğunun anlaşılması üzerine, Powell, kitabın bulunması için özel bir ekip kurmuş, diyorlar!

ABD’DE EKONOMİNİN ÖNCELİĞİ ENFLASYONLA MÜCADELE

FED Başkanı Jerome Powell’ın açıklamalarından anlıyoruz ki, birincil öncelikleri enflasyonla mücadele.

ABD Ticaret Bakanlığı’nın verilerine göre, 2020’de 676.7 milyar Dolar olan dış ticaret açığı yüzde 26.9 artarak 859.1 milyar Dolara yükseldi.

İthalat, 2020’ye kıyasla, yıllık bazda yüzde 20.5 artarak 3.39 trilyon Dolara yükselirken ihracat aynı dönemde yüzde 18.5 artışla 2.53 trilyon Dolar oldu.

Bu durumda, ABD’nin enflasyonu dizginleyememesi, hem ihracatın azalarak dış ticaret açığının artmasına ve hem de ülke içinde hayat pahalılığının da artarak, işsizliğin ve enflasyonun kontrolünü azaltacak etkide bulunacaktır.

Powell o nedenle, ekonomiyi yeniden rayına sokmak için teknik tedbirlerin başına, enflasyonla mücadeleyi ve sıkı para politikasını koyuyor.

Elbette, küresel ekonomik gelişmeler, ABD’nin de ekonomisini etkiliyor ve her şey Powell’ın anlattığı gibi kolay olmayacaktır.

Ancak, sıkı para politikası uygulamadan enflasyonu dizginleyeceğini iddia eden birisine dünyanın her yerinde, sadece gülerler!

HALKINI BORÇLANDIRAN BİR EKONOMİ YÖNETİMİ ENFLASYONU YENEMEZ

Bizde, 2018’de Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığı’na getirilmesinden sonra, ekonomi yönetimi bir anlamda direksiyon hakimiyetini kaybetti.

En belirgin yöntem olarak, sürekli faizlerle oynanarak kredi kullanımının teşvik edildiğini gördük.

Her ne kadar, “liberal kapitalist ekonomistler” vatandaşın kredi kullanımının teşvik edilişini eleştirmeseler de, özünde, enflasyonu kontrol altına alabilmek için öncelikli olarak “iştahı kesilmesi gereken” gelir gruplarının, tam tersine tüketime kışkırtıldığını ve daha fazla borçlandırıldığını görüyoruz.

Vatandaşını tüketime yönlendiren ve sürekli daha fazla borçlandıran bir ekonomi yönetiminin enflasyon ile mücadele edeceğini veya ettiğini iddia etmesi, safsatadan öte bir değere sahip olamaz.

Nitekim, enflasyon sürekli arttı.

Vatandaş sürekli daha düşük faizli kredilerle tüketime teşvik edildi.

Sonunda, iş çığırından çıktı!

Verileri manipüle ettiği yönünde kamuoyunda yaygın kanaat oluşan TÜİK dahi, enflasyonu % 73,50 olarak açıklıyor.

Bu ortamda, düşük faizlerle halkını sürekli borçlandıran bir hükümetin ne muradı olabilir?

Enflasyon değeri ile faiz puanı arasındaki dengesizliğin istismarı yoluyla, elbette birileri rant elde edecektir.

Nitekim, düşük faizli kredilerin döviz dönüşümlü vadeli mevduat hesaplarına aktarıldığı konusunda yaygın söylentiler var.

Bizim burada söyleyebileceğimiz, halkın daha fazla borçlandırılmasına yol açan, düşük faiz politikasının büyük bir kıyamete yol açabilecek potansiyel taşıdığıdır.

İktidarın ve ekonomi yönetiminin halkın daha fazla borçlanmasına yol açan politikaların hangi toplumsal yıkım tehlikeleri taşıdığını bilmemesi vahimdir ve düşünülemez.

Ancak, bu konuda görülen ısrarı, uygulamanın bilinçli devreye sokulduğuna kanıt olarak kabul edersek, bu daha da vahim bir duruma işaret eder.

BU İKTİDAR FİYAT İSTİKRARI SAĞLAYAMAZ

Enflasyonla mücadelede en kritik nokta, fiyat istikrarının sağlanmasıdır.

Ancak, bu noktada iktidarın başarılı olamadığı da, ortada. Son 4 yıldır yapılanlara bakarak, bu iktidarın fiyat istikrarı sağlama konusunda başarı kazanamayacağını iddia etmek, yanlış olmaz.

Hatta, benim de katıldığım diğer bir görüşe göre ise, iktidarın fiyat istikrarı sağlamak konusunda bir niyeti dahi yoktur.

Çünkü, pek çok kalemde fiyat istikrarını bozan uygulamalar, bizzat iktidar tarafından hayata geçiriliyor.

Belki, bu uygulamaları “vergi gelirlerini artırmak” gerekçesi ile savunanlar da çıkacaktır.

Ama, döviz politikası, ikinci el araç piyasası, ithal gıda ürünleri, tohum, gübre, mazot gibi tarım üretim maliyetlerini doğrudan etkileyen kalemlere bakarsak, iktidarın tek amacının vergi gelirlerini artırmak olmadığını anlarız.

Diğer ürünlerde de istikrarı bozan, gıda fiyatlarındaki artışın neden kontrol altına alınamadığı sorusu ise, iki yıldır Cumhurbaşkanı tarafından cevaplanmayı bekliyor.

Tarlada 20 kuruş olan kavunun neden markette 2 TL olduğunu;

Tarlada 80 kuruş olan soğanın neden markette 7 TL olduğunu

açıklayacak bir babayiğit ekonomi kurmayı ile tanışamadık.

Halbuki, gıda fiyatlarını kontrol altına alabilen bir iktidar, tedricen diğer alanlarda da hakimiyet sağlayabilir ve psikolojik üstünlüğü ele geçirdikten sonra dövizdeki artışı da durdurabilirdi.

Ama, görünen o ki, AK Parti iktidarının bu yönde bir niyeti yok.

Halkı borçlandırmayı hedefleyen düşük faiz politikası ile birlikte düşünülünce, bence her iki uygulama birbiri ile de tutarlı bir ekonomi politikasına işaret ediyor.

Borçlar artıyor, pahalılık artıyor= (Burayı okur doldursun, diye boş bırakıyorum.) 

Ben ise, fikrimi başlıkta ifade ettim.

Önceki ve Sonraki Yazılar