Güneş Gürseler

Güneş Gürseler

DAĞINIK SİYASET ANILARI-7

UĞUR MUMCU SUİKASTI

24 Ocak 1993 Pazar günü saat 14 sıralarında Tuncay Özkan'ın telefonu ile Uğur Mumcu'nun öldürüldüğünü öğrendim. Hemen Pembe Köşk Apartmanlarındaki evinden Genel Başkanı aradım. Telefona Sevinç İnönü çıktı. İlk tepkisi uzun bir çığlık oldu. İnönü'ye Tuncay'dan öğrendiklerimi aktardım. Makam otomobilini istedi. Olay yerinde buluştuk. Demirel geldi.

SÜLEYMAN DEMİREL'İN CUMHURBAŞKANI SEÇİLMESİ

Özal'ın 17 Nisan 1993 Cumartesi günü ölümü ile başlayan ve Demirel'in de Cumhurbaşkanı olmayı isteyerek yönlendirdiği sürecin Türkiye için bir yönetim zayıflığı dönemi yarattığı inancındayım.

Özal'ın ölümü sadece Cumhurbaşkanlığını boşaltmamış aynı zamanda Başbakanlığı ve DYP Genel Başkanlığını, Başbakan Yardımcılığını ve SHP Genel Başkanlığını boşaltmış ayrıca Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığının da boşalmasına yol açmıştır. Yetmiş yıllık rejim deneyimi ve birikimimiz Cumhurbaşkanı'nın ölümü ile ortaya çıkan sorunu başka sorunlar yaratmadan çözmeye yetmemiştir. Erdal İnönü'nün ince uyarılarına rağmen bir boşluğu doldurmak için başka boşluklar yaratılmış, hükümet ortağı iki partinin genel başkanlıkları yani Başbakanlık ve Başbakan Yardımcılığı, siyasete biri Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olarak diğeri de milletvekili-bakan olarak giren ve seçildikleri bu görevlerini sürdüren iki yeni siyasetçiye bırakılmıştır. 1991 seçimlerinde milletvekili seçilip bakan olan Tansu Çiller, 1993 de birden DYP Genel Başkanı ve Başbakan oluvermiştir. 1989 seçimlerinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Murat Karayalçın da 1993 de kendisini SHP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı buluvermiştir. DYP, DTP yi doğurmuş hala durulmamıştır. SHP ise CHP ile birleşmiş ve tarih sayfalarındaki yerini almıştır.

Demirel Cumhurbaşkanı olmakta ısrar etmese idi ya da İnönü ve SHP bu ısrara karşı koyabilse idi 1995 seçimlerinin birincisi Refah Partisi olamazdı ve CHP'nin TBMM dışında kalması ile sonuçlanan bir süreç başlamazdı diye düşünüyorum.

Bu süreçte tanığı olduğum olayları ayrıntıları ile anlatacağım. SHP döneminin bence diğer önemli iki yanlışında olduğu gibi bu olayda da zamanında görüşlerimi belirtmiş olmanın huzuru içindeyim.

Evet, bu girişten sonra ayrıntılara girebiliriz.

Ayrıca bu ayrıntıların SHP'nin karar belirleme sürecinin işleyişini ve kimlerin nasıl etkin olduğunu göstermesi açısından da ilginç olduğunu sanıyorum.

Özal, 17 Nisan Cumartesi günü saat 10:30 da öldü, resmi açıklama saat 14:30 da yapıldı.

Pazar sabahı Erdal İnönü, Genel Sekreter Cevdet Selvi'nin evine gitti. Ziyareti öğrenen gazetecilerin; "İnönü Cumhurbaşkanlığına aday olmak istiyor, bunun için kulise başladı" yorumlarını aktardığımda "Genel Sekreterimin evine gidemeyecek miyim?" yanıtı ile yetinen İnönü, akşama da eşi ile birlikte Onur Kumbaracıbaşı'nın evine gitti.

Pazartesi Başbakanlıkta görüştüğüm İnönü, köşe yazarları ile yaptığı telefon görüşmelerini anlatarak; "Demirel'in adaylığına inanmışlar ne yapacağımızı soruyorlar." dedi ve ekledi; "Sorunsuz çözmeliyiz, Almanya gibi yapabilmeliyiz.", "Çoğunluk partisi liderinin Cumhurbaşkanı olması şart mı?", "Ama Demirel isterse hayır diyemeyiz..."

Bütün bunlarla daha ilk günden ne kadar içimize sindiremesek de Demirel'in adaylığına karşı koyamayacağımız ve Demirel karşısında İnönü'nün adaylığının söz konusu olmadığı anlaşılıyordu.

O gece günlüğüme "İNÖNÜ ADAY DEĞİL" notunu düşüyordum..

Siyaset yaparken çok düz ve ideal anlamda olması gerekeni düşündüğüm için çok konuda yanıldım. Ancak çok sorunda bir süre sonra benim önerimin ya da gerçekleşmesini istediğim hususun doğru çözüm olduğu anlaşıldı. Demirel'in Cumhurbaşkanlığı, CHP'nin açılması, HEP ile seçim işbirliği, İSKİ yolsuzluğu karşısındaki tutumum bunlardan bazıları. Ben, Demirel'in Cumhurbaşkanlığına aday olmayacağını düşünüyordum ya da yanlışlığını gördüğüm bir kararın alınmayacağına kendimi inandırmaya çalışıyordum.

Neden Demirel aday olmazdı, olamazdı ya da olmamalıydı?

Çünkü, bence Özal, Cumhurbaşkanlığını istemekte ne kadar haklı ise Demirel aynı sebeplerle ve fakat bir o kadar da haksızdı.

Çünkü Özal, TBMM'de tek başına cumhurbaşkanı seçebilecek bir partinin başında idi. Yaklaşık yedi yıldır başbakandı. ANAP'ı iki dönem tek başına iktidar yapmıştı, "transformasyon", "başkanlık sistemi" gibi iddiaları vardı ve Çankaya'ya emekliliğini yaşamaya gitmiyor aksine (doğruları ve yanlışları ile) bir değişim iddiası taşıyordu. Demirel ise 500 günlük bir koalisyon hükümetinin başkanı idi. Çok geniş vaatlerde bulunarak seçmenden oy istemiş, henüz bir çok vaadini de yerine getirememişti. Cumhurbaşkanı olma isteği, önüne çıkan fırsatı değerlendirip, boşalan bir makamı doldurma dışında bir amaç taşımıyordu ve Demirel emekliliğe gidiyordu. (Gerçi istediği rahatlıkta bir emeklilik yaşayamadı çünkü ardında bıraktığı kadronun yanlışlıkları ülkeye bunalımsız gün göstermedi.) Halbuki DYP-SHP Hükümetinden halkın beklentileri henüz sürüyordu. Bu düşüncelerle Demirel'in adaylığı istemeyeceğini düşünüyordum. Belki de İnönü'nün bu Hükümetin sona ermesi ile siyaseti bırakacağını bildiğim için başbakanı Demirel olmayan bir kabinede İnönü'nün bulunamayacağından ve siyasetten ayrılma sürecinin hızlanacağından korkuyordum. Haksız olmadığım kısa sürede kanıtlandı.

Ayrıca asıl korkum, artık ne pahasına olursa olsun cumhurbaşkanı olmak istediği açıkça ortaya çıkan Demirel'in kendi cumhurbaşkanlığı döneminde merkez sağ için bir senaryo düşündüğü ve bu senaryonun sahneye konmasında SHP ye de figüran rolünü uygun gördüğü yolundaki endişemdi. Demirel istediği kadar "Arkama bakmam." desin bence kendisinden sonrası için bir ANAYOL düşü kuruyordu. Bu ya cumhurbaşkanı seçimi sırasında parlamentoda ANAP ve DYP nin kendisine oy vermesi ile gerçekleşecek bu olmazsa kendisinden sonraki DYP liderini yönlendirmesi ile bir süreç içinde bunu gerçekleştirecekti. Aslında 1995 Genel Seçiminden sonra bunu gerçekleştirdi de fakat iki partinin liderlerinin özellikle de DYP'nin "yeni" liderinin yanlışları ile uzun süremedi. Bu senaryoda önemli rolü olmayan SHP bence daha başlangıçta cumhurbaşkanı seçimi sırasında iki partinin Demirel'e oy vermesini sağlayarak ANAYOL'u fiilen gerçekleştirmeli ve kendisi de muhalefete geçerek tek başına iktidar için hazırlanmalı idi. SHP'li bakanların büyük bölümü Demirel'e oy verilmez ise koalisyonun bozulacağını, ANAYOL'un kurulacağını ve SHP'nin bundan zarar göreceğini söylüyorlardı. Oysa verilen destek ile sonuçta parlamento dışında kalınmıştır.

Artık sadece kimin cumhurbaşkanı olacağının konuşulduğu günleri yaşamaya başlamıştık. Doğal olarak SHP nin gündemini de bu konu oluşturuyordu. Ancak asıl kaygı bu sorunun koalisyonu bozmadan nasıl atlatılabileceği idi. Özellikle bakanlar, (Tahir Köse hariç) Demirel'in adaylığına karşı çıkmanın Hükümetin sonu olacağını görerek Demirel'in desteklenmesi gerektiğini açıkça belirtiyorlardı. Sonuçta bu yaklaşım belirleyici de oldu. Tahir Köse dışındaki bakanlarımız, SHP desteklemez ise Demirel'in desteği ANAP'tan alarak seçileceğini ve koalisyonun dağılacağını düşünüyorlardı. Onlara göre, başbakan olmasını desteklediğimiz Demirel'in cumhurbaşkanlığına karşı çıkmamız mantıklı olmazdı ve ayrıca bile bile koalisyonun bozulmasına sebep olunmamalıydı. Aslında karşı çıkma gerekçesi de bu sözler içinde idi; Demirel, SHP'nin koalisyonun bozulmasından korkup kendisini destekleyeceğini biliyor ve bunu kullanıyordu.

Cenaze töreninin yapılacağı 19 Nisan Salı sabahı İnönü'nün TBMM'deki odasında İNÖNÜ, ÇETİN, SAĞLAR, ATEŞ ile birlikte yaptığımız değerlendirmede genel havanın "Demirel aday, desteklemek ve hükümette kalmak zorundayız." şeklinde oluşmakta olduğu görülüyordu. Bakanlar, koalisyonun devamı düşüncelerini açıkça söylemeye başlamışlardı. Hikmet Çetin, Demirel'in desteklenmesi ile bir üçlü yönetim şeklinin ortaya çıkacağını söyleyebiliyordu: "Cumhurbaşkanı, İnönü ve yeni Başbakan."

Akşam yemeğinde tekrar bir arada olmak üzere dağıldık. Ben, TBMM'de yapılan törende Özal'ın tabutu başında Başbakanlığı temsilen nöbet tuttum.

Başbakanlıkta görüştüğüm Müsteşar Necdet Seçkinöz; "Demirel aday olmaz, iddiası bitmedi. Genel seçimde istifa edecek birisini oturtur. SHP ile koalisyondan memnun." değerlendirmesini yapıyor ve "SHP bastırırsa Demirel Cumhurbaşkanı olamaz." diyordu.

Akşam, Atatürk Orman Çiftliğindeki MKE Fişek Sanayii Sosyal Tesisinde İNÖNÜ, SELVİ, MOĞULTAY, SAĞLAR, AKYOL, KAHRAMAN, ATEŞ ve OKTAY ile birlikte katıldığım yemekte İnönü'nün Demirel ile yapacağı görüşme öncesi durum değerlendiriyor. Toplantının genel havası oluşmakta olan genel eğilime uygun; "Demirel aday, hakkıdır. Karşı çıkamayız. Hükümette kalmalıyız. Desteğimize karşılık pazarlık yapmalıyız." Örneğin; Seyfi Oktay, bir bakanlık daha almamız gerektiğini söylüyordu. Mehmet Kahraman ise kendi bakanlığının derdinde idi ve İnsan Hakları Bakanlığının kuruluşu ve demokratikleşme için söz almamız gerektiğini dile getiriyordu. Fikri Sağlar ise Demirel'den sonrasını garantiye almak istiyor, yeni Başbakanın belirlenmesinde etkin olunması gerektiğini belirtiyor, güvenoyu için güvence alınmasını istiyor ve Demirel'in desteklenmesini istemeyenler için de "Koalisyona girmemize karşı çıkan görüş şimdi Demirel'in Cumhurbaşkanlığına karşı çıkıyor." yorumunu yapıyordu. Demirel'in başında bulunmadığı bir DYP ve Hükümetin sorunlu olacağını belirterek hükümette kalınmaması gerektiğinde Cevdet Selvi ile birlikte ısrarlı oluyor ancak bu toplantı da azınlıkta kalıyorduk.

İnönü kalkarken toplantıyı özetliyor; "Olur, bütün bunları söylerim ayrıca Cumhurbaşkanı olursunuz ancak Sayın Gürseler karşı derim." şakasını yapıyordu.

İzleyen iki gün Özal'ın Ankara ve İstanbul'da yapılan cenaze törenleri ve TBMM özel oturumu ile geçti.

23 Nisan günü, Feza Gürsey Bilim Merkezi'nin açılış töreni için saat 13 de Altınpark'a gittiğimde İnönü, Karayalçın ve eşi, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Timur ve Uğur Büke, Belediye Evinde yemek yiyorlardı. Ben de katıldım. Karayalçın da Hükümetin devam etmesi ve yerel seçimlere iktidar ortağı olarak gidilmesi görüşünde.

Öğleden sonra TBMM'deki özel oturumda, locada İçişleri Müsteşarı Fahri Öztürk ile beraberdik. Fahri Öztürk; "Demirel'in adaylığı yanlış oluyor. Koalisyon ne güzel gidiyordu. Bu işten sonuçta ANAP karlı çıkacak." dedi. Ardından da İsmet Sezgin'in sorusunu iletti; "Sayın Bakan, Güneş'e sor bakalım; Sayın İnönü'nün yakınlarına benim başbakanlığımı istediğini söylediği doğru mu?" Ben de; "Doğru, Sayın Sezgin'den iyisini mi bulacağız." dedim. (Akşamki kokteylden sonra Tuncay Özkan anlattı: Kokteylde İsmet Sezgin, Tuncay'a; "Yazma ama Sayın İnönü yakınlarına benim başbakanlığımı istediğini söylüyormuş." demiş.) Özel oturumdan sonra Necdet Seçkinöz'e otomobiline kadar eşlik ederken, "İşler karışıyor galiba?" dedim. "Evet" yanıtını alınca "Aday mı?" diye sordum. "Sanıyorum" dedi fakat eleştirisini de sürdürdüğünü gözledim.

TBMM özel oturumunun ardından SHP Grup Genel Kurulu toplandı. İnönü gene ince eleştiri ve uyarılarını yapıyordu: Cumhurbaşkanının geniş bir mutabakatla seçilmesi gerektiğini belirtiyor, çoğunluk partisi liderinin cumhurbaşkanı olması gerektiği yolunda bir kural bulunmadığını Almanya örneğini vererek açıklıyor fakat Türkiye'de buna aykırı bir gelenek oluştuğunu söylüyordu. Bunları söyledikten sonra SHP deki genel eğilimin etkisi ile olacak sözlerini koalisyonun bu seçimden etkilenmeyeceğini, devam edeceğini ancak bazı değişiklikler yapılacağını belirterek tamamlıyordu. Daha sonra basına kapalı olarak devam eden toplantıda konuşanlardan Aydın Güven Gürkan; Demirel'in Cumhurbaşkanı olabileceğini, Hükümetin devam etmesi gerektiğini ancak Hükümetten beklentilerimizi açıkça belirtmemizi ve sağlama almamızı öneriyordu. Aynı toplantıda konuşan Mümtaz Soysal ise son iki gündür yazılarında belirttiği gibi Demirel'in desteklenmemesini ve Hükümetten ayrılınması gerektiğini söylüyordu.

Kokteylden önce TBMM'de Salih Sümer'in odasında Cevdet Selvi, Ziya Halis, Emin Cankurtaran, Rıza Yılmaz, Atila Mutman, Nilgün Süer ile toplandık. Genel Başkana söylediklerimi anlattım genelde desteklendim. Ethem Cankurtaran ise yerel seçimlere iktidar ortağı olarak gitmenin avantajları üzerinde durdu.

Akşam kokteylde Murat Sökmenoğlu, Tuncay Özkan ve Sanayi Bakanı Basın Danışmanı İsmet ile birlikte iken Vehbi Dinçerler yanımıza geldi ve "Biz kesinlikle Demirel'e oy vermiyoruz ya İnönü'yü ya da Cindoruk'u aday çıkarın oy verelim." dedi. Ayrıca, "Çavit Çağlar, bizde yirmi adamı olduğunu söylüyormuş, oylarımızı Cavit Çağlar'a göstererek kullanacağız." dedi.

Kokteylden sonra Belediye Evi'nde , Sosyal Demokrat Üniversite Gençliği Platformu yemeğine katıldık. Gençler sosyal ve ekonomik sorunlarla daha çok ilgileniyorlardı. Genel Başkan, gençlerin çevre ve hukuk konularındaki sorularının yanıtlanmasını bana devrederken kitabımdan ve çalışmalarımdan söz etti..

24 Nisan Cumartesi günü Köroğlu Caddesine Uğur Mumcu adının verilmesi töreni vardı. Sabah programını öğrenmek için İnönü'yü aradım ve gazetecilerin röportaj ve birlikte yemek taleplerini ilettim, kabul etmedi, "Kendi bildikleri gibi yazıyorlar, devam etsinler." dedi.

Törenden sonra İnönü, Kumbaracıbaşı ile Macun Köye yemeğe gitti.

Malta'ya gitmek üzere olan Türkan Akyol, telefonla arayarak Mümtaz Soysal'ın konuşmasını eleştirdi. Diğer bakanlarımız gibi Türkan Akyol da hükümetin devamından yana.

Akşam yemeğe gittiğimiz Tuncay Özkan'ın evinde saat 23.50 de Şule Bucak'ın çağrı mesajını alınca telaşlandım. Şule, Özden Toker'e telefon etmemi istiyordu. Özden Toker'i aradım, Işın Çelebi'nin kendisini aradığını, Genel Başkana cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili mesajları olduğunu söylediğini, bunu İnönü'ye ilettiğinde "Neden sana söylüyorlar? Güneş'e söylesinler." cevabını aldığını, bu nedenle Işın Çelebi'nin telefon numarasını vererek aramamı istedi. Ben de eleştiri ve kaygılarımı anlattım, "Haklısın, zaten Metin de yarın aynı şeyleri yazıyor." dedi. (Metin Toker, 25 Nisan'da Milliyet'deki köşesinde "...Hani, başbakan olarak önünde 2 tane 500, bir tane de 300 gün vardı? Demek, seçmen ona Özal'ı anayasal yoldan indirme imkanı verseydi, oraya hemen kendini çıkaracaktı! Pes yani. Bir siyasetçi, tazelemiş göründüğü itibarını ancak böylesine yerle bir edebilir........Benim merak ettiğim, DYP'nin Meclis'teki 181 oyunun üstüne kaç oyun ekleneceği. Süleymanbey, Turgutbey'in oraya 263 oyla çıkmasını öldüresiye eleştirmişti. Şimdi, Anayasa'nın yeterli bulduğu 226 oyun faziletini övüyor...." şeklinde yazıyordu.)

Hemen Işın Çelebi'yi aradım. Telefonda rahat olamayacağımız anlaşılınca evine davet etti. Gece saat 00.45 de Işın Çelebi'nin Çankaya Caddesi 14/3 deki evine gittim. "Biz Demirel'in adaylığına karşıyız. Özal'da eleştirdiklerini yapıyor, partizanlık yapacak. İnönü aday olursa destekleriz. Cindoruk da aday olabilir, sizlerle görüşmelerimizin sonucunu bekliyor. Size elimizi uzatıyoruz." dedi. Görüşmemiz sırasında Mesut Yılmaz'ı evinden telefonla aradı, korumalar yattığını söylediği için görüşemedi. Bütün bunları İnönü'ye ileteceğimi fakat İnönü'nün adaylığının sadece SHP, ANAP ve CHP tarafından desteklenmesi nedeni ile akılcı olmadığını söyledim.

Ertesi gün, Anayasa Mahkemesi kuruluş yıldönümü töreninden sonra evinde ve öğle yemeği için Gölbaşı'na Belçikalı’nın Yeri isimli lokantaya giderken yolda makam otomobilinde Genel Başkana Işın Çelebi ile görüşmemi anlattım. ANAP'ı eleştirdi; "Cindoruk adına nasıl konuşuyorlar?". Uğur Büke'nin de katıldığı yemekte kaygılarımı ve Demirel'in adaylığının şimdiden benimsenmiş görüntüsü verilmesinin yanlışlığını dile getirdim. "Demirel'e ne söyleyeceğimi kim biliyor?" yanıtını alınca biraz rahatladım. Bu sırada Başbakanla saat 18 de buluşacaklarını öğrendik. Daha sonra Parti Meclisi toplantısında, cumhurbaşkanı seçimi ile koalisyonun ayrı değerlendirilmesi gerektiğinin, SHP’nin ne olursa olsun koalisyon devam etsin anlayışında olmadığının ve yaz aylarında TBMM’nin çalışması gerektiğinin vurgulanmasının iyi olacağını düşündüğümü belirttim.

Akşam Macar Büyükelçiliğinin resepsiyonunda iken çağrı cihazıma gelen mesaj üzerine Genel Başkan'ın evine gittim. Cevdet Selvi, Fikri Sağlar, Onur Kumbaracıbaşı, Tahir Köse, Mehmet Kahraman, Aydın Güven Gürkan ve Seyfi Oktay da katıldı. Demirel ile yaptığı görüşmeyi anlatan Genel Başkan; Demirel'in destek istediğini ancak koalisyon protokolünde olmadığı için serbest olduğumuzu belirtiğini söyledi. Demirel ayrıca kendisinin seçilmesi ile birlikte yeni hükümet görüşmelerinin yapılacağını ve kendisinin buna karışamayacağını ima etmiş. Genel Başkan'ın "Siz aday olmasaydınız bir başka DYP’li ile sorunsuz çözülürdü." sorusunu ise Demirel yanıtsız bırakmış. Genel Başkan'ın bu açıklamasından sonra bakanlar ve Aydın Güven Gürkan önceki görüşlerini tekrarlayarak, Demirel'in desteklenmesinin SHP'nin yararına olduğunu aksi halde ANAYOL'un hızlanacağını belirterek Demirel'in desteklenmesini ve hükümet için güvence alınarak yerel seçimlere gidilmesi gerektiğini belirttiler. Ben de eleştirilerimi tekrarladım ancak pek dinletemediğimi gördüğüm için benim de eski hızım kalmadı. Genel Başkan'ın evinden hep birlikte Birlikler Evi'ne akşam yemeğine geçtik. Fikri Sağlar ve Onur Kumbaracıbaşı ayrıldı. (İbrahim Tez sonradan yemeğe katıldı.) Tahir Köse'nin makam otomobili ile yemeğe giderken araçta bulunan Aydın Güven Gürkan'a görüşlerimi aktardım. "Demirel'in desteklenmemesi asıl tercihtir." dedi.

"Asıl tercih". Evet, tercih edilemeyen asıl tercih!!!

Yemek sonunda İnönü'nün aday gösterilmesinde görüş birliğine ulaşıldı. Böylelikle ilk iki turun kitlenmesi sağlanacak üçüncü tur için pazarlık olanağı ortaya çıkacaktı. 26 Nisan da toplanacak Parti Meclisine de bu doğrultuda öneri götürülmesi benimsendi.

Gece Işın Çelebi arayıp gelişmeleri sordu. İnönü'nün "Henüz vakit var." dediğini söyledim.

Ertesi gün, Pazartesi, İnönü'nün evindeki toplantıyı ve sonraki yemeği öğrenen basının ısrarlı sorularını yanıtlayama çalıştım.

MYK öncesi Genel Sekreter Cevdet Selvi, İnönü'nün aday gösterilmesi gerektiğini söyledi.

Genel Başkan da Parti Meclisinin açılışında, "Koalisyonda doğmadık, koalisyonda da ölmeyeceğiz. Uygun olan, hükümete hiç dokunmadan cumhurbaşkanı seçmektir." dedi. Bu konuşma ertesi gün (27 Nisan 1999) basında, "Demirel'in adaylığına karşıyım" başlığı ile yer aldı.

Telefonla arayan Taha Akyol, Işın Çelebi ile olan görüşmemi Mesut Yılmaz'dan öğrenmiş ayrıntı sordu. Yazmamasını rica ettim. Tekrar arayarak görüşmeyi Feyyaz Tokar'ın da öğrendiğini ve Umur Talu'ya aktardığını bu nedenle yarın kısa bir haber çıkacağını söyledi.

Işın Çelebi'yi aradım ve yapılanın yanlış olduğunu ilettim, üzüldüğünü söyledi.

26 Nisan tarihli gazetelerde Mesut Yılmaz ve Deniz Baykal'ın demeçleri yer alıyordu. Her ikisi de Demirel'in yanlış yaptığını belirtiyordu. Mesut Yılmaz; "Demirel cumhurbaşkanlığı için o kadar çok yanıp tutuşuyor ki, daha adaylık süresi başlamadan kendini, hükümet ortağı ile bile görüşmeden ortaya attı." diyordu.

27 Nisan SHP Grup toplantısından sonra TBMM Lokantasında Tuncay Özkan, Ahmet Yılmaz ve iki ANAP'lı milletvekili ile oturduğumuz masaya gelen Ekrem Pakdemirli; "En layığı İnönü." dedi. "Genel Sekreter, İnönü'nün aday olabileceğini söyledi şimdi sıra sizde, oy vereceğinizi açıklayın." dedim. "Arayacağım." dedi. Yemek sonrası ayak üstü görüştüğüm ANAP milletvekilleri de aynı şeyleri söylediler.

Gece telefonla arayan Murat Sökmenoğlu, "Cindoruk yarın adaylığını açıklıyor destekler misiniz?" diye soruyordu.

28 Nisan Çarşamba Altınpark Belediye Evi, İl Başkanları toplantısı:

Genel Başkan açış konuşmasında Özal'ın ölümü ile ortaya çıkan gelişmeleri anlattıktan sonra gelinen noktada yeni Cumhurbaşkanı'nın seçilme olasılığının seçilmeme olasılığından yüksek olduğunu belirterek koalisyonunun durumunu şöyle değerlendirdi: "Cumhurbaşkanlığı seçimi ve başbakanın aday olması nedeni ile koalisyonunun tekrar değerlendirilmesi durumundayız. Devam edip etmeme koalisyonun çalışmalarındaki eksiklikten ya da güvensizlik oyunun söz konusu olmasından değil, Başbakan'ın Cumhurbaşkanı adayı olması nedeni ile gündeme geldi. "Niye geldi?" diyebiliriz ama gereğini yapmak zorundayız. İl Başkanlarımız koalisyonun devamını istiyor mu? Cumhurbaşkanlığına aday olmam meselesinde ne düşünüyorsunuz? Koalisyonun devamını yararlı gördüğümü söyledim acizlik ifadesi sanıldı. Gülünç. Faydalı işler yaptığımıza inanıyorsak koalisyonun yararlı olduğunu söyleyeceğiz. Koalisyonda doğmadık, koalisyonda da ölmeyeceğiz. Koalisyona halkımız istediği için girdik. Yapamayacağımız şeyler istenirse koalisyonu bırakırız. Her konumda en güzel hizmeti yaparız. Özal'ın Cumhurbaşkanlığı için söylediklerimiz bugün için de geçerli. Cumhurbaşkanlığı boş, ancak orayı doldurmak için bütün sistemi boşaltmak doğru değil. Sistemin mantığı henüz ülkemizin büyük çoğunluğu tarafından anlaşılamadı, hala Atatürk dönemi gibi yorumlanıyor. Arkadaşlarımdan benim aday gösterilmemi isteyenler var, "Herkes genel başkanını aday gösterirse biz de sizi gösterelim." diyorlar, ben kabul etmiyorum."

Erdal İnönü'nün konuşmasından aldığım bu notlar yeterince açık değil mi? İl Başkanlarına adaylığı konusunda düşüncelerini soruyor, boşalan bir makamı doldurmak için bütün bir sistemi boşaltmanın anlamsızlığını belirtiyor. Başbakan'ın adaylığının koalisyonun devamını tartışılır hale getirdiğini söylüyor. Daha ne desin? Koca bir Parti ve de özellikle bir kısım bakanımız, "Demirel'den başkasına Başbakan Yardımcılığı yapmam, sistemi boşaltmayın." uyarısını algılayamadı. Gerçi Genel Sekreter Cevdet Selvi bu toplantıda da uyarılarını tekrarlıyor ve bir kısım bakanı eleştirerek: "Biz örgüt görüşünü ortaya çıkarmaya çalışırken bazı bakanlarımız kendi işlerini görmeye çalışıyor. Kırmızı plakalı arabadan ayrılamama havasını verdiler, alınacak kararları anlamsız kılacak davranışlar içine girildi. Koalisyona mahküm değiliz, koalisyon koşullarının ve protokolünün değişeceği bir ortamda koalisyonun devamını kabullenmek sakıncalıdır." diyordu ama toplantıya katılıp görüş bildiren 24 il başkanından sadece beşi (Mersin, Tunceli, İstanbul, Çorum ve Isparta) açıkça koalisyona son verilmesini istiyor, diğerleri genel olarak devamdan yana olduklarını belirtiyorlardı. Koalisyondan yana olan il başkanları büyük bölümü ile (16) Demirel'in adaylığına hayır diyorlardı. Uzlaşmanın sürmesi ya da başka seçenek bulunmaması gerekçeleriyle Demirel'in adaylığını destekleyen il başkanları ise Artvin, Tokat ve Muğla il başkanları oluyordu. Diğer il başkanları ise kararı Genel Merkez'e bırakıyordu. İnönü'nün adaylığı ise Mersin ve Isparta il başkanları dışında kimseden destek görmüyordu. Bütün bunlar il başkanlarımızın Demirel ve İnönü'lü koalisyonun devamından yana olduklarını gösteriyordu. Zaten koalisyon süresince parti kamuoyunda koalisyonda kalıp kalmamak sürekli tartışılmış ve "yetkisiz organlar" daima koalisyonun bitirilmesini istemiş ancak aynı insanlar "yetkili organ" toplantılarında koalisyondan yana eğilim belirtmişlerdir.

Sonuç :

Özal'ın ölümü ile başlayan tartışmalar belirttiğim süreç yaşanarak Demirel'in TBMM'nin 16.5.1993 tarihli 103. birleşiminde 244 oyla Cumhurbaşkanı seçilmesi ile tamamlandı. Yedi yılı tamamladık. Artık güncel sorunumuz; Demirel'in yerine Çankaya'nın yeni konuğunun kim olacağı. Bu bölümü bitirirken bir gerçeği de özellikle vurgulamak gerekir. Demirel hızlı performansı ile çok kişiyi yanılttı. Emekliliğe gidiyor diyerek eleştirdiğimiz Demirel çok etkindi. Fakat bütün etkinliğine rağmen başından ayrıldığı merkez sağın çöküşünü engelleyemedi.

Tarih bu dönem için de hükmünü söyleyecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar