NASIL BİR GELECEK?

Zaman zaman  önümüzdeki saatlerde, günlerde, yıllarda olabilecekleri tahmin etmeye çalışarak planlar yapar, hazırlanmaya çalışır yolumuzu çizmeye  çalışırız.

Son bir yılı aşan dönemde salgın nedeniyle değiştirmek zorunda kaldığımız alışkanlıklarımız ve yaşamın yavaşlaması hepimize durup düşünmek için daha fazla fırsat yarattı.

Halen yaşamakta olduğumuz değişimlerin ışığında önümüzdeki dönemle ilgili tahminlerde bulunup geleceğe hazırlanmak için uygun bir zaman diliminde yaşıyoruz.

Önce olup bitenlere hızlıca bir göz atalım.

Tüm dünyada gençlik dönemi diye tanımladığımız dönem geçmiş dönemlerle karşılaştırıldığında çok daha uzun sürmeye başladı. Eğitimde geçirilen süre uzadı, iş yaşamına girme ve evlenme yaşı yükseldi. Üniversite okuyanların ve işsizlerin sayısı arttı. 

Teknolojik gelişmeler üretimden uzmanlıklara kadar bir çok alanda insan emeğine ve düşünme yeteneğine olan gereksinimi azaltmaya başladı. Değerlendirme, karar verme ve uzmanlık alanlarında yapay zeka yazılımlarının kullanımı yaygınlaştı. Tehlikeli ve tekrarlayan işlerden başlayarak akıllı makinalar ve robotlar her alanda yaygınlaşmaya başladı.

Sayısal teknoloji ve uygulamalar sayesinde sanal ilişkiler, uzaktan eğitim, iş görme, karar verme yaygınlaştı. Büyük ölçekteki verileri yorumlama olanağı yeni fırsatlara yol açtı. İnsan davranışlarını izleme ve yönlendirme istekleri gerçekleşmeye başladı. 

Sürdürülebilirlik ve çevre bilinci sayesinde yaşanabilir şehirler, çevreye duyarlılık, sürdürülebilir üretim ve hizmetler öne çıkmaya başladı.

Etnik kimlikler, dil, din, ülke konusundaki kabuller bazıları için yumuşuyor, bazıları için daha da keskinleşiyor. Kimliğimizi oluşturan değerlerin ağırlıkları yer değiştiriyor.

Burada belli başlı bir kaçını sıraladığım gelişmeler ayrıca işsizliğin artması, gelir dağılımında bozulma, umutsuzluk  güvensizlik, gerilim, depresyon, artan politik bölünme gibi sonuçlara  yol açıyor.

Kaynaklara erişimde toplumsal dengesizlikler sıradanlaşıyor.

İnançlardan kimliklere, üretimden eğlenceye, eğitimden yönetime değişimin hızlandığı bir dönemde yaşıyoruz.

Haber alma, iletişim, ilişkiler, oyun ve eğlence ciddi oranda sanal ortama kaydı. Gazete, dergi, radyo, televizyon, sinema, gösteri ve konserler yeniden biçimleniyor.

İletişim, işbirliği ve lojistik olanakları sayesinde emek ve alışveriş piyasası tüm dünyaya açıldı. Ürün ve hizmetlerin sergilenmesi, karşılaştırma ve alışveriş elektronik ortamda gerçekleşiyor.

Londra'daki bir mühendisin rakibi Etiyopyalı bir mühendis. Newyork'taki bir mağazanın rakibi Hindistan'da bir internet sitesi. Halen yaşamakta olduğumuz salgın tedarik zincirleri ve üretimde yerel olmanın önemli olduğunu da hatırlattı.

Nasıl bir gelecek bekliyor, sorusuna geçmeden önce bu günden geriye doğru bakarak kayda geçmiş öngörülerden bir kaçını gözden geçirelim.

Aya yolculuk. Jules Verne, 1865.

Elektrik akımı kimsenin işine yaramayacaktır. Thomas Edison, 1889

Nükleer enerji için en küçük umut yok. Albert Einstein, 1932

Yakında uçan arabaların dönemi başlayacak. Henry Ford, 1940.

Hiç kimse bir kutunun önünde oturup saatlerce izlemez. Televizyonun geleceği yok. 20th Century Fox, 1946.

Uzaktan alışverişin geleceği yok. Time dergisi,1966.

Her evde bilgisayar olmasına gerek yok. Ken Olson, 1977

Googlecuların hayalleri 2-3 yıl içinde yıkılır. Bill Gates, 2003.

Apple hiç bir zaman cep telefonu üretmeyecek. David Pogue, 2006.

iphone'un ciddi bir pazarı olacağını sanmıyorum. Steve Ballmer, 2007.

Gelecekle ilgili yanlış öngörülerin temelinde insanlardaki kendi durumunu koruma içgüdüsü, değişimi tehdit olarak görme korkusu, uzak görüşlü olamama ve beklenmedik gelişmeler önemli rol oynar.
Bir kısım insan değişimin gerekliliğini benimser; öğrenmenin ve gelişmenin peşine düşüp verimli bir yaşamı sürdürür. Geniş bir kesim de değişimden uzak durup sorgulama, yorumlama ve karar verme işini başkalarına devreder ve görece sakin bir yaşamı tercih eder. Başına gelenleri yaşar.

Artık önümüzdeki dönemin falına bakmaya başlayabiliriz.

Önümüzdeki dönemde işsizlik, gelirlerde azalma ve yoksulluk hızlanabilir. Yoksulluğun artması devletin müdahale ve kontrolünü artırabilir. Eğitim, sağlık, adalet, güvenlik, temel ürün ve hizmetler devlet kontrolünde ve ücretsiz olabilir. Sosyal devlet anlayışının yaygınlaşması beklenebilir. Temel vatandaşlık geliri gibi çözümler devreye girebilir.

Yeni yaşama biçimi alışveriş merkezleri ve ofislere olan ihtiyacı şimdiden azalttı. Uzaktan çalışma kırsalda ve küçük yerleşimlerde çalışmayı ve yaşamayı çekici hale getiriyor. Alışveriş merkezleri, ofisler ve iş gezmesine olan ihtiyacın azalmasına bağlı olarak emlak fiyatları yeniden şekillenebilir.

İnsan emeğine ihtiyacın azalması kişisel rekabete dayalı elektronik oyunlar, eğlence, gösteri, sanat dünyası ve turizmin ekonomideki ağırlığının artmasına yol açabilir.

Ev, ofis, araba, uçak gibi taşınır ve taşınmazlara sahip olma yerine, kiralama ve paylaşımlı kullanım daha da ağırlık kazanacak gibi görünüyor. Mekanlar sadece özel eşyaların alınıp gidilebileceği ortamlara; taşıtlar da uzun dönemli bir sorumluluğa girmeden ihtiyaç halinde kullanılabilecek araçlara dönüşüyor.

Yakın geçmişin önde gelen konuları olan eğitim, hukuk, mühendislik, tıp, bürokratik hizmetler gibi alanlarda uzman ihtiyacının azalması sürpriz olmayacak.

Elektronik ticaret ve lojistiğin gelişmesi fiyatları baskı altında tutuyor. Bilmemekten ve erişememekten dolayı oluşan yüksek kar oranları kayboluyor. Ancak yine de bilgi birikimi, araştırma, buluşçuluk ve  organizasyon desteği gerektiren belirli alanlarda ürün ve hizmet fiyatları ciddi biçimde yüksek kalabilir.

Gelişmiş olanın, umut vaad edenin çekim gücü kültürleri kimlikleri, ülkeleri değiştirmeye devam ediyor. Gelişmeye direnen, geçmişin hayalleriyle oyalanan ülke insanlarında gelişmiş ülkelerde yaşama isteği artıyor. Hem yoksul kesimlerin hem de okumuşların gelişmiş dünyaya göçme çabası sürecek gibi.

Geçmişin deneyimlerine dayalı eğitim, öğrenme, iletişim, eğlenme, iş görme, yönetme, ibadet biçimleri yeni dünyada etkisizleşiyor. Yeni dünyaya uyum sağlayamayanlar bocalıyor.
İnsanların ve toplulukların kendisini geliştirmesi, sürekli öğrenme, daha çok katılımcıyla geliştirilen içerikler, karşılıklı etkileşim, işbirlikleri ve birlikte daha büyük yapıları oluşturma yeteneği öne çıkıyor.

Peki nasıl davranmalı?

Ağırlıklı olarak geçmişin hayali ve deneyimlerden hareket edersek hata yapabiliriz. Sürekli dikiz aynasına bakarak araba kullanılmaz. Geçmişin alışkanlıkları ve birikimleriyle Katolik evliligi yapmaya gerek yok. Geçmişi bilelim, günümüzü doğru değerlendirelim, hayal kuralım ve ileriye bakalım.

Değişim insanda gerilim yaratan bir durumdur. Çoğu insan kendisini güvende hissetmek için değişimden uzak durmayı seçer, sorgulama işini başkalarının üstlenmesini kolayca kabullenir. Buna karşılık bir avuç insan da ne kadar zorlanırsa zorlansın daha iyi koşullarda yaşama isteğinin ve bilginin peşinde koşmaktan geri kalmaz.

Salgının yarattığı ortamda insanlar neyin peşinde olduklarını daha fazla düşünmeye başladılar. Önce hayatta kalmak gerekiyor. Ardından barınma, beslenme, eğlenme, öğrenme, anlama, anlamlandırma geliyor.

Her insan varlığını sürdürmek, sevilmek ve takdir edilmek ister.  Kutsal ayette tanrı bile "bilinmek istedim, sevilmek istedim, şahit istedim. O yüzden varlıkları yarattım" diyor.

Geleceğe hazır olmanın yolu tutuculuktan uzak durmaktan geçiyor. Sahip olduğumuz etnik kökenle, dille, ülkeyle, inançla, bilgiyle, deneyimle ve diplomayla yetinemeyiz. Doğaya, toplumsal gelişmelere, teknolojiye uyum sağlamayı öğrenmeliyiz. Uyum sağlayamayan kaybeder.

Yeri gelmişken Hz Ali'nin sözünü de hatırlatayım. "Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacağı çağa göre yetiştirin."

Günlerden bir gün şehre bir yabancı gelir ve değişimin öncüsü olur. Hz Muhammed bile Mekke'de değil Medine'ye gittiğinde kabul gördü. Çünkü kahraman dışarıdan gelir.

Albert Einstein, Amin Maalouf, Edward Said, Uğur Şahin, Özlem Türeci, Albert Bourla, Aziz Sancar,  Steve Jobs, Elia Kazan, Boris Johnson, Barack Obama, Nazım Hikmet gittiler. Gidebildikleri için de üretebildiler ve başardılar.

Önceki ve Sonraki Yazılar