BAYRAMIN TADINA VARMAK..

Kutlamalarda kullanılan “dil”; o denli yalın, o denli anlaşılır, o denli yaşanmışlıkları yadsır biçimde ki…

Bu güne değin ne yapılmışsa, nasıl zarar verilmişse, nasıl bir kaşık suda boğmalara tanık olunmamışsa, nasıl doğa katledilmişse, nasıl kasalar doldurmak için çirkinleşilmişse, nasıl haklar gasp edilmişse, nasıl haksızlığa göz yumuşmuşsa, nasıl hak aramanın önü tıkaçlarla durdurulmuşsa, nasıl insan çöplüklerde doymaya iteklenmişse, nasıl açlık artırılmışsa…

Bununla yetinmek istiyorum…

Kutlamaları yapanların daha düne değin estirip/ gürlettikleri, işaret parmaklarıyla uyardıkları olguların kaçını saymalı ki…

Bunca yaşanan olumsuzlukların nedeni yine mi yurttaş?

Covid 19 sürecinde, altmışbeş yaş üstünden tutun, onsekiz yaş altına, dar gelirli yurttaşa varana değin “kuralları dinlemiyorlar, sokağa çıkıyorlar, maske takmıyorlar, sosyal aralığa dikkat etmiyorlar” diye suçlayıcı dillerini “tüm” ekranlardan haykırdıklarını duymadık mı?

Kendilerinin kirlettiği, bozduğu alanların hiç birinin dikkate alınacak yanı yok sanki!

Ekonomide gidiş berbat mı? Yine suçlanan yurttaş! Yastık altında, atıl biçimde bulunan altınlar ekonomiye kazandırılmıyordu, onun sonucu olarak da merkez bankası her ay açık veriyordu, yastık altında duran birikim ülke ekonomisini baltalamak anlamındaydı…

Ne olacaktı peki? “İktidar” isteyince yastık altı boşaltılacaktı, herkes dört elden kenetlenmeliydi, taşın altına elini koymalıydı…

Yurttaşın, “iktidarın” beceriksizliğinden dolayı birikimlerini ortaya çıkarmaması suç; ya beceriksizlik, ya güvem verememe…

Son mahalle pazarında gördüklerim şaşırmaktan daha çok “yine” üzücü…

“Ülkede yoksulluğu bitirdik, ülkede işsizlik yok, herkes ev/ araba sahibi oldu” diye söz söyleme gücü gösterenlere, semt pazarı sonunda gördüklerimi anlatmak isterim, eğer duymak/ öğrenmek isterlerse!

Yoksulluk her geçen gün artıyor, bayramda şeker alabilmeyi bırakın ocağındaki tencereye pişecek bir şeyler koymayı unutan öyle çokları var ki; pazar sonunda, tezgahların altına atılmış, yarısı çürük, bir bölümü yenmez biçimde olan meyveler/ sebzeler öyle gizlenerek/ saklanarak değil, içtenlikle koşarak alınmaya çalışılıyor!

Her bayram öncesinde, toplumu yokluğa itenlerin, yaptıklarını unuturcasına yaptıkları “bayram kutlamaları” öyle cıvık, öyle ele/ avuca sığmaz, öyle yaptıklarını anlamaz/ bilmez biçimde yurttaşa sunuluyor ki…

İşin en korkuncu, en bağışlanmazı da; o kutlamaların bedeli yurttaşa ödetiliyor!

Şeker bayramında, çocuklar şeker yiyemesinler diye…

Yapanlar, yaptıklarını bozmak için “kutlama dilekleri” peşinde; ya bayramlık ağız tadı, ya sevinçler…

SOSYAL YARDIM…

Kozan’da, böylesi günlerin ortasında, bir oda başkanı yaptıkları/ yapacakları yardımdan söz ederken oldukça heyecanlıydı! Oda çalışanları, başkanın her tümcesinin ardından alkışa tutuyordu! Bu yıl yapılan “yardım” neydi ki; yeni yıla amaç ikiye katlamaktı, üstelik bunu her yıl ikiye katlamaktı…

Salonu dolduranlar arasında “yardımdan” yararlananlar da vardı, onlar da alkışa katıldılar!

O gün yanımda olan bir oda başkanına “biz daha çok yoksula yardım yerine, yoksul sayısını azaltmayı neden denemiyoruz, ülkenin yoksulunun çok olması neden bazılarını böyle heyecanlandırıyor” diye sormuştum, vereceği yanıtı bilmeme karşın…

“Oradan besleniyorlar da ondan” demişti.

Geçtiğimiz günlerde soğan/ patates kamyonları etrafında kümelenenlere tanık olurken, “o kümelerden” kimlerin/ nasıl/ hangi rollere girerek beslendiklerini de gördük!

Kaç kişi sorguladı yaşananları bilmiyorum ki?

Covid 19 nedeniyle binyüz lira sosyal yardım başvurusunda bulunanlara PTT’den yapılan ödemeda yaşananları gördünüz mü; içler acısı… Bugün, böyle bir olayın yaşandığı bir yer ya Afrika ülkeleridir, ya da ülkemiz…

Uzayıp giden kuyruklar, gün içinde gelmeyen sıralar, gün boyunca ayakta beklemeler, bir yandan da covid 19’dan kendini sakınmalar; hepsi şaka gibi değil mi?

Bu insanlar neden “yardım” almak için koşar, neden başvurulara kilitlenir, neden gününü kuyrukta geçirmeye razıdır, neden kalabalıkta artık yüzünü gizlemeye kalkışmaz; neden?

“İktidar”, salgın nedeniyle yaptığı harcamaları sıkça anlatıyor! O da yetmiyor, kimlere/ ne verdiklerini de söylüyor! Esnafa, işsize, emekliye…

Yardın harcamaları yapmaktan, her geçen gün daha çoklarına vermekten, sayıyı daha da artıracaklarını söylerken böbürleniyorlar!

Politika, hükümetler, iktidarlar ne için var? Yandaşlarını palazlandırmak, halkın büyük çoğunluğunu “el açar” duruma sürüklemek için mi?

Yoksa ülkenin yaşam çıtasını yükseltmek, yaşamı yaşanılır kılmak, herkesin gereksinmelere yetişebilmesini sağlamak, yoksulluğu azaltmak, “balık tutmasını” sağlamak mı?

Bir “iktidar”, bunları eğer ülkede gerçekleştirememişse; ülkede yaşayan yurttaşları “dilenci” yerine koymadan karnını doyurmaya zorundadır, gereksinmelerini karşılamak zorundadır…

“İktidarlar”, destek vererek değil; destek isteyeni azalttıkça başarı kazanmış sayılır!

Bizdekinin adını “siz” koyun!

Önceki ve Sonraki Yazılar