ASKERİ SOSYOLOJİ-2

Subay hangi zihniyetle yetiştirilmeli?

Askerlik mesleği, insanlık tarihi kadar eski bir konudur. İnsanoğlu, toplayıcılık evresinden yerleşik tarım evresine geçiştiği ve çeşitli gerekçelerle savaşmaya başladığı günden bu yana savaşçılar yetiştirmeye başlamıştır. Askerliğin(ya da orduların) ortaya çıkışıyla birlikte askerlik mesleğine yüklenen anlamlar değişmekle birlikte toplumu veya devleti yönetenler yahut da bizatihi devletin kendisi kendisini ve kendisinin çıkarlarını koruyacak silahlı insanları yetiştirmeye ve onların gerektiğinde hasımlarını veya düşmanlarını caydırmaya veya yok etmeye yönelik olarak kullanmaya başlamıştır.

İlk başlarda orduları asilzadeler ve aristokratlar sevk ve idare ederdi. Gayeleri de, kimi zaman askerliğin gereklerini yerine getirmek, kimi zaman da şan ve şöhret elde etmek içindi. Subayalar genellikle aristokrat ailelerin çocuklarından olurdu. Özellikle Fransız Devriminden sonra oluşan ulus devletlerde, sırdan halk çocukları da subay olmaya başlamış, subayların toplum için yetiştirilmesinin önemi ortaya çıkmıştır. Özellikle Prusyalıların katı disipline dayalı askerlik mesleğine bakışı batı ordularını şekillendirirken, biz Türklerde de Prusyalılar kadar sert kurallara dayanmaya başlamıştır. Bunun sebebi, Osmanlı’nın son dönemlerindeki Alman etkisinin sürüyor olmasında aranabilir.

Askeri sosyoloji bağlamında subaylık mesleğinin değerlendirmesini batılı yazarların bakışına dayandırsam da, aynı zamanda eski bir subay; olarak Türk Ordusunun içinde onlarca yıl yaşamış, görev yapmış, gözlemde bulunmuş, sonrasında sosyoloji ve askeri sosyoloji eğitimi almış biri olarak değerlendirmek istiyorum.

Askeri Sosyoloji biliminin oluşmasında Samuel Huntington etkisi oldukça yüksektir. Huntington’ın askerliğe devletçi yaklaşımına eleştirel liberal anlayışla yaklaşan M. Janowitz’tir. Bu iki yazarın düşüncesini birleştirir mahiyette fikirler üreten Charles Moskos’tur. Subaylık(+astsubaylık) mesleğinin analizi yaparken, bu üç yazarın ve diğer yazarların anlatılarından faydalansam da esas çıkış noktam, Marina Nuciari’nin “Askeri kurumlara dair açıklama ve modeller: Güncel bir gözden geçirme” isimli makalesidir. Ancak analizlerimdeki amacım, batının subaya bakış açısını olduğu gibi toparlayıp ortalama bir şeyler anlatmak değil, bu bilgilerin Türkiye toplumunda ve Türk ordusunda nasıl karşılığı olduğunu açıklamaktır.

Kahraman Asker

Türk Askeri Tarihi ve hatta dünya askeri tarihi, subayın, yani askerin; cesareti, atılganlık, mertlik, vatan ve millet sevgisi gibi yüce değerler etkisi ile ölüme koşa koşa gidişlerini anlatan kahramanlık hikâyeleri ile doludur.

Askerler neden kahramanlık yapar?

Bir insan neden seve seve canını feda eder?

İnsanların gönüllü olarak özgür iradesi ile bile bile ölüme gitmesini sağlayan zihniyet nasıl oluşmaktadır? Gibi sorular daha da çoğaltılarak düşünce dünyasını genişletmek mümkün olsa da KAHRAMANLIK, askerlik mesleğinin temel taşlarından birdir ve askerlik mesleği var olduğu sürece de var olmaya devam edecektir.

Bizim sormamız gereken sorular şunlar olmalıdır.

Hangi kahramanlık?

Nasıl ve ne zaman kahramanlık?

Askerin zihninde kahramanlık dürtüleri veya bilinci ne zaman oluşmaya başlar?

Bir toplumun “kahraman asker” tanımı, ailede ve toplumsalda tarif edilir ve bireylere zerk edilmeye ve bireylerin zihninde şekillenmeye işlenmeye başlar. Bu zihniyetin fiilen içinin doldurulması ise askerlik mesleğine adım atıldığı anda oluşmaya başlar. Bilinenin aksine subaylar şiddeti fiilen uygulayan inanlar değil ama devlet adına şiddeti sevk ve idare eden, kullanan insanlardır. Subayların askeri zihniyeti genellikle ulus devletin kurucu değerleri istikametinde askeri okullarda oluşmaya başlar.

Askeri zihniyetin oluşumuna, milli değerlerin ve devletin kurucu değerlerinin dışında, müdahaleler olduğunda, çarpık askeri zihniyet oluşur ki bu çarpık zihniyet ülkeyi yıkıma kadar götürebilir. Bunun en acı örneğini ordumuza sızan, FETÖ’nün ele geçirdiği çarpık askeri zihniyete sahip FETÖ şakirdi subayların 15 Temmuz 2016 tarihindeki kanlı yıkıcı kalkışmada görüyoruz. Bu nedenledir ki askeri zihniyetin oluşumuna; devlet ve millet bilincine ve değerlerine sahip olmayan, ulus devletin kurucu değerlerine inanmayanların askerin askeri zihniyetinin oluşumuna müdahalesine müsaade edilmemelidir.

Subayın, yani bir askerin, askeri zihniyeti içine gömülen “seve seve canını feda eyleme” dürtüsü veya uğruna “gönüllü ölmek” iradi tercih, o devletin ve toplumun lehine olmadığı müddetçe çok tehlikelidir.

Çarpık askeri zihniyete sahip askerler, er yada geç bir zaman ve şartta, devletlerine ve milletlerine bilinçli veya bilinçsizce düşmanlık etmeleri kaçınılmaz bir sonuçtur. Çünkü bu çarpık askeri zihniyetli askerler, kolayca suiistimal edilebilir ve yine kolayca kendi devletlerine ve içinden çıktıkları toplum aleyhine kullanılması oldukça yüksektir. Dünya askeri tarihi, kapitalizmin, şahısların veya belli çıkar gruplarının kölesi olmuş çarpık askeri zihniyetlerin devletlerine ve halklarına yaptığı ihanetleri ayrıntıları ile anlatmaktadır. Örneğin Hitler, geri kalmış ülkelerin askeri darbeleri ve FETÖ tarafından iğfal edilmiş bazı subayların kalkışması gibi.

Onun için subay sadece kendi devleti ve ulusal çıkarları için kahramanlık yapmak üzere eğitilmelidir.

Yarınki yazımda da, dünden bugüne subay zihniyetlerindeki değişimlere ve geleceğinin subaylarının nasıl bir askeri zihniyette olması gerektiğin değinmek istiyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar