PROGANDA VE PROVOKASYON

Toplum öylesine gergin ki halk yığınlarına her türden olumlu veya olumsuz propaganik mesajlar ardı ardına medyaya yansıyor, kulaktan kulağa hızla yayılıyor. Şu günlerde de çok enteresan mesajlar toplumu gerecek şekilde kamuoyuna enjekte ediyor. “Zaten yeterince kutuplaşmış, zaten yeterince yıpranmış, zaten yeterince ayrışmış toplum” imajı bütün beyinlere gün be gün işleniyor. Gerek iktidarın ve gerekse muhalefetin yetkililerinin dengesiz ve ayaküstü açıklamaları bu komplocu kara propagandacıları gün be gün amacına ulaştırıyor.

Bu kara propagandanın kamuoyuna yayıldığı kaynak ise genellikle yazılı ve sözlü medya ile sosyal medya oluyor. Özellikle iletişim çağında medyayı kontrol etmek kolay olsa da sosyal medyayı kontrol etmek mümkün gözükmüyor. Sosyal medyanın toplumu etkileşimi klasik medya araçlarını çoğu zaman geride bırakıyor. Derssel bir tanımlama ile Medyanın bireylerin toplamından farklı bir şey olan toplumu baskı altına alınması ve etkilenmesi, genellikle toplumu oluşturan bireyleri tesir altına almak suretiyle mümkün oluyor. Yani bireylerin tutum ve davranışlarını etkileyebilme ve değiştirebilme gücüne sahiptir.

Klasik şartlar altında medyada etkili ve yetkili konumda bulunan medya sahipleri ve medya mensupları bireyleri ve kamuoyunu etkileme kabiliyetine sahip kabul edilse de Türkiye’de bu kesimlerin kamuoyuna hiçbir etkisel kabiliyeti yoktur. Türk medyası, güçlü iktidar sergileyen AKP’nin ve cılızda olsa muhalefetin etkisi altında bağımsızlığını yitirmiş olarak adeta Türk siyasetçilerinin sekretaryası ve basın ofisi gibi işlev görmektedir. Bildik anlamda, sanayileşme ve kentleşme sarmalında metropollerde yığınlar oluşturan kentli insanlar kitle iletişim araçları karşısında izafi olarak savunmasızdır ve etkilenmesi de oldukça kolaydır. Bu nedenle oldukça maliyetli olan klasik medyayı elinde bulunduranlar bunun karşılığı olarak da hedeflediği kitleyi düşünce ve zihinsel olarak da etki altına almaya çalışırlar. Ancak bu realite iletişim çağında kontrolsüz sosyal medya ağları üzerinden yerle bir edilmektedir. Özellikle Facebook, twitter, youtube, tik tok, whatsapp, instagram, e-mail haberleşmeleri gibi uygulamalar sadece bir ülkeyi değil bütün dünyayı ve devletleri kasıp kavurma gücüne sahiptir. Özellikle haberin kaynağı ve güvenirliliği sorgulanmadan yapılan bilinçsiz paylaşımlar toplum üzerinde korkuya ve paniğe neden olabilmektedir. Bu da kolayca kara propagandaya ortam hazırlamaktadır. Propaganda güç ve servet eşitsizliği anlayışı ile yapıldığında bu ayrımın kitle iletişim araçlarının içeriğine yansıma şekli ve haber ve bilgi aktarım süreci sonunda toplumun nasıl etkilendiği üzerinde durulur. Dolayısı propaganda tek tek bireylerin üzerinde tesirli olmaktan ziyade kitle içinde sürü psikolojisi ile de etkilenmesi mümkün olan kitle bireyini hedefine alır.

Kısaca Türkiye’de yaşananlar da budur. Bugün bir Harp Okulu öğrencisinin ve bir amirale ait olduğu söylenen sarıklı resimlerin piyasaya sürülmesindeki propaganda amaçlarına dikkat etmek gerekir. Bu propaganda görselleri bireysel hataların paylaşımı mı yoksa devlet içindeki güç odaklarının mücadelesinin mi bir ürünüdür iyi ayırt etmek gerekmektedir. Zannımca bu görseller, AKP tarafından hayata geçirilen Harp Okullarına öğrenci alımındaki yönerge değişikliğine dikkati çekmek üzere piyasaya sürülmüş bir çalışmadır. Anlaşılan veya en azından benim anladığım odur ki Türkiye’de oldukça etkisiz, ne yaptığına ve ne yapacağına tam olarak karar vermemiş ana veya diğer muhalefet partilerinin yetersizliği veya başarısızlığı karşısında, özellikle sosyal medya üzerinden geniş bir kitle; plansız ve programsız, organizasyondan uzak, tamamen bireysel ve doğaçlama olarak iktidarın iktidar olma ve ülkeyi yönetme biçimine karşı gelecek kitle içindeki bireyi etkilemeye çalışmaktadır. Cılız muhalefetin varlığı, iktidarı iktidardan uzaklaştırmaya ve halka umut olmaya yetmediğinden halk yığınları muhalefetsiz muhalefet mücadelesi ile AKP’ye karşı amaçsız ve sonuçsuz mücadelesini sürdürmektedir.

Özellikle AKP yanlısı veya yetkilisi olduğu bilinen kesimlerin tutarsız, devletin kurucu değerlerini hırpalayan, yok sayan söylem ve demeçleri, kamuoyuna yansıyan aşırı zenginleşmeleri ve aşırı yandaşlıkları, hukuksal alınan bazı kararlarla AKP’ye mesafeli duran kitlelerde aşırı şekilde gerileme neden olmaktadır. Muhalefetin medyayı ve kamuoyunu okuyamayan politik anlayışı AKP’yi olabildiğinden güçlü ve organize göstermekte ve AKP’ye muhalif kesimlerde alternatifsizlik çöküntüsüne neden olmaktadır.

Muhalefet partilerinin politikalarını tamamen Erdoğan karşıtlığı üzerinden sürdürmeye çalışmaları da kendilerini sürekli olarak mağlubiyete abone hale getirmektedir. Türk toplumunun karakteristik yapısı tarihsel olarak büyük ufuklar çizen büyük umutlar aşılayan güçlü, karakterli, dominant, hırslı lider tipine uygundur. Ne yazık ki muhalefet partilerinde bu türden lider yok gibidir. Toplumun en hassas olduğu konu terördür Toplumun en hassas olduğu konu emperyalistler karşısında yıllardır hüküm süren ezik siyasettir.

AKP her türlü kutuplaşmadan karlı çıkan bir partidir. Çünkü karşında ele avuca gelen bir muhalefet partisi yoktur. AKP’ye muhalif halk yığınlarının şu anda sarıldığı ve sığındığı yegane kale Atatürk duygusu ev Atatürk değerleridir. Bir eleştiri bağlamında ifade edeyim ki Kılıçdaroğlu ve yönettiği CHP, AKM karşıtı bu yığınların sesine kulak vermek, onlara kucak açmak yerine; teröre destek veren, Atatürk’e karşı gelen veya inkar eden tiplere kol kanat germeye ve onları partide toplamaya çalışmaktadır. YENİ CHP’nin pusulasının yönü Atatürk’ten ve Türk Milletinden yana değildir. Üzülerek ve iddialı şekilde ifade edeyim ki YENİ CHP’nin pusulası şaşmıştır ve asla iktidar da olmayacaktır. Sadece Atatürk sevdalılarının, Türk Milletini “Ne Mutlu Türküm Diyene” diyenlerin anlayışını suiistimal ederek, onların siyasi çıkmazlığından istifade ederek muhalefetin saltanatını sürdürmektedir.

CHP’ye yönelik bu eleştiri yapıcıdır. Ancak AKP’nin de Türk Milleti, Türklük ve Atatürk üzerindeki düşünceleri fazlaca berrak değildir. Açıkçası bulanıktır. Zannımca AKP ve özellikle, Erdoğan yüzyılda bir her insana ve partiye nasip olacak tarihi fırsatı, sığ görüşlü, din üzerinden çıkar sağlayan, etnik parçalanmayı kadar gidecek, neredeyse IŞİD, FETÖ ve PKK gibilerin ekmeğine yağ sürecek kadar Türk Milleti ve Atatürk karşıtlarına payeler ve prim vererek heba etmektedir.

Türkiye’de umutsuzluğa ve karamsarlığa, tüm yapılan kara propagandaya rağmen ah vah etmeye gerek yoktur. Türkiye’nin geleceğinin karanlık olduğunu söylemek abeste iştigaldir. Zamanı geldiğinde andımız elbette yine okullarımızda okutulur, Türk Milletine Atatürk’e ve değerlerine ve devletin kurucu değerlerine bilerek ve isteyerek karşı gelenlerle ve hatta düşmanlık edenlerle hem siyaseten, hem de hukuken muhasebeleşilir.

Türkiye’nin geleceğinden asla karamsar değilim. Asla umutsuz değilim. Ama iki kesimin Türkiye’nin başına çorap örmelerinde endişeliyim. Biri, aşırı cemaat ve tarikatların FETÖ yöntemli devlet sızmalarından, diğeri de oy kaygısı ile yıkıcı ve bölücü PKK ve benzeri etnik yapılara ve onların siyasi uzantılarına kol kanat gerenlerden.

Önceki ve Sonraki Yazılar