AB VE TÜRKİYE'NİN STRATEJİK İLİŞKİLERİ JEOPOLİTİK BİR ZORUNLULUKTUR

Avrupa Birliği, AB’nin  10-11 Aralık tarihinde yılın en son zirvesini gerçekleştirecek. 

Yansıyan bilgilere göre, Avrupa Birliği bu zirvede bir yandan önmüzdeki yılla ilgili planlarını yaparken bir yandanda son dönemlerin muhasebesini gözden geçirecek.

Ayrıca AB bu zirvede önümüzdeki  Ocak sonundan itibaren ABD’nin yeni devlet Başkanı olacak olan Biden ve ekibi ile ilişkiler, Doğu Akdeniz , Libya, Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan, Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan ve Türkiye arasındaki çelişmeleri ve İran konuları gözden geçirilecek ve dosyalar halinde ele alacak.

Burada özellikle Yunanistan ve Fransa’nın Türkiye üzerine oluşturmaya çalıştıkları yaptırım önerileride tabiki gündem maddesi olarak ele alınacak.

Bilindiği gibi AB sadece ekonomik bir birlik. Siyasi ve askeri bir birliğe hala dönüşemedi. 
AB’de esas olarak alınan kararları ekonominin patronu olan Almanya belirliyor.

Bu bakımdan Fransa ve Yunanistan, kısmende Avusturya’nın Türkiye eleştirileri ve yaptırım kararları aldırma önerileri Almanya olmaksızın imkansız gözükmekte.

Almanya bilindiği gibi esas olarak AB’nin ekonomi alanındaki karar vericisi ve patronu. Ama Almanya kendi ulusal ve uluslararası politikalarını belirlerken, politikalarını kendi ulusal çıkarına göre belirlediği için, Almanya ekonomi ile ilgili stratejilerinde Türkiye ‘nin vazgeçilmez öneminide gayet iyi bilmektedir. 
Almanya bu anlamda Türk pazarı, Çin -bir kuşak bir yol, Rusya -mavi akım, Türk akımı ve İran ile ilgili konulardaki ticari ve siyasi ilişkilerde dahil, her türlü güvenlik, yatırım ve ekonomik gelişme alanlarında Türkiye’yi çok rahatsız edebilecek bir konuma düşmekte istememektedir. 
Patronu olduğu AB’nin de bu bakımdan Türkiye ile ilgili konumunu Almanya’nın paralelinde sürdürme yanlısıdır.

10-11 Aralık AB zirvesinde, bazı üye ülkelerin bastırmasıyla birlikte, siyaseten  AB’den Türkiye aleyhine söylenecek sert söylemler ve kısıtlı sözde yatırımlar oluşturulmaya çalışılsada, AB’nin tümümün Fransa, Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan gibi ülkeleri takip edebileceği, şimdiden  olasılık dahi olsada pratikte pek mümkün görünmemektedir. 

AB siyasi değil ekonomik bir birlik olduğu 
için bu tür büyük siyasi kararlarda genellikle her ülke kendi çıkarına göre davranmaktadır. 

AB’de ki üye ülkelerin hepsi artık  dünyanın değiştiğini, yeniden harmanlandığını,  ekonomik siklet merkezinin Asya’ya kaydığını ve Asya ile güvenilir fiziki bağlantı yerinin Türkiye olduğunu çok iyi bilmektedir. 

Ayrıca Avrupa Birliği güvenlik açısındanda Türkiye’nin kendilerini  problemlerle boğuşan Ortadoğu Coğrafyasından uzak tuttuğunu ve AB’nin sınırlarınıda güvenceye aldığınıda idrak etmektedir. 
AB için bu güvenliği ne Güney Kıbrıs Rum Kesimi nede Yunanistan’ın sağlayamayacağı aşikardır. AB’nin buna  Türkiye dışında bir başka ülkeninde kapasitesi olmadığını bildiğide  açıktır. Bu durum AB liderlerinin özelliklede Almanya’nın resmi beyanatlarıylada sabittir. 

Burada esas sorulması gereken soru ise şu olmalıdır: değişen dünyada, kısa, orta ve uzun vadede AB’nin mi Türkiye ‘ye, Türkiye ‘nin mi AB’ ye daha çok ihtiyacı olduğu veya olacağıdır.

AB’nin Asya ve Ortadoğu ile ilişkilerinde Türkiye’ye ne kadar ihtiyacı olduğu ve önümüzdeki 50 yıl için AB’nin Türkiye ile ilişkilerini nasıl bir stratejik plana oturtacağı konusunun irdelenmesi gereken esas konu olmasıda, bundan sonra  AB ve üye ülkeler açısından kaçınılmaz gözükmektedir.

AB’nin içindeki tartışmalara bakıldığı zaman, her üye ülkenin her konuda kendi çıkar hesaplarını yaptığı bir durumda, Türkiye’ye  ilişkin daha gerçekçi bir irdelemeyide AB’nin uluslararası siyasetininde önüne koymakta ve hatta AB’ye dayatmaktadır

Buradada görülüyorki bundan sonra AB’nin Türkiye ,Türkiye’nin de AB ile ilişkilerinde yeni bir aşamaya geçilecektir. İlişkilerin kopması istense bile  asla  mümkün değildir. Ama bu durumun devam etmeyeceği ve  ikili ilişkilerde yeni bir düzenlemeye gidileceği aşikar gözükmektedir. Burada esas olan AB’nin ve Türkiye ‘nin ihtiyaçları, öncelikleri, tercihlerinin bir paket olarak ikili ilişkilerde akıllı bir stratejik konsept  olarak ele alınması ve hayata nasıl geçirileceği söz konusudur.

Bından sonrada Türkiye ve AB ülkelerinin arasında ne kadar küçük ve orta ölçekte çelişkiler ve ihtilaflar olsada, AB bir ekonomik birlik ve güç olarak ve Türkiye ‘de bir stratejik güç olarak dünyanın yeniden çok kutuplu bir düzene girmesinden dolayı,  ilişkiler, gelişmeler ve ihtiyaçlar konularında bir birlerine karşı daha gerçekçi davranacaklardır. 

Kısaca bundan böyle, AB ve Türkiye arasında zaman zaman  bir birlerine karşı sertleşme, baskı, yaptırım tehditine varan eğilimler olsada, iki kesimde bundan sonra uzayabilecek çatışmalardan kaçınacak ve uzlaşma yollarını arayacaklardır. 
Çünkü dünya ve bölgelerdeki zorunluluklar, AB ve Türkiye ‘nin ortak mecburiyetlerini, çıkarlarını ve jeopolitik kaderlerini belirlemektedir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar