Umut Berhan Şen

Umut Berhan Şen

COVID-19 SONRASI İSTİHBARAT STRATEJİLERİ

İki yılı aşkın süredir devam eden Covid-19 salgını göstermiştir ki, artık yeni dünya dengelerinde sürprizler ve ezber bozan gelişmeler her zamankinden daha sarsıcı olacaktır. Güvenlik olgusu radikal bir değişim sürecine girmiştir. Toplumların en büyük endişelerinin başında gelen terör tehditlerinin dışında, salgınların da ciddi bir tehdit unsuru olduğu netleşmiş durumdadır. Özellikle Covid-19 salgınının nasıl ortaya çıktığı hakkında halen somut bir sonuca varılamamıştır. Bu konuda çeşitli şüpheler ve komplo teorileri ileri sürülmüştür. Dolayısıyla son iki yıldır, kamu düzeni ve güvenliğini tehdit eden terör örgütlerinin silahlı eylemlerinin yanı sıra muhtemel biyoterör eylem senaryoları da devletlerin ve gizli servislerinin kapsama alanına girmiş bulunmaktadır. Bu bağlamda, tüm dünya genelinde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler post-istihbarat stratejilerine ihtiyaç duymaktadır. Bu stratejilerin biyogüvenlik açısından konfigüre edilmesi de bir realite haline gelmiştir.

Covid-19 salgını yerkürenin küresel ölçekte karşılaştığı en büyük tehditler arasına girmiştir. Zira, Covid-19 bir küresel tehdit olduğu kadar, tüm ulus devletler için de çok yönlü bir ulusal tehdit halini almıştır. Esasen Covid-19, ağırlıklı olarak genetik bilimini ve tıbbı ilgilendiriyor olarak görülse de bu salgının sosyolojik, siyasi, ekonomik, sosyal güvenlik, milli güvenlik ve tarihsel boyutları bulunmaktadır. Bu nedenle salgın her ülke için bir iç güvenlik sorunu olarak da değerlendirilmektedir.

Çin Halk Cumhuriyeti, salgının ilk vakasını uluslararası kamuoyundan gizleyerek ciddi bir hata yapmış ve izole etme konusunda da epey zaman kaybetmiştir. Ayrıca, Covid-19’un, koronavirüs grubundan bir virüsün doğal mutasyona uğrayarak insana bulaştığı iki yıldır dile getirilen bir iddiadır. Ayrıca virüsün laboratuarda üretildiği, kontrolden çıkmasıyla salgına neden olduğu da ileri sürülmektedir. Ancak şu ana dek dile getirilen en kuvvetli iddia; Wuhan kentindeki Huanan Deniz Ürünleri Pazarı’ndan alışveriş yapanların enfekte olduğu, virüsün yarasa çorbası tüketenlerden veya bir yılan türünden yayıldığıdır. Sonuçta tüm bu tartışmalar sürerken ve halen belirsizliğini korurken, dünya genelinde Covid-19 aşıları deveye girmiş ve salgına ağır bir darbe vurulmuştur. Ancak salgınla ilgili risk ve tehditler halen tam olarak sona ermiş değildir.

BİYOMEDİKAL İSTİHBARAT

Covid-19 salgınının dünyaya kavrattığı temel gerçeklerin başında kuşkusuz “biyomedikal istihbarat” kavramı gelmektedir. Günümüzde biyomedikal istihbarat konusunda, kurumsal çalışma yürüten az sayıda ülke bulunmaktadır. ABD bu konudaki çalışmalarını İkinci Dünya Savaşı başlarında kurduğu, National Center for Medical Intelligence (NCMI: Ulusal Sağlık İstihbarat Merkezi) ile başlatmıştır. ABD sınırları içerisinde Amerikan devleti personelinin ve halkını, yani kamu sağlığını korumak amaçlı çalışan bu merkez, ABD askeri ve sivil toplumların sağlığını etkileyebilecek olumsuz küresel sağlık olaylarını kontrol etmek, yönlendirmek ve kullanmak için kurulmuştur. NCMI, ABD Savunma İstihbarat Ajansına (Defence Intelligence Agency: DIA) bağlı bir merkezdir. 1950’den 2000’lere kadar CIA, LSD ve diğer kimyasalların insanlar üzerinde denenmesi konusunda Amerikan Ordusu’yla eşgüdüm ve koordinasyon içinde çalışmıştır. Biyomedikal istihbarat konusunda ABD’deki bir diğer kurum ise, SOD (ABD Ordusu Biyolojik Araştırmalar Merkezi Özel Operasyonlar Dairesi) dairesidir.

SOD’un temel görevi CIA için biyolojik araştırmalar yapmak ve biyogüvenlik ve biyoterör konusunda her türlü felaket senaryolarına yönelik biyomedikal nitelikli kontrespiyonej çalışmalarını yürütmektir.

MİT BÜNYESİNDE DE BİR DAİRE KURULMALI

Bugünkü koşulların zorunlu kılması nedeniyle de, Türkiye’de benzer bir merkez TSK bünyesinde kurulabilir ve MİT’in koordinasyon ve konfigürasyonunda bir çalışma yürütebilir. Ayrıca bir biyomedikal istihbarat dairesinin MİT bünyesinde kurulmasının zaruri olduğunu düşünüyorum.

Peki söz konusu bu birimler ne tür bir risk algoritmasıyla çalışacak ve sorumluluk alanları neler olacaktır?

Öncelikle, kimyasal ve mikrobiyal kirlenme, endüstriyel atıklar, kimyasal ve radyasyon kazaları, çevresel terörizm ve savaş dahil, her türlü çevresel risk ve tehdidin ulusal politikalar çerçevesinde değerlendirilmesi; yurtdışındaki askeri üslerde görev yapan askeri personelimizin görev verimliliğini düşürebilecek, uzun vadeli sağlık sorunlarına yol açabilecek bulaşıcı hastalıkların belirlenmesi, değerlendirilmesi ve risklerinin raporlanması; yurt geneli savunması kapsamında muhtelif doğal ve yapay kaynaklı virüslerin yol açabileceği salgın senaryolarına yönelik, operasyonel nitelikli bir ulsual güvenlik politikasının oluşturulması; Askeri Tıp kapsamında temel ve uygulamalı biyomedikal ve biyoteknolojik gelişmelerin değerlendirilmesi ve yabancı sivil ve askeri ilaç sanayi yeteneklerinin incelenmesi; nükleer, biyolojik ve kimyasal savaşa karşı savunma amaçlı ülke dışı bilimsel ve teknolojik tıbbi gelişmelerin takip edilmesi ile tıbbi bakım ve tedavi, eğitim, ilaç, araştırma ve üretim tesislerinin entegre veri tabanının güncellenmesi görev alanları olarak değerlendirilebilir.

Nihayetinde Covid-19 salgını bir biyogüvenlik tehdit metaforu olarak dünyada ve ülkemiz genelinde tecrübe edilmiştir. Dolayısıyla bu kısa değerlendirme, Türkiye’nin biyomedikal istihbarat stratejisinin genel konfigürasyonuna rasyonel bir katkı vermek amacıyla yazılmıştır.

Kaynak: www.yenisafak.com

Önceki ve Sonraki Yazılar