FARKLI ALEVİLİK ARAYIŞLARI

Aleviliğin ne olduğu veya olmadığı konusunda birbiriyle zıt çok sayıda farklı iddia var. Bizim de bulunduğumuz coğrafi bölgede düşünme, tartışma ve bilgi geliştirme milli sporlar arasından çıktığından farklı düşünen herkes, kötü niyetli, asimilasyoncu, bölücü, düşkün ve hain diye kolayca yaftalanıyor. Çoğu kimse bir inancın nasıl ele alınması gerektiği konusunda tutarlı bir yaklaşımdan uzak, öğrenmeye istekli değil ve başkalarını da pek dinlemiyor. Her türlü tartışmanın başlangıç ilkelerinden olması gereken ortak tanımlarda mutabık kalmaya gerek duymadan çoğu kimse doğruluğundan emin olduğu kendi inanç, uygulama ve düşüncelerini karşısındakilere dayatmaya çalışıyor.

Aleviliği büyük patlamaya, dünyanın doğuşuna, Luvilere, Levilere, Mayalara, Sümerlere, hatta bilinmeyen başka Alilere  falan baglamaya çalışanların ortak noktası Islam ve hatta din kelimesine yükledikleri olumsuz anlam.

Sanıyorlar ki İslam Hz Muhamned ile başlayan ve onun öğretileriyle tamamlanan ve sadece Kuran, hadis ve sünnete dayanan bir inanç. Bu tanımı doğru kabul ederek düşünce geliştirmeye başlayınca da kendilerinin Alevilik diye bildikleri inanç ile (selefi) Islam arasında farklılıklar olduğunu ve bu yüzden Aleviliğin İslam’ın bir parçası olamayacağını savunuyorlar. Sonra da Aleviliğe bir tarih, ilkeler, uygulamalar metni yazıp yeniden tarif etme derdine düşüyorlar. Kendi bildikleri Aleviliği yeniden tarif ederken de kendi kabul ettikleri gibi durağan bir Musevilik, Hristiyanlık, İslam gibi bir yapıyı oluşturmaya ve onların arasına girmeye çalışıyorlar.

Oysa İslam tüm peygamberlerin, kitapların ve velilerin getirdiği ortak inancın adı. Bir kerede tanımlanmış, bitmiş ve değişime kapalı bir doğma değil. Alevilik te bu inancın sorgulamayı, eleştiriyi, sezgiyi kullanan, gelişime açık bir yaklaşım. 

Bilginin oluşmasında 4 aşamadan söz edilebilir. Ilk aşama inanmaktır. Öğretmen, ana, baba, arkadas, kitap, inanç önderi söyler ve biz de inanırız. Ikinci aşama sorgulamaktır. Bize söylenen bir bilginin doğruluğundan emin olmak için akıl yürütürüz. Üçüncü aşama deneyimlemektir. Akıl yürüterek gözden geçirdiğimiz bilgiyi yaşamın içinde kullanarak doğruluğunu sağlama alırız. Son aşama ise uzmanlaşma ve bilgeliktir. Güvenilir bir kaynaktan alıp sorgulayarak, deneyimleyerek, sezgi ve zekamızla geliştirdiğimiz bilgiyi hem kendimizin hem de başkalarının kullanabileceği bilgeliğe dönüştürürüz.

Inancı algılamada da 3 aşamadan söz edilir. Hz Muhammed tarafından getirilen inancı temel alırsak sadece Kuran, hadisler ve sünnet (Hz Muhammed ve yakınlarının uygulamaları) ile sınırlandıran anlayışa nakilci ya da selefi deniyor. Zaman içinde, farklı coğrafyalarda ve farklı toplumlarda çıkabilecek sorunlara akıl yoluyla yeni yorumlar getirilebileceğini söyleyenlere ise akılcı veya kelamcı deniyor. Bütün bunların üstüne yaratıcı zeka, sezgi ve ilhamla yeni yorumlar geliştirilebileceğini söyleyen kesime de batıni veya tasavvufi akımlar deniyor.

İnsanlık doğayı algılama çabasına giriştiğinde ilk bulduğu çözümler hem bilginin hem de inancın ilk aşamasıdır. Ne bilgi ne de inanç ilk akla gelen, ilk söylenen bilgiyle sınırlı değildir.  Her ikisi de tüm aşamalardan geçerek bilgelik derecesine yükseldiğinde en güvenilir halini alır. Her aşamada bilginin güvenilirligi artar.

Hz Ali: "Öyle hükümleri de vardır ki kitapta farzdır; ama sünnetle yürürlükten kaldırılmıştır. Öyle hükümleri de vardır ki sünnetle farz kılınmış, ama kitapta terk edilmesi hususunda onay verilmiştir. Öyle hükümleri vardır ki vaktinde farzdır, ileri zamanlarda hükmü kalkar." diyerek söylendiği tarihte ve coğrafyada geçerli olan kuralların daha Hz Muhammed'in sağlığında bile değiştirilip geliştirilmesinde sakınca görülmedigini vurgular.

Hz Ali tasavvufi akımların dayanağı olarak kabul edilir. Arapça'da Ali taraftarlarına da Alevi denir. Diğer Alevi tanımları zorlamadır.

İslam'ı Kuran, hadis ve sünnetle sınırlı olarak düşünen yaklaşımı doğru kabul ederek tüm tartışmaları selefi yaklaşım üzerinden yürütenlerin selefi Islam yerine selefi Alevilik tanımına ulaşabileceği açıktır.

Sadece kutsal kitap ve peygamberin söylem ve uygulamalarını esas alan inançların bile ortak tanımlarda ve uygulamalarda buluşamadığı bir düşünce dünyasında akla, zekaya ve sezgiye firsat tanıyan bir yaklaşımın mutlak bir tanımını yapmaya çalışmak ve ortak uygulamalar olabileceğini düşünmek Aleviliğin birikimlerinden haberdar olmamaktır.

Alevi kavramı bir çok farklı yolu, düşünceyi ve uygulamayı içinde barındırıyor. Bir çok Alevi sadece kendi çevresinden öğrendiği, kendi bildiği uygulamaların asıl Alevilik olduğu diğerlerinin Aleviliği yanlış bildiği gibi bir yargıyla hareket ediyor. Biraz daha iddialı olanlar geçmişte tek bir Alevilik vardı ama sonradan bozuldu varsayımından hareket ederek inatla kendi iddialarına destek verecek kanıtlar arıyor. Bu geçmişe gitme işinde akıl ve mantık sınırları hayli aşılmış durumda.

Anadolu ve yakın coğrafyada kendisine Alevi diyenlerin çoğu kendisine Alevi diyen diğer grupları görmezden geliyor. Alevilerin önemli kesimi 12 imamcı Şiileri de tamamen ayrı görüyor. Oyda bunların bir de 7 imamcı İsmaili ve 5 imamcı Zeydi olan kesimi var.

Örnek olsun diye söylüyorum. Tahtacılar Kızılbaş iken daha geniş bir kesimin parçası olalım diye Alevi ismini benimseyince Alevi dünyasındaki tartışmaların da parçası oldu. Eskinin Tahtacı Kızılbaşlarının çocukları Alevilik deyince aileden bildikleri inancın düşünce ve uygulamalarını artık parçası oldukları Alevilikte bire bir arıyor. Farklı Alevilik yorumlarıyla karşılaşınca zorlanıyor. Oysa Kızılbaşlık Alevilik içindeki yollardan sadece birisi. Üstelik işin nakil, akıl ve kalb kısmı da apayrı bir boyut.

Aynı durum farklı Alevi gruplar için de söz konusu. Bütün bunların üstüne her bir kesimin Alevilik öncesindeki inanç öyküsü ve Alevi inancına evrilirken geçirdiği değişimler de farklı.

Önceki ve Sonraki Yazılar