ASKERİ SOSYOLOJİ -3

Kahraman Asker Modeli

Kahraman Lider modeli literatürde geçerli bir kavramdır. Ülkemizde vazifesini her ne pahasına olursa olsun başarmak üzere yetiştirilen; kanunlarla, yönergelerle, talimatlarla ve toplumsal değerlerle sıkı sıkıya kontrol altına alınan, ağır çalışma ve hizmeti yerine getirme şartına bağlanan asker insanlarımız, tipik kahraman asker modelinin eseridir. Kahraman asker modeli sadece bizde değil, diğer ordularda da uzun yıllar geçerli olan ve ortaya çıkan bir asker modelidir.

Teknolojinin ve uluslararası ilişkilerin yoğunlaşarak gelişmeye başlamasıyla birlikte, kahraman asker modeli değişmek ve gelişmek zorundadır. Kahraman asker modelinde yetiştirilen askerler, teknoloji ve uluslararası konsept değişimine uyum sağlayamazlarsa askeri zihniyette şoka uğramaları kaçınılmazdır.

Bu durumun TSK’da ortaya çıkması söz konusu mudur? Elbette söz konusudur. Bir hastalık veya kusur mudur? Kesinlikle de değildir. Yeni sistemsel anlayış ve teknolojik gelişmeler askerin askeri zihniyetini hızla değişime zorlamakta ve adeta avangart bir anlayışla toplumun gelecekteki düşünce yapısının da nüvelerini oluşturmaktadır.

Subay ve astsubaylarımızın askeri okullarda, kıtalarında ve kurumlarında kazandığı askerliğin mayasında, kahramanlık vardır. Ölmek, öldürmek üzerine yetiştirilen askerde kahramanlık diye bir özel anlayış yoktur. O zaten yetiştirilirken kahraman asker olarak yetiştirilir, “kahramanlık yapmak” bir askerin rutin yaşam tarzları olmak durumundadır. İşte işin bamteli de burasıdır.

Özellikle internet çağı ile hızla gelişmeye başlayan ileri teknoloji harp silah araç ve gereçleri, pahalı mühimmatlar artık yavaş yavaş “tek askerin” kahramanlık yapma yetkisini ve hakkını elinden almaya başlamıştır. Yeni teknolojilerde ve uluslararası münasebetlerdeki artışa paralele olarak değişmeye başlayan “yeni askerlik anlayışı”, aşırı değişken ortamlarda, ulusal sınırların dışında küresel boyutta vazifeleri de gerekli kılmaktadır. Diğer devletlerin ordularıyla ve ortak yapıların içinde müşterek görev yapıyor olmak, askerin zihniyetinde de değişikliği zorunlu kılıyor. Bir asker ulusal sınırları içinde ve ulusal çıkarları için kahraman asker modelini yaşamak durumundayken kısa bir sürede uluslararası yapının içinde görev alacak şekilde kahraman asker modelinden Charles Moskos ifadesiyle savaşçı/arabulucu yani dengeleyici subay modeline geçmek durumundadır. Literatürde buna faydacı subay da denmektedir.

O halde Türk askerinin zihniyetinde acilen meydana gelmesi gereken zihniyet değişikliğine dikkat çekmek gerekir. Çünkü Türk askeri ve onun beyni olan Türk subayı sadece kahraman asker zihniyeti ile yetiştirilirse ve subayalar ısrarla kahraman subay zihniyetinde kalmaya devam ederlerse TSK içinde çok ciddi düşünce ve anti demokratik anemiler oluşabilir.

Hani Köroğlu’nun çok güzel bir türküsü vardı ve bu türkünün nakaratı şöyleydi.

Düşman geldi tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfek icad oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır.

Son yıllarda harpler başka bir boyuta geçmiştir. Kılıç kalkandan barutun/patlayıcıların devrine geçişte şoka uğrayan Köroğlu anlayışa benzer bir anlayış, artık klasik konvansiyonel silahlardan, göz-gez-arpacık devrinden ileri teknolojik silahlara geçmeye başlamasıyla birlikte yüzyıllardır yetiştirilen subayların zihniyetinde tıpkı Köroğlu’nun zihniyetinde olduğu gibi şokların yaşanması olasıdır.

Gelin Köroğlu türküsünü şöyle değiştirelim.

Düşman rampa rampa bize çevrildi

Anlımıza kara yazı yazıldı

İnternetle geldi mertlik bozuldu

Top tüfek depoda paslanmalıdır.

 

Kahraman subay modeliyle yetiştirilen Türk subayları, meslek hayatlarını ülke sınırları içinde geçiyordu. Ağır vazife ve ekonomik şartlarla zaten sivil toplumdan kopuk yaşamaya zorlanan, lojmanla kışla arasında hayatı geçmekte olan asker, aşırı mesleki ve kişisel oto kontrolü vardı. Askerlerimiz yıllarca ordumuzun yoksulluğunun, devletimizin ekonomik yetersizliğinin, toplumun askerlerle kışlaya taşınan sorunlarıyla zaten yeteri kadar meşgul oluyordu. Edirne’den en fazla Hakkâri’ye, Kars’tan Kıbrıs’a, Erzurum’a, Bolu’ya vs ataması yapılıyordu. Meslek hayatının çoğu enerjisini bölüklerini taburların ve alaylarını, tugay ve tümenlerini ayakta tutmak ve idame ettirmek için ekonomik imkânsızlıklarla boğuşarak tüketiyorlardı. Şimdilerde durumları nedir açıkçası onu da bilmiyorum. TSK’dan ayrıldığım 2000’ li yıllara kadar durum böyleydi.

Ülke içindeki her kargaşada en öndeydi. Terörle mücadelede düzenli ordudan ziyade eşkıya kovalayan müfrezelere dönmüştü. “ Biz olmasak devletimizin işi zordu” diye düşünüyordu. “Bu vatan için ölen ve eziyet çekenler biz olduğumuz göre devlette de söz hakkımız olmalı” düşüncesini aklından çıkarmıyordu. Bu nedenle olur olmaz zamanlarda devleti yönetenlere ve hükümetlere ayara veren çok güçlü generallerimiz vardı.

Subaylar şöyle de düşünüyordu. “Halk bizi seviyor. Biz her harbin içindeyiz. PKK ile mücadele için çoluğumuzu çocuğumuzu, evimizi barkımızı terk edip dağlarda yatıp kalkıyoruz. Toplumun bize verdiği değeri korumak, mahcup olmamak için çok çalışmalıyız. Türkiye Cumhuriyetinin yegâne koruyucusu ve kollayıcısı olduğumuza, gecemizi gündüzümüze katarak çalıştığımıza göre, bizler birer kahraman askeriz.” İşte böyle yetiştirildiler, astlarını ve askere gelenleri böyle yetiştirdiler. Özellikle kıta tipi askerlerin uluslararası mahiyette birkaç basit tatbikat dışında teması yoktu.

Bundan sonra yazacaklarım emekli bir subay olarak tecrübelerime ve gözlemlerime dayanmaktadır. İğneyi kendimize batırmamız gerekirse; bizim NATO ve dünya orduları ile temas halinde olan kurmay subaylarımız, generallerimiz vardı. Onlar bizim gibi karaman subay anlayışından çok, adeta bir diplomat gibiydiler. Dünyayı tanır ve takip ederler ve orada gördükleri üzerinden bizi şekillendirirlerdi. Biz, sırdan subayların tek gayesi ağır çalışma şartlarında asli vazifemizin ve komutanların beklentilerine cevap verecek işler yapmaktı. Çünkü biz kahraman askerlerdik,subaylardık. Kurmay subaylarımız ve generallerimiz de savaşçı/arabulucu yani faydacı subaylardı. Bir anda kıtalardan ayrılıp yüksek komuta karargahlarına ve uluslararası görevlere gidip Türk ordusunu temsil edebiliyorlardı. Ülkemize ve ordumuza fayda sağlıyorlardı. Dev Türk Ordusu, generallerimizin istekleri doğrultusunda kurmay subaylarca sevk ve idare ediliyordu.

Ancak durum bu kadar basit, düzenli, disiplinli ve anlaşılır mıydı? Aslında durumun öyle olmadığı devlet istihbarat kurumlarının, Türk subayının özellikle de kurmay ve general kadrolarındaki zafiyet nedeni ile FETÖ militanları kolayca TSK’ya sızmış, FETÖ denen bela, kurmay kadrolarımız ve hatta generallerimizi bile ele geçirerek ordumuzu neredeyse felçli hale getirmişti. Ancak gerçek manada ettiği askerlik yeminine sadık kalan, Türk Milleti ve devleti için kahramanlık yapmaktan çekinmeyen general, subay, astsubay uzaman personelinin mücadelesiyle FETÖ ihanet kalkışması bastırılabilmişti.

Özellikle son yirmi yılda yaşadıklarımız Silahlı Kuvvetlerin önemini ortaya koymuştur. Artık çağ, ileri teknoloji ve iletişim çağıdır. Türk ordusunda görev yapacak her personel karaman asker anlayışını yitirmeden, önce profesyonelliğe, sonra da faydacı asker konumuna, dengeci asker modeline geçmelidir. TSK komuta kadroları, TSK’yı her türlü siyasi akımlardan ve örgütlü yapılardan korumalıdır.

Kahraman subaylıktan faydacı subaylığa geçişte nasıl bir yol izlenmelidir? Profesyonel asker ve faydacı asker nasıl olmalıdır? Faydacı asker kendi şahsi çıkarlarını düşünen asker mi demektir?

Bu konulara da bir sonraki yazımızda değinmek üzere.

Önceki ve Sonraki Yazılar